Önümde şehit aileleri ve gazilerin devam eden darbe davalarına dair tepkileri. Duygularını, düşüncelerini sosyal medya üzerinden paylaşıyorlar.
Önümde şehit aileleri ve gazilerin devam eden darbe davalarına dair tepkileri. Duygularını, düşüncelerini sosyal medya üzerinden paylaşıyorlar. Ortak kanı, davalarda etkin bir yargılamanın yapılmadığı yönünde. İlerde sanıkların salıverileceği, kendilerinin tutuklanabileceği endişesini dile getirenler bile var. Vahameti anlatmak için ironiye başvuruyorlardır belki. Ancak örneklere bakılacak olursa bu ironinin hayata geçmeyeceğinin bir garantisi yok. Akademya Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hayrettin Soykan'ın tutuklanması, üstelik 28 Şubat Davası devam ederken, üstelik FETÖ'den tutuklu bir hâkimin kararı üzerine tutuklanması, insanlarda her şey olur duygusunu uyandırıyor. Oysa yargının kararları adalet duygusunu yeşertmeli değil mi!
Özetle, bu tablodan şehit ve gazi yakınları memnun değil.
15 Temmuz Kalkışmasına ilişkin davalar devam ediyor. Normal şartlarda kalkışmada rol alan o sanıkların utançlarından yerin dibine geçmesi beklenir. Şehit ailelerinin, gazilerin bulunduğu duruşmalarda konuşmayı zül addetmeleri beklenir. Fakat o aileleri incitecek davranışlarda bulunmakta bile bir beis görmüyorlar. İnsani meziyetleri sıfırlanmış durumda. Savunma yaparken de bu durum fark ediliyor. Hiçbiri o kalkışmada rol almamış. Görüntü kaydı var. Telefon görüşmesi detayları var. Telsiz konuşmaları var. Ama hiçbiri darbede rol almamış. Hepsi o akşam tesadüfen orada bulunmuşlar. Stratejileri açık: Mağdur imajına sığınmak. Onlardan biri, kendisine yönelik suçlamaları "Sanıkların yalan söyleme hakkı var" vecizesiyle savuşturmaya çalıştı!
Sivillere yönelik soruşturmalara gelince hâkim intiba şu: Sapla saman birbirine karıştırılıyor. Özen hak getire. Doğum yaptıktan birkaç gün sonra tutuklanan kadınlar, darbecilere karşı direnmiş polislerin sırf namaz kılıyor diye FETÖ'cü yaftasıyla kapı önüne konulduğu iddiaları, kamu görevlilerinin ihracı veya açığa alınmasında başvurulan özensizlik... Bütün bunlara karşı birtakım seçkinin salıverilmesi, salıverilmeye ek olarak ilgili şahıslara dair haberlere erişim engeli getirilmesi eklenince güven duygusu iyice zedeleniyor.
Aksaklıklara dikkat çekmesi gereken medya ne yapıyor peki? Maalesef bugünün medyasına 28 Şubat medyasının ruhu kaçmış durumda. Eli ayağı düzgün haberlerle aksaklıkları gün yüzüne çıkarıp davaların sulandırılmasının önüne geçmek, suçluların hak ettiği cezaya çarptırılmasını savunmak varken medyanın yaptığı kara propagandayı geçemiyor çoğunlukla. Tabi ki, FETÖ ile mücadele adına yapıyorlar bunları. Belki de yaptıklarının kara propagandaya denk geldiğinin farkında bile değillerdir. Çünkü ne gördülerse aynen taklit ediyorlar. Önünde tek örnek: 28 Şubat medyası... Oradan da hayır sadır olmuyor.
Ortaya çıkan manzara pek iç açıcı değil. Durumdan kimsenin memnun olduğu söylenemez. Memnun olan birileri varsa onlar da sanık kürsüsünde bulunan darbeciler, yurt dışına kaçmış FETÖ'cülerden başkası değil.
Hepimizin yaşadığı bir darbenin hesabı bile hakkıyla sorulamıyorsa, hesap sorulurken bu kadar sorun yaşanıyorsa ve hesap sorulma şekli hesap verenler dışında kimseyi memnun etmiyorsa mesele büyük demektir. Adalet dağıtmayan sistemin travma üretmesi kaçınılmazdır. Ya sistem adaleti tesis edecek ya da travma büyüyecek. Başka çıkış yok...