Artık, postacının yolunu beklemiyoruz hiçbirimiz.
Mail ya da mesaj ile dünyanın en uzak noktasındaki birine anında ulaşabiliyoruz. Akıllı telefon uygulamaları sayesinde günümüzü planlayabiliyor; bütçemizi, uyku kalitemizi, fitness aktivitemizi yönetebiliyoruz. Sosyal medya sayesinde arkadaşlarımızla görüşemesek bile iletişimde kalabiliyoruz. İnternet yoluyla dil öğrenebiliyor, eğitim görüyor, ödev yapabiliyoruz. İşte bu yüzden, internet bağlantısı kesildiğinde strese giren, kendini boşlukta hisseden pek çok insan var.
İnternet kullanıcıları bir günde ortalama yedi saati bilgisayar karşısında, üç saati telefon üzerinden internete bağlanarak, üç saati ise sosyal medya platformlarında geçiriyor. TV karşısında geçirilen zaman ise ortalama iki saat. Türkiye’de 48 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı bulunuyor.
İnternet ve sosyal medyanın hayatımıza getirdiği bu kolaylıklar kadar önemli sorunlar da var. Sanal dünyada sosyalleşeyim derken giderek yalnızlaşma… Hareketsiz yaşamın getirdiği obezite, kalp ve şeker hastalığı riski. Sanal oyun ve sanal kumar bağımlılığı… Bunlar sadece internetle gelen tehditlerden bazıları.
SELFIE TRENDLERİ VE KADINLAR...
Sosyal medya paylaşımlarımız nasıl biri olduğumuza, iç dünyamızda olup bitenlere ait ipuçlarını da veriyor bir yandan. İnternet, öylesine yaşamımızın içine girdi ki, kendi trendlerini de hayatımıza soktu. İşte, sosyal medya paylaşımlarında bu trendleri takip edenlerin 7 ortak özelliği:
1)Selfie çekimlerinde ilk dikkati çeken şey, direksiyon başında dudaklarını büzüştürerek şarkı söylemeleridir. Seslerinin güzel olup olmaması hiç önemli değildir. Bir karga gibi sesi olanlar da vardır. Ortak yanları, ünlü bir star edasıyla şarkı söyleyip, hormonlu domates kıvamındaki dudaklarını yüzlerinin orta noktasında toparlamalarıdır. Tam da bu görünümü yakalamak amacıyla çoğu dudaklarına dolgu yaptırmıştır.
2)Sosyal medyada sevgi kelebeği olmayı asla ihmal etmezler. Bunun başlıca şartı da herkese melodik bir ses tonuyla “günaydııııın” demeleridir. Evde bir karış suratla uykulu bir şekilde kahvaltılarını ederken asla böyle bir girişimde bulunmazlar. Makyajlarını yapıp, saçlarını havalı bir forma soktuktan sonra yeni uyanmışçasına sosyal aleme şirin mi şirin(!) günaydın yollarlar.
3)Selfie çubuğuyla yolda yürürken kendilerini çeker ve sürekli bir şeyler anlatırlar. Söylediklerinin bir içeriği, özel bir mesajı olması gerekmez. Dikkat edin, burada gene başrolde büzülmüş dudaklar vardır.
4)Arkadaşlarıyla yaptıkları geyik muhabetlerini facebook ve instagram hikayelerinde mutlaka umuma açarlar.
5)Tuvalet ve banyo zamanları hariç, sanal dünyada sık sık özel yaşamlarını sergilerler. Ne yiyip içtiklerinden nerelerde nasıl eğlendiklerine kadar her şeyi en ince ayrıntılarına kadar gösterirler. Kendi mutsuzluklarını unutmak için başkalarının hayatını röntgenlemeyi seçen milyonlarca sosyal medya kullanıcısı da bu tür paylaşımları büyük bir merakla seyreder.
6)Youtube’da tipten tipe girip komik olmaya çalışırlar. Tipleme ve oyunculuk yeteneklerinin, espri kabiliyetlerinin olması asla gerekmez. Anlattıklarının mizahi bir içeriğe sahip olması da şart değildir. Nasılsa, gülmenin ve öfkelenmenin iki zıt kutbu arasında gidip gelen milyonlarca sosyal medya kullanıcısı vardır. En basit esprilere kahkahalarla güldükleri gibi, en ufak bir fikir ayrılığında ise hiddete ve hatta şiddete kapılırlar.
7)Sevgilileri ya da eşleriyle yanyana otururken, onun kulağına fısıldamak yerine, aşklarını sosyal medyada dile getirirler. Sanal dünyada sevgi sözcükleri yankılanır. Sevdikleri adamın aldığı hediyenin fotoğrafını aşk emojileriyle facebook ya da instagramdaki takipçilerine göstermeyi ise asla ihmal etmezler.
NEYE ÜZÜLSEK BİLEMEDİM?
Bu tür paylaşımlarla kimileri yüzbinlerce takipçisi olan blogger oluyor, kimileri instagram fenomeni. Çok takipçisi olmayan kimileri de, aldıkları beğeni ve yorumlarla yalnız, sevgisiz ruhlarına merhem sürmeye çalışıyor.
Bilimden, sanattan anlamayan; niteliksiz, IQ seviyesi düşük esprilere karınlarına sancı girene kadar gülen gençlerimiz olduğuna mı üzülsek? Toplumu habis bir tümör gibi saran ünlü hayranlığına mı yansak? İnanların sosyal medyada saatler harcadıklarını mı eleştirsek? Yoksa giderek artan sayıda kişinin narsistik bir tablo içinde kendilerini starlaştırma, aldıkları beğenilerle megalomanik tatmin yaşama isteklerine mi üzülsek? Böylesine iletişim halindeyken yalnızlığımızın ve sevgiye açlığımızın nedenlerini mi sorgulasak? Bilemedim.