Önemli süreçlerden geçiyoruz.
Önemli süreçlerden geçiyoruz. Türkiye, bir taraftan başkanlık sistemini olgunlaştırmaya çalışıyor, diğer taraftan cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılına hazırlık yapıyor. PKK ve FETÖ ile mücadele etmenin yanı sıra, ABD-AB’nin ayak oyunlarına karşılık vermeye çalışıyor. Komşu coğrafyaların geleceğinde söz sahibi olmaya çalışırken Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika’da üzerine düşen tarihi ve güncel politik rolü yerine getirmeye çalışıyor. Bir taraftan, dünyanın yüzden fazla ülkesine insani yardım ulaştırırken diğer yandan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ismi az bilinen ülkelere bile ziyaretler yaparak diplomatik eksenimizi genişletiyor. Saydığım ve saymadığım tüm konularda Türkiye’nin duruşlarına dair, övgüler veya eleştiriler getirebiliriz ama Türkiye’nin edilgenlikten kurtularak oyun kurucu hale geldiğini, bölgesel ve küresel aktör olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Bu hedeflerin gerçekleşmesi için hepimize görev düşüyor. Sorunları çözmek, hedeflere ulaşmak, ayak oyunlarının üstesinden gelmek için devlet, siyaset ve halkın el ele vermesi gerekir. Millet; siyasete, hükümete, bürokrasiye, yargıya, medyaya ne kadar güvenirse o kadar çok elini taşın altına koyar. Unutmayalım, 15 Temmuz gecesi, darbe girişimi başladığında, henüz başbakan ve cumhurbaşkanının çağrısı duyulmadan insanları sokağa çıkaran şey, milletin “Benim cumhurbaşkanım direnir, ölür, şehit olur ama cuntaya-darbeye teslim olmaz.” inancıydı. İnanan ve güvenen insan ölümüne yola çıkar.
Tam bu noktada, siyaset, hükümet ve bürokrasiye görev düşüyor. O görevler şunlar:
Milleti-halkı ayrıştıracak konular yerine birleştirecek konular öne çıkarılmalı.
Olumlu cümlelerle anlatılabilecek bir konuda olumsuz cümle kullanmaktan kaçınılmalı.
Dışlama veya yok saymadan önce açıklama, anlatma, ikna etme yollarına başvurulmalı.
Sözlere dikkat edilmeli, çünkü yanlış bir söz, onlarca iyiliğin etkisini azaltır.
Yeni bir karar alınacağı zaman, “Bu kararı, nasıl, hangi yollar, hangi araçlarla halka anlatmalıyız, muhtemel yanlış anlamalar neler olabilir?” gibi sorular üzerinde çalışılmalı.
Her yaştan insanın özellikle de gençlerin duygularına, beklentilerine ve gelecek tasavvurlarına değer verilmeli.
İstişareye önem verilmeli, dostlardan gelen eleştirilerden rahatsız olunmamalı, öneriler dikkate alınmalı ve teşekkür edilmeli.
En önemlisi… Çayın dem almışı lezzetli olduğu gibi söz, karar, davranış ve sevginin demlenmişi de insana iyi gelir. Hükümet, kararlarını iyice demlemeli, öyle ilan etmeli.
Milleti Yoran Konular
Bu arada, bazı konularda halkın gereksiz yere meşgul edildiğini, yorulduğunu, usandırıldığını görüyoruz. Siyaset ve bürokrasi, bu kadar ciddi hedefleri olan devlet ve milleti, yormaktan kaçınmalı. Mesela, TEOG’un aniden kaldırılışı ve devam eden belirsizlik. Üniversite giriş sınavlarında ani değişikliğe gidilmesi ve sonrasında ilan edilen yeni sınav sisteminde bir ay içinde üçüncü defa revizyon yapılması. Yüzde kırklık MTV ilanı ve tepkiler sonrasında vergi oranının düşürülmesi. Araçlara cam filminin önce serbest bırakılması, sonra yasaklanması…
Böyle tuhaflıkları görünce, Recep Tayyip Erdoğan’ın halkçı yapısına rağmen, halkı önemsiz sayan klasik bürokratik oligarşi, galiba bir şekilde kendini üretiyor, diye düşünüyorum.
Milleti yormamak ve usandırmamak esastır. Her işin bir yoran şekli, bir de kolay şekli vardır. Bizim tercihimiz “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin.” formülüne uygun olmalı.