Günümüzde; "Yahu kardeşim bütün siyasiler ve iktidar partisinin siyasi mensupları olur olmaz her işe müdahale ediyorlar, kimi zaman haklı olmakla beraber kimi zamanda 'kel alaka' işlere dahi" diye, bir algı yaygın.
Günümüzde; “Yahu kardeşim bütün siyasiler ve iktidar partisinin siyasi mensupları olur olmaz her işe müdahale ediyorlar, kimi zaman haklı olmakla beraber kimi zamanda ‘kel alaka’ işlere dahi” diye, bir algı yaygın. Daha çok ikinci şık (kel alaka) işlerde ağır basıyormuş bu müdahillik. Bu FETÖ ile mücadele noktasında da böyleymiş, diğer kurumlardaki normal sıradan işlerde de. İzlenim bu. Ben de şahsen bu durumu epeyce gözlemleyen biriyim. Ne yalan söyleyeyim başka siyasi dönemleri de hatırlıyorum. Yaşım itibarıyla en azından 2-3 iktidar dönemini çok net hatırlıyorum. Ama siyasilerin devlet ve kamu işlerinde gerekli yerlere bu kadar az, gereksiz yerlere, işlere de tam tersi bir o kadar çok müdahil olunduğu bir dönemi hatırlamıyorum. Bu kadar kılcal damarlarına kadar inme cesaretini hiçbir siyasi oluşum beceremedi, görmedim! Bu hissedilen hal “yahu durum bu gün farklı, falan filan meselesi de değil” ha. Başka bir şey, başka…
Yukarıda izah ettiğim o hal için, kamuoyu “Terör mücadelesinden kaynaklı, yapılandırmaya çalışıyorlar, temizlik yapıyorlar, bu iş bundan kaynaklı” da diyemiyor. Çünkü öyle değil, dedim ya “kel alaka” işlerden dolayı müdahil olunan işler bunlar. Ahbabın, çavuşun sıradan işleri için.
Gelinen noktada benim görüşüm, siyasi kimlik bu kadar çok aşağıdaki detaylar kadar inmemeli, o kimlik biraz duracağı yeri bilmeli, ağır olmalı. Siyasetçilerin elzem durumlar hariç işini yapanların işine siyasi kimliği bir “sopa” olarak gösterip müdahil olmamaları, bunu yapanlarında artık bu sevdadan vazgeçmeleri kanımca daha bir yakışık alır. Daha bir hayra vesile olur gibi.
Bence siyasiler sırf bu “siyasi kimliği yerli yerinde kullanamamaları ve negatif insan davranışları” kaynaklı tavırları yüzünden kimi kamu, kurum ve kuruluşlarında çalışan bazı kimselerin çalışma şevklerinin artık eskisi gibi kalmadığından, özel sektöre transfer olma düşleri kuranların çokluğundan habersiz! Birçok kurumda çalışan, başka işlere kafa yoruyor, yaptıkları işlerine motive olanlar bana kalırsa azınlıkta. Hatta bizzat çalıştıkları kurumdan gidenleri, istifa edenleri tanıyorum. Bir kısmı da emekliliklerine az bir süre kaldığı için bir an önce emekli olmayı bekliyorlar. Üstelik işlerin günümüzde daha bir kolaylaştığı teknolojik alt yapının halkın yararına sunulduğu bir dönemde oluyor bu işler. Yani iş yükünün azaldığı bir dönemde. Tabii aksine bazı yerler hariç, oralarda da iş yükü aksine çok olduğu ve bahsi geçen ‘nahoş’ tavırlar oralara kadar da sıçradığı için biraz bezginlik oralarda da var gibi. Çünkü oralarda insan ilişkileri koşturmaca ağırlıklı işler biraz. Öyle yerlerde var bildiğiniz üzere. Oraları da aksine beslemek lazım. O vakit bu gidenlerin bir çoğu için ‘iş çok, o yüzden kaçıyorlar’ da diyemeyiz. Bu durum bence göz ardı edilmemeli…
Bu hale sebebiyet veren hususa gelince, bunun insan psikolojisini yönetememe, insanlara davranış biçimi olduğu yönünde net bir kanı var bende. Bildiklerim, anlatılanlar, duyduklarım bunu teyit eder nitelikte. Başka sebep yok, sadece insan psikolojisini yönetememe, ego kaynaklı davranışların sonucu bu işler…
Bu tür negatif bir algıya sebebiyet veren “siyasi kimlik davranışının” aşağılara bu kadar inmesi, kişilerin siyasete ve bazı kurumlara olan saygısı ve güvenini de zedelemiş, burmuş durumda. Aslında birazda bir korkunun, ürkmenin eseri! Sevdirerek korkutma değil ama bu!
Bana kalırsa siyasilerin artık devletin kritik, stratejik bazı kurumlarını bir an önce ve acilen yapılandırılması konusunda enerjilerini sonuna kadar sarf etmeleri, ardından da artık bazı kritik işleri bu kurumlara birimlere bırakmaları, güvenmeleri, kendilerinin de daha devlet merkezli işlerle uğraşmaları daha doğru olur. Bilahare, duygusal siyasi bakış açısı içine gizlenmiş “tehlikeli virüsler” de bu ilişkiler sayesinde sistem içine daha kolay refere edilerek girebilir. İlişkiler kimi gereksiz konularda bu kadar aşağılara inerse. Onun için biraz geri çekilmek gerekiyor. Bazı işleri devletin kendi çarkı sistemi içinde yapmasına müsaade etmek gerekiyor kanımca. Siyasiler her şeyi göremeyebilir, işin arka planı hakkında devlet kurumları gibi detaylara sahip olmayabilirler. Siyasiler duygusal bakış açıları, hemşehricilik, arkadaşlık ilişkileri kaynaklı belki kandırılmaya müsait olabilirler, menfaat ilişkileri veya siyasilerin başkaca zaafları sebebiyle de. Sonuçta beşer, şaşar da. Fakat kurumlar iyi yapılandırılır, donatılırsa bu işler zor olur! İş ehline bırakılmış olur.
Bu işleri yapacak, denetleyecek o mekanizmayı, dişlilerini şimdiden çok iyi ayarlamak, seçmek lazım. Yerli bir akıl, yerli bir ekipman ve yerli bir ruh ile yapmak şartı tabii ki bu işleri de. Bu tür yerlerdeki istihdama dair, duygusallık da yapmamak lazım. Ahbap, çavuş, emmi, dayı ilişkileri katkılı/soslu bir bakış açısı olmamalı buralarda. Kurumsal bir kimlikle, devlete yakışır bir bakış açısı sergilenmeli. Ancak o vakit bu işin hakkı verilmiş olur. Anti parantez bu işlere dair (FETÖ ve diğer terör örgütlerle ile mücadeleye) devlet işlerinde siyasetçileri yanıltabilecek hinlikte Bukalemunların var olduğunu, bu işin uzmanlarının olduğunu, hatta özel bir sistemle yetiştirildiklerini, devlete nasıl ve nereden, hangi yollarla sızdıklarını bugün hepimiz gördük. İşte o yolların tek tek deşifre olduğu bu günlerde bu yolları iyice tıkayıp, yeni mekanizma acilen sisteme dahil edilmeli ki yeni ‘virüsler’ içimize sızamasın. Tabiri caiz ise devlet kurum ve bünyelerine yerli yapım “Anti virüs programı” bu yapılandırma vesilesiyle yerleşmiş olsun.
Bu sistem aslında tam işlemeye başlasa siyasetçi de kendi asli işine döner. Bu kadar kaotik bir döneme giren dünyada, eminim ülkemiz siyasetçilerinin daha fazla kafa yoracağı, karışabileceği önemli başka memleket meseleleri vardır. Neden bunu dediğime gelince, daha öncede işaret ettim, tüm siyasilerle halk arasındaki eski sıcak bağ, samimi ortam günümüze bakıldığında toplum nezdinde yok. Neden yok, tepede birkaç samimi kişi bu işleri tek başına götürüyor. Ama halk nezdinde sıkıntıları, problemleri yukarı taşıyacak mekanizma kim, ya da kimlerden oluşur? Alt siyasi kadrolar, parti teşkilatlarından. Peki, o mekanizma halkın içinde olmaz ise onlarla iç içe olmaz ise, nereden bilinecek bu halkın dertleri, sıkıntıları. Kim taşıyacak çözüm noktalarına. İşte gözden kaçan böyle bir püf noktası var bu işte. Diyeceğim o ki, iyi yapılandırılmış yukarıda bahsettiğimiz Devlet kurumları, birimleri terör örgütleri vb. ile mücadelelerini yürütedururken, siyasilerde vatandaşa iner. Evvelce olduğu gibi, halk ile aralarında yok olmaya yüz tutan, o sıcak bağı belki yeniden tesis ederler. Seçimlerde de siyasilerin ve partilerinin bu halleri artı olarak sandığa yansır eminim!
Sonra devlet birimlerinin yapılanma işinin günümüzdeki zorluklarını hep beraber görüyoruz, hemen olup bitecek bir iş değil bu işler, bunu ben de kamuoyu da biliyor. Ya nasıl? ‘Su aka aka yatağını bulur’ minvalinde olacak işler. Ama daha seri bir şekilde ve de enerjinizi hedef olarak belirlediğiniz yerlerde harcayarak. Yok, “ben her işe, ona da ben şuna da ben bakayım” derseniz, her iş yarım kalır, bir iş de tam bitmez. Bu işleri neden bir an önce bitirmek ehemmiyetli onu da söyleyeyim. Siyasiler bir gün iktidar olur, gelir bir süre kalır bir süre sonrada demokratik yollarla tekrar pılısını pırtısını toplar kenara çekilirler. Başka bir siyasi gelir iktidar olur. Bu genelde böyledir. Ama devlet her zaman bakidir, millete lazımdır, işlerinin aksamaması lazımdır. Bu yüzden onun kurumsal yapılandırmasını bir an önce bitirmek her şeyden daha önemlidir. Acizane bizde karınca kararınca, bu meselelerin çözümü noktasında katkı sağlayacağı düşüncesiyle çözüm önerilerinden akıl edebildiğimiz, görebildiğimiz, bilebildiğimiz, bulabildiğimiz kadarını yazıyoruz ki; suyun yatağı değişmesin, buna katkı sağlasın. ‘Aynı geminin içinde olma ruhu bunu gerektirir’ diye düşünüyorum.
Bu bir yana, bu minvalde yapılan “yapıcı” eleştirilere artık bu gözle bakmak lazım.
‘Yan yan, şaşı olmuş bir göz ile’ değil! Vatanın, milletin yanında olan, objektif bir gözle!. Düşünen insanlardan fikir almak, bunların olması için teşvik etmek lazım. Yerinde, objektif bir eleştiriyi yapacak olanların var olmasına rağmen yapmaması, ya da bu ortamın bulunmaması bizim kültümüzde pek hayra alamet değildir zaten.
Eleştiri oldukça (ölçüsünde) emin olun bazı problemlerimiz daha hızlı çözülür. Aksi halde kilitleniriz. İş başka yerlere kadar gider sonunda. Aksini düşünen yanılır ayrıca maliyeti herkese çıkar, onun için bazı kararlar hepimizi ilgilendirir. Sonra ‘yan yan’ baka baka, nereye kadar. Dertleri, sıkıntıları, problemleri öteleye öteleye nereye kadar! Düğümler, kördüğüme dönüşüp yolumuza çıkana kadar! O vakit ne olur bu işler? Söyleyeyim; ötelenen problemler damla damla birikir, sonra sel olur. Sessizce sandığa kadar gider. Ya sonra? ‘Saklayanı, öteleyeni, candaşı, gardaşı, yoldaşı aşacak bir pozisyona gelir. Daha net söyleyeyim; işin ucu memlekette herkese dokunacak raddeye gelir. Özellikle bugün ortama baktığınızda (dünyadaki ortama) bu işleri daha bir özenle gözden geçirmek lazım.
Bu yüzdendir ki, bugün teneffüs ettiğimiz havayı, iklimi daha iyi bir hale getirmek elzem. Aslında normali bu, fakat bu diyelimki bir şekilde sağlanamamışsa bile, bugün bir gerçek bunu ivedi olarak sağlamamız gerektiği gerçeğini karşımıza getirdi, koydu. Ne bu gerçek? Şu; bugün Türkiye’den dışarı doğru başımızı kaldırıp baktığımızda “çomağını çıkaran ve birbirinden korkup saklamayan, aksine birbirine, göstermeye, sallamaya başlayan delilerin bollaştığı bir dünya” gerçeği!. Düşünün, Allah muhafaza bunlardan birisi çomağını kazara birisine vurmaya kalksa, ortalık toz duman olacak. Birde ‘Irkçılık’ trendinin yükselişe geçtiği bir döneme girdi dünya. Yani dünyada oluşan -daha öncede var olan- bir “gaz sıkışması” şu an daha da büyüyor. İşte bu delilerden biri buna biri kibrit çakabilir, her an. Üstelik bu çomaklardan bir kısmı da bizim tepemize inmek için, -içerideki ve dışarıdaki hainlerinde bu işe omuz vermeleri sayesinde- havaya kalkmış halde bekliyor. Hasıla “Haydi toparlanın gidiyoruz” denilir ya, işte şimdi bizim, hepimizin bu sözle anlatılmak istenen o fiili hali, milletçe elbirliğiyle “haydi toparlanın, bir an önce toparlanıyoruz’ fiili haline dönüştürme vakti bence…
Son olarak diliyorum ki; kısa aralıklarla teneffüs ettiğimiz siyasi havaya, insan ilişkilerine, ekonomiye, memleketimize daha bir bahar havası estirecek cemreler peş peşe ve bir an önce düşer. Sağlıcakla…