İç politikadaki kimi gelişmelerin özellikle güney sınırlarımızda bir terör devleti kurma çabalarıyla, hatta kimi zaman Türkiye'nin tüm dış politikalarıyla bağlantılı olduğunu düşündüğümüz için bizim de bu köşede zaman zaman bu tartışmalara yer verdiğimiz oluyor.
Kuzey sınırlarımızın hemen ötesinde Ukrayna meselesi üzerinden ABD ve Rusya arasındaki gerilim tırmanırken, güney sınırlarımızın dibinde Irak’ta siyasi istikrarsızlık devam edip Suriye’de terör devleti kurdurulması ekseninde desteklenen PKK/PYD’ye ihtiyaç olduğu algısının devam ettirilmesi amacıyla DEAŞ tehdidi yeniden hortlatılmaya çalışılırken medyamız epey süredir iç politik tartışmalarla meşgul.
İç politikadaki kimi gelişmelerin özellikle güney sınırlarımızda bir terör devleti kurma çabalarıyla, hatta kimi zaman Türkiye’nin tüm dış politikalarıyla bağlantılı olduğunu düşündüğümüz için bizim de bu köşede zaman zaman bu tartışmalara yer verdiğimiz oluyor.
Medyamızın gündemini meşgul eden HDP öncülüğündeki “üçüncü yol” ya da “sol ittifak” dedikleri gelişmeler üzerinden yürüyen tartışmalar ve Millet İttifakı’ndaki yansımalar da aynı konularla ilintili olduğu için biz de bu köşeden bu tartışmalara katılalım istedik.
2023’te yapılacak seçimler ekseninde yürümekte olan bu tartışmalara ışık tutması açısından 2018’deki Cumhurbaşkanlığı ve 2019’daki yerel seçim süreçlerinde yaşananların anımsatılmasında yarar olduğu kanısındayım.
Türkiye’yi denetimlerine almak için “Erdoğan’ı devirme” hesapları yapan ve bunun için sayısız girişim gerçekleştiren, Türkiye’deki muhalefet cephesinin “üst aklı” 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında kendi ülkelerinde de muhalefetteydiler.
O üst aklın hesabı, muhalefet cephesinin çoklu adayla seçime gidip ikinci turda Erdoğan’ı devirmekti.
O hesap tutmadı.
Erdoğan ilk turda Cumhurbaşkanı seçildi.
Aynı güçler, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Erdoğan ve partisine darbe vurmak için 2019’daki yerel seçimlerde muhalefet cephesini ittifak yapmaya yönelttiler.
Bu hesapları kısmen tuttu.
AK Parti yönetimindeki bazı belediyeler muhalefete geçti.
Bu durum, muhalefet cephesini umutlandırdığı gibi “üst akıl”a da yol oldu.
O üst aklın siyasi temsilcisi, kendi ülkesindeki seçimler öncesinde Türkiye ile ilgili planını “Muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı devirmek” olarak açıkladı ve kısa bir süre sonra kendi ülkesinde başkan oldu.
Anımsayalım…
Bu üst aklın güdümündeki terör örgütünün merkezi Kandil, 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinden başlayarak yakın zamana kadar yaptığı açıklamalarda, Erdoğan’ın devrilmesi için kendi denetimlerindeki siyasi partiye, Millet İttifakı’yla ortak hareket etmeleri talimatını veriyordu.
“Seni cumhurbaşkanı yaptırmayacağız” söylemi de bu talimat doğrultusunda gelişen bir slogandı.
Millet İttifakı’nın büyük ortağı ile terör örgütünün siyasi yapılanması arasındaki iş birliği ve ittifak da bu eksende gelişe geldi.
Ancak birileri, -ki bunun “üst akıl” olduğuna kuşku yok- terör örgütü güdümündeki siyasi partinin terör virüsünün Millet İttifakı’na çok fazla sirayet etmesinin toplum tarafından görünür hale gelmesinin “Erdoğan’ı seçimle devirme” planlarını sekteye uğratacağını düşünmüş olacak ki, yakın bir zamanda söylem değişikliğine gitme ihtiyacı duydular.
Düne kadar kendi güdümündeki partiye, “Millet İttifakı ile iş birliği ve ittifak yapın” talimatı veren Kandil’den farklı açıklamalar gelmeye başladı.
Bunu ilk dillendiren terör örgütünün başındaki isimlerinden Duran Kalkan oldu.
Kalkan, birkaç ay önce kendilerine bağlı yayın organlarına yaptığı açıklamalarda HDP’nin Türkiye’deki sosyalist yapılarla ortak hareket ederek “üçüncü ittifak”a yönelmesini salık verdi.
Ardından benzer bir açıklama, terör suçlarından cezaevinde yatmakta olan “Seni cumhurbaşkanı yaptırmayacağız” sloganının sahibinden geldi.
Kandil’deki terör örgütü yöneticisinin talimatı ve Edirne cezaevinde tutuklu şahsın açıklamalarından sonra HDP ile toplam oy oranları yüzde 1’i bulmayan sekiz parti arasında bir ittifak kuruldu.
“Sol ittifak” denilen bu yapının Türkiye’deki meseleler konusunda ortak hareket edeceği ve ayrıca önümüzdeki genel seçimlere birlikte girileceği duyuruldu.
Dikkat edileceği gibi bu ittifak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak aday çıkarmaya yönelik bir ittifak değil.
Bu, milletvekili seçimlerinde ortak hareket edecek bir ittifak.
Deklare etmeseler de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı’yla ortak hareket edecekleri aşikâr.
Maksat, Millet İttifakı’nın tabanının kimi kesimlerinden yükselen terör örgütü güdümündeki parti ile iş birliği yapılmasından duyulan rahatsızlığı absorbe etmek ve İttifak’ın milliyetçi çizgide olduğunu söyleyen ikinci büyük partisine biraz rahat nefes aldırmak.
Böylelikle bundan böyle, milliyetçi çizgide olduğunu söyleyen parti, daha rahat bir şekilde “HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz” diyebilecek, bu partinin, terör suçlarından cezaevinde yatmakta olan eski eşbaşkanı da aynı şekilde rahatlıkla “ırkçı faşistler” karşılığını verebilecek.
Bu danışıklı dövüş 2023’teki seçimlere dek sürebilecek mi, bunların sandıktaki yansıması ne olur, sorularının yanıtını öngörmek için henüz erken ama bu ittifakın cumhurbaşkanı adayı olarak da adı geçen ve de terör örgütünün güdümündeki partinin de açık desteğiyle Türkiye’nin en büyük vilayetinin başına geçen belediye başkanının basit bir kar yağışı olayında havlu atmasının, Türkiye gibi önemi büyük, dolayısıyla yönetilmesi zor bir ülkenin başına, bu başkan dahil, bu ittifakın adaylarından herhangi birinin getirilmesinin ne denli yanlış olacağını gösterdiğini düşünüyorum.