İstanbul trafiği, yerleşim yerleri arttıkça ve buralarda yaşayan nüfus çoğaldıkça daha da zorlaşıyor.
Bir kaç gününüzü ayırın ve hiç bir amacınız olmadan, sadece İstanbul trafiğinin günlük seyr-ü seferini gözlemleyebilmek için olabildiğince çok toplu taşıma araçlarını kullanarak şehir içinde dolaşın dolaşın. Bakın bakalım, nelerle karşılaşacaksınız?
Ben, zaman zaman, fırsat buldukça bunu yapıyorum ve sadece trafikle ilgili yaşadıklarımı yazmaya kalksam her yazımda trafikten söz etmek durumunda kalabileceğimi görebiliyorum.
İstanbul; son açıklanan rakamlara göre, yerleşik nüfusu on beş milyonun üzerinde olan kocaman bir metropol. Bu rakam sadece yerleşik nüfus rakamları. Bu ne demek, bu sayıdaki insan İstanbul’a yerleşmiş ve bu kocaman şehirde yaşamaya çalışıyor, sosyal yaşamına ait tüm ihtiyaçlarını bu şehirde karşılıyor. Gün içinde bu nüfusun yaklaşık dörtte biri, İstanbul içinde gerek iş yaşamı nedeniyle gerekse işlerini halletmek, ziyaretleri nedeniyle İstanbul içinde hareket halinde. Yanı kısacası; yaklaşık üç buçuk milyondan fazla insan sokaklarda, bir kısmı kendi araçlarıyla dolaşırken, büyük bölümü İstanbul’da var olan toplu taşıma araçlarını kullanıyorlar. Sonuç; önemli sayıda araç çok eski planlamasıyla var olan otoyol, cadde ve sokakları kullanıyorlar.
Yerleşik nüfustan söz ettik ya; İstanbul’daki yaşam bunlarla bitmiyor. İstanbul’un her ne kadar o hep söylenen “Taşı toprağı altın” özelliği kalmamış olmasına rağmen, söylenene göre günde bir kaç milyon insan ziyaret ve gezmek için günlük veya kısa süreli olarak İstanbul’a geliyor.
Bu durumdaki bir şehrin günlük yaşamındaki hareketliliği varın siz düşünün. Fazlaca haksızlık etmeyelim. On beş milyonu aşan bir şehirde ne yaparsanız yapın ne kadar önlem alırsanız alın bir çok münferit olaylar ve trafik sıkışıklığı, zaman zaman şikayet ettiğimiz olumsuzlukların olması doğaldır. Adı üstünde; bu yaşananlar münferit/anlık olaylardır. Bu tür olumsuzluklar dünyanın bir çok büyük metropolünde de yaşanan olaylardır. Burada aslolan bu yaşananların toplum üzerindeki bırakacağı etkiler ve psikolojik yıpranmalarının kısa sürede giderilebilmesidir.
Bunu yapabilmek için ise, şehrin her yerinde yönetimsel denetimlerin ara verilmeksizin ve aksatılmaksızın en önemlisi, ödün verilmeksizin sürdürülebilmesidir.
İşte İstanbul’un en önemli sorunu budur. Yerel yönetimsel ve bu uygulamalara uyumun denetlenememesidir. Trafik sorunu, yaşanan tıkanıklık, daha doğru bir deyimle; içinden çıkılamaz durumda olan trafik karmaşıklığı, bu trafik tıkanıklığından yoğun şekilde etkilenen toplu taşıma.
Aslında toplu taşımadaki bu olumsuzluklara çözüm bulabilmek için çok şey yapılıyor; toplu taşımada; var olan otobüsler, tramwaylar, giderek yaygın hale getirilen raylı sistemler ve planlandığı şekilde sürdürülen metro çalışmaları (her ne kadar altı metro çalışması, şimdilik kaydıyla iptal edilmiş olmasına rağmen), Üçüncü Boğaz Köprüsü; iki yakayı otomobil geçişi için boğazın altından bağlayan Avrasya Tüneli ve otoyol çalışmaları sürdürülüyor olmasına rağmen trafikte çok önemli rahatlama olamadı. İstanbul’un her iki yakasında da trafik hala içinden çıkılamaz durumda.
Bir şey var ki; daha da karmaşık. İstanbul’da bir yerden bir yere gidebilmek için hala saatlerce toplu taşıma araçlarında gününüzün önemli bir bölümünü geçirmek durumunda kalıyorsunuz.
Çok önemli toplu taşıma araçlarından olan Metrobüs bile, seyahat sırasında içinizi daraltan, yaşamınızı zorlaştıran bir durumda. Yazmıştım; Metrobüslere ara duraklardan binmeniz çok zor, ineceğiniz durakta ise inmeniz çok daha zor.
İstanbul’un ivedilikle çözülmesi gereken sorunu toplu taşıma ve o toplu taşımanın yapıldığı otoyol ve caddelerin rahatlatılmasıdır.
Bu konuda daha çok yazılacaklar var. Ama bu köşemizdeki günlük yerimiz bitti.
Yarın; yaşanan olumsuzluklardan, özellikle de; toplu taşımadaki Metrobüs ve otobüs kazalarından söz edeceğiz.