Harari, tüm yazı boyunca insanlığın patojenlerle olan savaşında dijitalleşmenin kazandığına ve işlerimizi nasıl kolaylaştırdığına dikkat çekiyor.

Oksijen gazetesi bu hafta Sapiens’in yazarı tarihçi Harari’nin Financial Times’da “Covid yılından alınacak dersler” başlıklı yazısını çevirmiş.

Mutlaka okumanızı öneriyorum, ilginç bir yazı.

Harari, tüm yazı boyunca insanlığın patojenlerle olan savaşında dijitalleşmenin kazandığına ve işlerimizi nasıl kolaylaştırdığına dikkat çekiyor.

Haksız mı?

Değil.

Bir yıl boyunca tüm iş ve sosyal yaşamın internet üzerinden yürüdüğüne dikkat çekerek önce normal yaşantımızın hiç aksamadığına vurgu yapıyor, sonra da “yeni normalimizin” bu şekilde devam ederek elde ettiğimiz “kazanımlarımızın” sürdürülebilir olduğuna ikna etmeye çabalıyor.

Öyle ya, korku salmayı da ihmal etmiyor değil.

İnsanların “bir sonraki Covid ne olabilir?” sorusuna da dijital altyapımıza dönük bir saldırı ihtimali olabileceğini belirtiyor.

Yazının devamında da bizi dijital diktatörlüklerden koruyabilecek ve asla işe yarayacağını düşünmediğim üç temel kuraldan bahsediyor.

Neden işe yaramayacağı ise çok basit.

Covid-19 yılı, dijitalleşmeye geçişimizin hızlandığı bir yıl oldu.

Zira pandemiyle ilgili öncesinden sonrasına kadar tüm bilgileri bir yazılımcı olan Bill Gates’ten öğrenmedik mi?

Sosyal yaşamlarımızı askıya alıp tüm özgürlüklerimizden feragat ederek evlere tıkıldığımızda dijitalleşmenin esiri ve tüm hayatımızın bu olacağı kuşkusuzdu.

Neticede hayatımızı sürdürmek için çalışmak zorunda olduğumuz gerçeği bir bilgisayarla telafi ediliyordu.

Bundan kurtuluş var mıydı?

Bana kalırsa yoktu, hal böyle olunca dijitalleşme diktatörlüğüne gidiş yolundan kaçabilmemiz mümkün olur muydu, hayır.

Dijital altyapıya dönük bir saldırı ihtimalini geçin, elektrik şalterleri tüm dünyada inerse hangi diktatörlükten kaçabiliriz?

Bu geçiş yılı aslında bir anlamda temel ihtiyaçlarımızdan tutun da tüm hayatımızı sürdürmemiz için geçerli olan iş koşullarımızı bir bilgisayar ekranına sevk etti.

Evet, ilk başta evden çalışmak, pijama altının üstüne gömlek-kravat takıp Zoom toplantılarına katılmak daha cazibeli geldi ama farkında olmadan hem mesai saatlerimiz uzadı (e-posta’ların hayatımıza girmesiyle başladı bu durum), hem de bireyselleşme artarken ilk kez özgürlükler bu kadar çok kısıtlandı.

Bireyselleşme normal manada özgürlüğü getirirdi ama sosyal hayat birden yok olunca ve olaya bir “sağlık krizi” eklenince “o bireyselleşmenin” getireceği özgürlüklerden ve temel haklardan insanlar gönüllü olarak vazgeçtiler.

Hakkını yemeyelim, Harari de dijitalleşmemizin gözetim mahremiyetimizi tehlikeye attığından bahsederek totaliter rejimlerin önünü açtığının analizini yapıyor.

Hatta fazla iyi niyetli, öyle ya elde edilen o dijital verilerin insanlığın yararına kullanılması çağrısında bulunuyor.

Mümkün mü bu sizce?

Sosyalleşmemizin birinci koşulu olan sokak ve dolayısıyla kafe-restoranların neredeyse virüsün ana sorumlusu ilan edileceği bu günleri tekrar sorgulamamız gerekiyor sanırım.

Ne şans ki şu sıralar Amin Maalouf’un “Empedokles’in Dostları” adlı yeni romanı çıktı.

İki insanın yolu bir gün elektriklerin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişiyor, teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getiriyor…

Komploları sevmem.

Fakat böyle “tesadüflerden” hoşlanmıyor da değilim…

THY’den beklenmeyen mağduriyet (2. Başlık)

Yazdan beri annemle kardeşimi görmüyordum, geçenlerde İstanbul’a geldiler.

Geldiler gelmesine ama gelene kadar Türk Hava Yolları’nın tuhaf bir uygulamasının mağduru oldular.

Normalde geçen sene Mart ayında geleceklerdi ama pandemi etkisini gösterince biletini açık bilete çevirmişti annem.

Annemin eski soyadıyla bilet alınmış, yeni soyadı olduğundan dolayı eski bileti yok sayıyor Türk Hava Yolları.

Oysa bahsettiğimiz aynı kişi ve kimlik numarası da doğal olarak aynı…

Çözüm olarak önerdikleri de yeni bir bilet alın, açık biletin fiyatı kadar o biletten düşelim.

THY, madem aynı kişi olarak kabul etmiyor, niye eski soyadıyla alınan biletin fiyatından düşüyor?

Bu konuda Türk Hava Yolları’nın müşteri hizmetleri de ne yazık ki yardımcı olamadı, yeni bir gidiş-dönüş bileti alıp açık biletlerin fiyatları üzerinden düşülerek sorun “halloldu.”

O zaman kimlik numarasını THY neden alıyor, o numaradan biletteki aynı kişi olup olmadığını kontrol etmek bu kadar mı zor?

Açıkçası Türkiye’nin en büyük markalarından birine bu durumu yakıştırabilmiş değilim.