Aile bireyleri dünyanın farklı yerlerinde yaşıyor. Çok sık biraraya gelme imkanı bulamıyorlar. New York'ta yaşayan Prenses Zeynep Tarzi Osman, İstanbul'daki aile üyeleri; Arzu Enver Eroğan, Resan İris, Cengiz Baransel ve Dr. Ali Suat Ürgüplü, YeniBirlik okurları için 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinin görkemli atmosferiyle büyüleyici Boğaz manzarasını bir arada sunan Sait Halim Paşa Yalısı'nda bir araya geldiler.
Dünya tarihinde altı asır ayakta kalmayı ve hükmünü sürdürmeyi başarmış iki hanedandan biridir, Osmanoğulları..
Selçuklu’nun vârisi..
Osmanlı’yı kendisinden önce kurulmuş bütün Türk imparatorluklarından farklı ve üstün kılan özellik, onun ‘Devleti ebed müddet’ düşüncesi yanında ‘mülkün’ birlik ve bütünlüğünü korumayı esas almış olmasıydı. Bu son derece önemli, ayırt edici bir özelliktir, zira Orta Asya’dan itibaren Osmanlı’ya kadar Türk devlet geleneğinin karakter çizgisinde öne çıkan vasıf, kurucu liderin vefatından sonra ülkenin şehzadeler arasında paylaşılması ve kardeşler mücadelesi sonucu gelen yıkımdır.
Altı asır boyunca Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinde varlığını ve ağırlığını sürdürmesini sağlayan 36 Osmanlı hükümdarının hepsinin liyakatli ve üstün meziyetlere sahip olduğu iddia edilemez.
Çelebi Mehmed, 2. Murad, Fatih, Yavuz, Kanuni, 3. Selim, 2. Mahmud, Sultan Aziz, 2. Abdülhamid gibi parlak isimler yanında saltanat geleneklerine uyularak hasbelkader tahta çıkarılmış hükümdarlar da vardır. Ancak 17. yüzyıldan itibaren devletin sıkıntılı bir döneme girdiğini ve Batı karşısında gerilemeye başladığını sezen, 18. yüzyılda bunun sancısını en şiddetli şekilde yaşayıp 19. yüzyılda değişimin önünü açan da hanedandır.
Bu uğurda tarihin en dağdağalı döneminde devletin dayandığı orduyu bütünüyle tasfiye etmeyi göze almış bir ailedir sözünü ettiğimiz. Keza saltanat makamının mutlak yetkilerini sınırlandıran düzenlemeleri benimseyip bunu gerçekleştirmek için bürokrasinin direncini kırma mücadelesi vermiş bir ailedir Osmanoğulları.
Sanılanın aksine yetkileri hayli sınırlı kişilerdir Osmanlı padişahları. Kıyaslama olsun diye söyleyelim; günümüzde T.C. Cumhurbaşkanları devlet idaresinde son iki Osmanlı padişahının sahip olduğu yetkilerin çok ötesinde yetkiye sahiptirler.
Ermeni propagandasına ağzını uyduran Türk aydını tarafından adı ‘Kızıl Sultan’a çıkarılan ve uzun zaman ismi istibdad sözcüğüyle anılan 2. Abdülhamid’in henüz yeni yeni ve kısmen anlaşılmaya başlandığını söyleyebiliriz..
Vahideddin hakkında ise tarih henüz nihai hükmünü vermemiştir. Son padişah hanedanın pırıltılı isimlerinden biri değildir belki ama cumhuriyet onun hicretiyle iç savaş yaşanmaksızın inşa edilebilmiştir. Onun kaçtığı söylemiyle şartlanan zihinlerin, Sultan Vahideddin’in yurtdışına çıkmayıp saltanat iddiasını sürdürmesi halinde Ankara’da neler yaşanabileceği, BMM’nde saltanat makamı ve hilafet konusunda duyarlı vekillerin sürece destek vermekte ne kadar istekli olabilecekleri sorusuna cevap vermeleri gerek. Keza Vahideddin’in yurtdışına çıktıktan sonra gerek Atatürk gerekse Türkiye Cumhuriyeti aleyhine tavır almamış olmamasının bir anlamı olup olmadığına da..
İstanbul halkı ve Türk basını Ertuğrul Osmanoğlu’nun cenazesine gösterdiği ilgi ve katılımla rejim değişikliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşen altı asırlık imparatorluğu ayakta tutan aileye vefa borçlu olduğunu göstermişti.
İşte; hanedanın kendi ifadeleri ile ailenin varisleri, konuklarımız..
ASLI
ARZU ENVER EROĞAN..
Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini on yıl boyunca elinde tutan Enver Paşa’nın erkek tarafından tek torunu..
Enver Paşa 1922’nin 4 Ağustos’unda Tacikistan’ın bir köyünde Rus kurşunlarıyla can verir.. Sultan Abdülmecid’in torunlarından Naciye Sultan ile evliliğinden, ikisi kız, biri erkek üç çocuğu dünyaya gelmiştir. ‘Türk-İslam birliğini güçlendirmek’ düşüncesiyle 1921’de Türkistan’a giden Enver Paşa, Almanya’da dünyaya gelen oğlu Sultanzade Ali’yi hiç göremez, sadece doğduğunu öğrenir. Annelerinin ‘sultan’ olmasından dolayı hanedan mensubu olan Enver Paşa’nın çocukları da Osmanoğlu ailesinin diğer bütün üyeleri gibi, Meclis’in, 5 Temmuz 1939’da verdiği izinle Türkiye’ye gelir. Kızlarından Mahpeyker doktor, Türkan kimya mühendisi; oğlu Ali de asker olur. Paşa’nın oğlu Sultanzade Ali Enver, bir zamanların ünlü gazeteci Abidin Daver’in kızı Perizat Hanım ile evlenir, 1955’te bir kızları doğar ve adını Arzu koyarlar. Çift 1964’te ayrılır, o sırada ordudan istifa edip özel sektörde çalışmaya başlayan Sultanzade Ali Enver Türkiye’yi terk eder, Avustralya’ya yerleşir. Arzu Enver Eroğan, babasıyla, iki sene sonra, 11 yaşında İtalya’da buluşur. Üç ay beraber kalır ve beş sene sonrası için randevulaşarak ayrılır. Liseyi bitirdiğinde yanına gidecektir.. Ama 1971 Aralık’ının ilk haftasında Avustralya’dan kötü bir haber gelir.. Hayatını birleştirdiği yeni eşiyle birlikte tatile çıkan Sultanzade Ali Enver, bir ırmakta yürüdüğü sırada düşüp hayatına veda etmiştir. Bu, Arzu Enver Eroğan’ın hayatının da allak bullak olması, geleceğiyle ilgili bütün hazırlıklarının değişmesi anlamına gelir. İngiltere’de Cambridge’de ve Avusturya’da Viyana’da okur, evlenir ve bir oğlu olur. Kocasının bir kalp kriziyle hayata veda ettiği güne kadar 18 sene evli kalır. Eşinin bir hayli borcu olduğunu ancak onun vefatından sonra öğrenecek ve çok sıkıntılı günler geçirecektir. Oğluyla beraber yılmadan mücadele eder. Arzu Enver Eroğan o günlerde verdiği bir röportajda, “Ben, para kazanmak için yetiştirilmemiştim” ve devam ediyor: “Bir zamanlar servetimiz vardı ama hepsi gitti.” Arzu Enver Eroğan halen birlikte olduğu Ömer Eroğan’la, Neslişah Sultan’ın onayı ve isteği evlenir.
aslı2
Arzu Enver Eroğan sohbetimizin başında ailedeki ataerkil yapıdan bahsediyor: “Yaşı en büyük olan, ama tabi halden düşmemiş, yetkin, aklı başında, aksiyon alabilen kişi “aile reisi” oluyor. Dolayısıyla bizim için çok çok önemli. Yani bizim terbiyemizde, kurallarımızda, hatta nizamnamemizde olay şudur; siz aile reisinin sözünden çıkmazsınız, çıkmamalısınız. Bütün her şeyi sorarak yaparsınız. Kararları onlar verir, siz takip edersiniz. Bu böyle ataerkil bir sistemdir.” diyor. Enver sözlerine, Onun için Zeynep Abla bizim için çok kıymetli. Zeynep Abla da çok müthişti. Yani “aile reisi” ve “aile reisesi” olarak aileyi çok iyi taşıdılar. Herkes bunu yapamadı herkesin böyle bir kapasitesi yok. Eşi Osman Efendi de zaten çok bilgili, görgülü, Osmanlı’yı temsile mükemmelen uyan bir kişiydi.”
pren
“Zeynep Abla..”
PRENSES ZEYNEP TARZİ OSMAN..
Sürgünde olan Afganistan Kralı Emanullah Han’ın yeğeni Fettah Tarzi ile Türkiye’nin ilk kadın jinekoloğu Pakize Tarzi’nin kızı ve yine hayatının çoğunu sürgünde yaşayan ‘Son Şehzade’ olarak bilinen merhum Ertuğrul Osman Osmanoğlu’nun eşi. Anne Pakize Tarzi, mesleğinin yanı sıra, ilk özel kadın doğum kliniği kurucusu ve İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçen ilk kadın.
İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da, Amerikan Kız Koleji’nde (şimdiki adı Robert Kolej), üniversite eğimini Londra’da alır. 1971’den beri yaşantısına New York’ta devam ediyor. Osman Bey ile 1987’de evlendikleri zaman ikisinin de yaşı ileri olduğundan, hiçbir zaman çocuk sahibi olmazlar. Osman Bey’e olan sevgisini ve saygısını, sadece anılarda değil, ondan bahsederken kullandığı kelimelerde ve dalıp giden gözlerinde hissedebiliyorsunuz.
Bir TV kanalına verdiği röportajda Sultan Abdülhamid’den söz ederken “Masada her şeyi kazanan bir adamdı” diyor ve ekliyor Prenses: “Çünkü bizim padişahlarımız kılıçla kazandığını masada kaybetmiş.”
Osman Efendi’nin Sultan Abdülhamid ile olan bir anısını ise şöyle aktarıyor: “Sultan Abdülhamid Beylerbeyi Sarayı’nda sürgünde, onlar da boğazda oturuyorlar. Sultan torunlarını görmeyi, Fahreddin Efendi ile kardeşi Osman Ertuğrul Efendiyi görmeyi arzu ediyor.. Anneleri de bin bir zorlukla izin alıp iki küçük çocuğa, sandalla karşıya Beylerbeyi Sarayı’na geçiriyor. Osman Efendi büyükbabasını orada görmüş oluyor. Yanına oturtuyor torunlarını, alınlarından öpüyor, seviyor. Çok sevecen bir hali varmış torunlarına karşı. Ve Osman Efendi hala sakalını yanağımda hissederim.” derdi. Prenses Zeynep eşinin Türk vatandaşlığına nasıl geçtiğine ilişkin sorulan soruya ise, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde bir New York ziyareti sırasında yaşadıklarını anlatarak cevap veriyor: “Recep Tayyip Erdoğan yeni Başbakan olmuştu, New York’a geldiler. Kendisiyle bir sabah kahvaltısı yaptık. Orada başbakan Osman Efendi’ye sordu, ‘ne zaman teşrif edeceksiniz memlekete?’ Osman Efendi, ‘Zeynep müracaat etti vize için, ne zaman gelirse geleceğim?’ dedi. Başbakan önce anlamadı ve ‘Türkiye’ye ne zaman geleceksiniz, diye soruyorum?’ dedi. O zaman Emine Hanım’ın her iki gözünde birer damla gözyaşı gördüm. Başbakan müthiş şaşırdı ve ‘olmaz böyle bir şey, olamaz böyle bir şey!’ dedi. Ve iki ay sonra Osman Efendi’nin kimlik kartı ve pasaportu geldi.”
pasa
Sohbetin bir anında Arzu Enver Eroğan, “Cengiz Baransel’e dönerek, Hiç konuşmadı bugüne kadar. Dolayısıyla söyleyecekleri hepimiz için çok kıymetli. Hem ailedeki konumu hem bizim kendisine duyduğumuz saygı ve dolayısıyla söyleyecekleri çok önemli.” diyor.
Resmî adı, “Hilâfetin ilgâsına ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair 3 Mart 1340 (1924) tarih ve 431 numaralı kanun”un 3. maddesi gereğince 10 gün içinde ülkeyi terk etmeye mecbur bırakılan Osmanoğlu hanedanının ülkeye dönüşlerinden bahsediyor, Baransel:
“Söylendiği gibi, ülkeye dönenlerin “korkudan konuşmadıkları” doğru değil. Onlar, kendi saygınlıklarını biliyorlardı. “Ben sultanım” vb. diye konuşmadılar hiç bir zaman. Titrlerini (unvanlarını) hiç bir zaman öne sürmediler. En azından benim gördüğüm akrabalarım, öyle diyeyim. Kesinlikle ve kesinlikle Türk toplumuna nezaketti bu. ‘Biz sizden ayrıyız, biz sizin üstünüzdeyiz’ gibi, yok ‘biz yeşil kanlıyız, mavi kanlıyız’ hiç bir zaman hiç biri söylemedi ve bunu hissetmediler, hissettirmediler.”
baran
Cengiz Baransel..
Sultan Abdülmecid Han kolundan Mübeccel Bezmialem Sultan'ın oğlu.. Sultanzade..
resa
Resan İris..
V. Murad’ın kızı Fatma Sultan’ın torunu. Baba, V. Murad’ın torunu sarayda eğitim almış, sürgünü yaşamış Sultanzade Celal İris. İris, Celal Bey ile Telgüzar Hanım’ın ikinci çocukları, tek kızları. Saint Benoit Fransız Lisesi’ni bitirdi. Babasının ölümünden sonra 40 yaşında hayatta tek başına kalmış.. İki çocuk, maddi sorunlar.
İris, “Osmanlı ailesinin en sevdiğim özelliği terbiye ve nezaketleri. Ama bunu ancak babamın jenerasyonunda görebilirdiniz. Babam bana ilkokula giderken, saygıdan herhalde hiçbir zaman ben neden olduğunu bilemedim, ‘kim olduğunu hiçbir zaman kimseye söylemeyeceksin’ diye tembih etmişti.. Evet çok büyük bir imparatorluk hüküm sürmüş 600 sene, 600 küsür sene, fakat sonradan becerememişler, yapamamışlar ve batırmışlar. Babam öyle derdi evet. Ve Atatürk’de başa geçip kurtarmış, durum bu. Çünkü makamlar, imparatorluklar, herşey gelip geçici. Kalıcı bir imparatorluk gördünüz mü siz hiç? Yok. O da çok büyük hüküm sürmüş, çok büyük padişahlar gelmiş geçmiş, ama herşeyin bir sonu olduğu gibi onun da sonu olmuş.” diyor.
suat
Ve Dr. Ali Suat Ürgüplü...
Akademisyen. Doçentlik için çalışıyor. Şeyhülislam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi'nin Meşrutiyet, Büyük Harp Ve Mütareke Günlükleri (1909-1922), Malta Mektupları, Sir Gerard Clauson'un Mektupları / The Correspondence of Sir Gerard Clauson yazdığı ve derlediği kitaplar..
Arzu Enver (Eroğan), “Bizim kıymetli akademisyenimiz. Müthiş bir kitap yazdı. Büyükbabası da Şeyhülislam Ürgüplü. Dolayısıyla o da iki taraf. Şeyhülislamları çekiştiriyorduk.” diyerek tanıtıyor bize, Dr. Ali Suat Ürgüplü’yü..
Özgeçmişinde, İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde Şarkiyat okuduğu yazıyor. Doğu ve İslam tarihi uzmanı bir bilim insanı. Büyük dedesi Şeyhülislam, Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi. Büyükbaba eski başbakan ve Senato başkanlarından Suat Hayri Ürgüplü.. Baba ekonomist Hayri Ürgüplü, anne ise Sultan Vahdettin ve Halife Abdülmecit’in büyük torunu Prenses Fazile İbrahim-Bernard. Özetle bir Osmanlı ve Cumhuriyet ailesi sentezinin çocuğu.
Sohbet koyulaştıkça konular birbirini kovalıyor
“1299 yılında Atamız Osman Gazi tarafından kurulmuş olan Osmanlı Devleti etki alanları ile birlikte 1699 yıllarında 24 milyon km2’ye hükmeden bir Cihan devletidir.” diyerek başladığı sözlerine Arzu Enver Eroğan şu ifadelerle devam ediyor:
“Pax Ottomania” olarak adlandırılan bu siyasi, kültürel ve ekonomik sistem içerisinde, Osmanlı Ailesi I. Ahmet Han iradesinden itibaren Ekber (ERŞAD) sistemine geçmiş yani “Ailenin aklı başında olan en büyük üyesi”nin Hanedan Reisi olması kararlaştırılmıştır.
Böylece Padişahın Sancağa çıkan evlatları arasındaki kavga ve katl önlenmiştir.
II. Mahmut Han döneminde yapılan Askeri, Kültürel ve Ekonomik Islahatlar(Yenilikler) yanı sıra Hanedan sistematiği de İrade ile kanunlaştırılmıştır ve Hanedan Nizamnamesi yayınlanmıştır. İşte bugün devam eden Ailemiz kural ve gelenekleri bu nizamname doğrultusundadır.
Başta Adab-ı Muaşeret, protokol, iyi yetişme ve şair konularda bu uyduğumuz bu Nizamname gereği her daim “Ekber” bir Aile reisimiz mevcuttur.
Son Aile Reisimiz Beyazid Osman geçtiğimiz günlerde Rahmeti Rahmana kavuştu. Merhum, asaletin gereği olan yüksek bilgi, ahlak ve Aile şiarı her daim düsturu idi.
Geçmiş Nesillerimizin bir diğer telkini ise; şeref duyduğumuz Atalarımız ve Dedelerimiz ile hiçbir zaman şahsen öğünülmemesi, bu Muhterem Şahısların, dönemlerindeki icraatları ile ilgili objektif değerlendirilmelerin ve bilimsel incelemelerin tarihçiler tarafından yapılması terki konusudur.
Sonuç olarak, aslen Osmanlı Ailesinin Azarlarının işlevi mütevazi olmak, mükemmel bilgilere donanımlı olmak ve saygılı olmaktır.
Maalesef, bazı genç nesil Aile Azalarının, herhalde şartlarından dolayı olsa gerek iyi yetişememiş olmalarını tespit etmek bizleri çok üzmektedir.
Aile Büyüklerimiz ise bin bir cefakkat ile okumuş ve kendilerini mükemmellen yetiştirmiş ve kamil insan seviyesine varmış şahıslar idi.
Bugüne gelince; Aile gelenek ve kuralları bazı istisnalar haricinde devam etmektedir ve devamda edecektir.”
Yarın: “Acep neden bilinmiyor?”, “Hanedan bitti, şimdi aile kaldı..”