Küçük bir çocuk olarak İstanbul'a geldiğimde denizi görmenin yanı sıra şaşırtan başka şeyler de vardı. Çocukluğumun geçtiği Ege şehrinde her yerde görmeye alışık olduğum Yeni Asır gazetesi birden ortadan kaybolmuştu.
Sonraları Yeni Asır’ın yayıncısının Sabah gazetesiyle tüm Türkiye’ye yayın yaptığını öğrenecektim ama gazetenin neden İstanbul’da satılmadığını anlamak tuhaf gelmişti. Yeni Asır gazetesi Ege’nin taşrasında olan bizlere farklı dünyanın kapılarını açıyordu. İzmir’de cemiyet hayatının ünlüleri fotoğrafçılara mutlu pozlar veriyorlardı. Küçük bir şehrin gazetesinde bunlar olmazdı. Olsa olsa valinin, belediye başkanının resmi. Cemiyet hayatı yoktu ki magazini olsun. Anca ekabirden birinin çocuğu evlenecek de onların resimleri gazeteye basılacak. Yüzlerde ne gülümseme ne de başka bir mutluluk ifadesi. Post-mortem bir aile fotoğrafı gibi. Yeni Asır gazetesi çocukluğum demekti ve sanırım İstanbul’a geldiğimde çocukluk defterinin de kapanması gerekiyordu.
Diğer bir nokta ayçiçek yağı reklamlarıydı. Neredeyse her büyük binada kocaman Salat reklamları vardı. İlk gördüğümde garibime gitmişti. İstanbul’dan iyi bilecek değildim ya. Herhalde ayçiçek yağı bizim zeytinyağından daha makbuldür dedim. Sonradan öğrendiğime göre zeytinyağ pahalı olduğu için İstanbullular ayçiçekyağı kullanıyormuş. Bu da ikinci hayretim olarak aklıma gelir zaman zaman. Sonraları zeytinyağı İstanbul’da da çok tüketilir oldu ama benim ilk bakıştaki izlenimlerim böyleydi.
Diğeri ise henüz yeni: İstanbul sokaklarında bundan birkaç yıl önce lokmacılar sökün etmeye başladı. Lokma dediğimiz şey, bir lokmalık şerbetli hamur kızartması. Yapması kolay, karı büyük bir iş. Çiğ köfte zincirlerinin ardından yerel tatlarımızı endüstriyelleştirme sırası lokmaya gelmiş demek ki. Yeni Asır ve zeytinyağından farklı olarak lokmanın macerasını garipsedim. Çocukluğumun geçtiği yerlerde lokmayla haşır neşirdik ama hiç satıldığını görmedik. Kafamı gözümü yardığım zaman annem ve ekibi toplanır hemen lokma dökerlerdi. Kocaman tencereler bir yerden bulunur, evin terasında ateş yakılır ve tüm mahalleye dağıtılacak lokma üretimine başlanırdı. Üretilen lokma olmasına rağmen dağıtılan “hayır”dı. Kendilerine “hayır” gelen komşular neyin hayırı olduğunu bile sormazlardı. Belli ki tatsız bir durum var deyip Allah kabul etsin diyerek teşekkür ederlerdi. Ortada hayır filan kalmadı, parayla üretilen ve dağıtılan ticari bir tatlıdan söz ediyoruz. Dükkanlar çoğaldığına göre müşterisi de var demektir. İtiraf edeyim ben de merak edip Çengelköy’de yemiştim bir defa. Para vermek garip gelse de ödedim ücretini tabii. Lokma güzeldi güzel olmasına da hayır değildi.
Yeni Asır hala Ege’de çıkıyor, zeytinyağı artık İstanbul’da da var. Canımız lokma çekerse yakınlarda lokmacı da var ama hayırdan nasiplenmek istersek işte o zaman kolları sıvayıp geleneği ihya etmemiz gerekiyor. Komşular belki meraklanacaklar gelen tabaklardakileri görünce ama siz kısaca “Hayırdır hayır” diyebilirsiniz. Eğer lokma dökmeye niyetlenirseniz bir tabak da bana gönderin, çünkü hayır olanın tadı bir başka...