Kitap biriktirme tutkunu birisi değilim. Okuduğum kitapları genelde hoşuna giden arkadaşlara vermeyi tercih ederim. Devrettiğim kitapları araştırma için geri çağırdığım da olur. Doğrusu nedir onu da bilemem.
Evde mütevazi ölçekte bir kitaplığımız var. İçlerinden bir kısmı hanımın, bir kısmı benim ve bir kısmı da çocuklara ait. Büyük kızım kendi odasında bir kütüphane geliştiriyor. Farklı seyahatlerinden getirdiği kitaplarla zenginleşiyor. Popüler kitaplar yerini klasiklere bırakıyor ve evet, kütüphanesi olgunlaşıyor.
Küçüklüğümde babamın özel olarak yaptırdığı üstü cam sürgülü ceviz bir kitaplığı vardı. Kafasını dağıtmak istediğinde kitapların tozunu alırdı babam. O zaman geride kalmış kitapları öğrenmiş olurdum. Kavram dünyamın şekillenmesinde o kitaplığın önemli katkıları olmuştur. Babamla kurduğum en doğrudan iletişim şekli de yine kütüphane vesilesiyle olmuştur. Hangi meselelerin üzerinde düşünür, neleri dert eder? Bunların hepsi kütüphaneye dizilmiş kitaplarda kendini anlatırdı. Arapça ve Farsça kitaplar, batı dillerinden yapılmış çeviriler… İslam dünyasının içinde bulunduğu düşünce iklimini o kütüphanenin raflarında görebiliyordum. İçindeki çeşitlilik hayatımızı renklendirdi. Sonra birlikte aldığımız kitaplar oldu. Onun bana hediye olarak aldıkları. Özenle seçilmiş ve hepsi birer mesaj içeren incelikli tercihlerdi. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Onun kitapları arasında Macar İhtilali varsa bana hediye olarak aldığı Pal Sokağı Çocukları’ydı. Bu sadece bir örnek.
Şimdilerde evlerde kütüphane oluşturma geleneğinin azaldığını görüyorum. Üzüyor. Kütüphanesi olanlar sıklıkla şu soruyla karşılaşıyor: Hepsini okudun mu? Kitap okumak sanki sadece okumuş numarası yapmak için giyilen bir kamuflaj. Yapılan araştırmalar evde seksen kitaptan fazla eser barındıran kütüphanenin olmasının çocukların akademik başarısına etki edeceğini gösteriyor. Bu bakış açısını eksik buluyorum. Kitap sadece daha başarılı olmak için okunmaz. Zihnimize, hayata bakışımıza lezzet, mutluluk katar.
Cumhurbaşkanının dillendirdiği ve birçok kuruluşun hayata geçirmeye çalıştığı Millet Kütüphanelerini bu anlamda önemli görüyorum. Kütüphanenin nasıl olması gerektiğini gözümüze sokacaklar. Kitaplarla dolu bir atmosferin yayacağı huzuru vereceği özgüveni tatmamızı sağlayacaklar. Buraya giren öğrenciler onların minyatür halini evlerinde kurmaya çalışacak.
Kitaplarla dolu bir dünya bizin daha farklı bir zeminde konuşmamızı sağlayacak. Evlerde filizlenecek kütüphanelerle yuvalarımız kendi sahici gündemlerine kavuşacaklar. Evdekiler birbirlerinin zihin dünyalarını daha yakından tanıma imkanı bulacaklar, iletişim artacak.
Hayatımız abur cubur gündemlerden çıkıp sahici dertlerine ve dermanına kavuşacak. Onun için şöyle formülize etmekte fayda var. Her evde en az yüz kitap olsun. Bu, yayınevlerine canlılık getireceği gibi evlerin içinde de farklı bir gündem taşıyacak. Misafirliklerimizde sadece siyah ekranların içine değil kitapların sihirli karışımına da dalmış olacağız. Sadece biz değil kitaplarımız da yolculuğa başlayacak.
Babamın ceviz ağacından yapılmış kütüphanesinin açtığı yolun güzelliğine tüm Türkiye’nin erişmesini dilerim ve her evde yüz kitap bunu için iyi bir başlangıç gibi görünüyor.