Aylardan beri olduğu gibi aklımızdan hiç çıkaramadığımız, sonunun ne olacağını hala bilemediğimiz çok önemli sorunlarımız var.
Derdimiz o kadar çok ki, yaşamın hiçbir anından zevk alamaz olduk. Keyfimiz yok.
Salgının başlangıcından beri neredeyse altıncı ayı geride bırakacağız ama neleri geride bırakabildik, yarın nelerle karşılaşacağız konusunda hiçbir bilgimiz yok. Yarın ne oluruz diye bir öngörümüzün olmadığı gibi, hiçbir plan yapamıyoruz. Yapabildiğimiz planlar; zorunlu ödemelerimizi, nasıl, ne zaman ve en sıkıntılısı ise; nasıl ödeyebileceğimiz, günlük beslenme alışverişlerimiz ve iyice kontrolden çıkan kredi kart harcamalarımız.
Aylardan beri olduğu gibi aklımızdan hiç çıkaramadığımız, sonunun ne olacağını hala bilemediğimiz çok önemli sorunlarımız var. Pandemi ortamında yaşamımızı sürdürmeye çalıştığımız, bunun nerelere kadar süreceğini, nereye varacağımızı, hala ne yapmamız gerektiğini tam olarak bilemediğimiz bir durumdayız.
O kadar çok şey söyleniyor ki, söylenenlerden bir sonuç çıkarmakta iyice zorlanmaya başladık.
Ama, ne olursa olsun, bu konunun sorumlularına ve söylediklerine inanmak zorundayız.
Salgınla savaştayız. Görünen o ki; artık neredeyse her şey bizim yapabileceklerimize endekslendi. Bize düşen sorumlulukları aksatmayalım, önlemleri uygulamak konusunda elimizden geleni eksiksiz yapalım yeter! Yetecek mi zamanla göreceğiz.
Pandeminin yarattığı endişelerin yanı sıra, üzerimize çöreklenmiş olan o kadar çok sorunumuz var ki. Neredeyse günün yarısında bunca sorunu nasıl çözeceğimizle uğraşır durumdayız.
Ekonomi iyi diyorlar da, ben artık cebime giren ve çıkan arasındaki farkın negatif artmasının altında iyice ezilmiş durumdayım. Markete gittiğimde günlük ihtiyaçlarımın bir bölümünü aldığımda, ödediğim paranın toplamını görünce gözlerim fal taşı gibi açılıyor. Artık her gün, planladığım bir sonraki günün bütçesinden harcamak zorunda kalıyorum. Böyle olunca da; ayın ortasına geldiğimde aylık rezerve bütçeyi tüketmiş oluyorum. Ve açığı kredi kartından kapatmak zorunda kalıyorum..
Markete gidiyorsunuz, yazın en çok tüketilen meyvelerinden, normal boyutlardaki bir karpuz 20-30 lira civarında. Dört kişilik bir aile bir oturuşta tüketebiliyor rahatlıkla.
Bu şartlarda, yaşam standartlarından söz etmek ne mümkün. Standart filan hak getire.
Market alışverişlerinde mutlaka alınması gerekenlerden pişirilecek yaz sebzelerinden; taze fasulye 10-20 lira, bamya; 15-20 lira, civarında. Daha ucuzları ise; 5-10 lira. Marketlerin manav reyonlarına gittiğinizde dört kişilik bir aile için tüm ek malzemeleri ile yemek yaptığınızda neredeyse dışarıdaki küçük bir restorana ödeyeceğiniz ücretin çok üzerinde bir maliyetle karşılaşabilirsiniz. Kısacası bu şartlarda geçinmek iyice zorlaştı.
Bir tarafta pandeminin yaşattığı, iyice zorlaşan ve tüm planların alt üst olduğu, iyice zorlaşan yaşam şartları, diğer tarafta ise, o zor şartlarda geçinebilme zorlukları. Ve bu arada; süresi ve sonu pek de belli olmayan bu salgın döneminde yapılacakların iyice imkansızlaştığı bir dönemden geçiyoruz.
Ama asıl dayanılmaz ve belirsiz olanı ise; bu zor dönemin nasıl ve ne zaman biraz olsun normale dönüşebileceğidir.
Her nereden bakarsanız bakın işimiz oldukça zor.
BİR TUTAM TEBESSÜM
AVUKAT TEMEL
Temel şehrin en gözde semtinde büro tutmuş ve kapısına "Avukat Temel" yazılı bir tabela astırmış.
Yeni bürosunda ilk sabah otururken kapısı çalmış ve sekretere:
“Kapıyı aç kızım” demiş. Sekreter kapıyı açıp büroya gelen adamı Temel'in odasına soktuğu anda Temel hemen telefona sarılmış konuşmaya başlamış:
- “O iş tamam beyum. Benum aldığum davada kötü bir netice çıkmaz, tabi hemen çıkaruruz. İdris'i da ben kurtarmıştum, Dursun'u da. Siz hiç merak etmeyun. Ankara'da çok tanıduk var.”
Konuşma bu şekilde birkaç dakika daha devam ettikten sonra Temel sekreterin odaya getirdiği adama:
- “Aman efendum, kusura bakmayun, ama görüyorsunuz ki işler çok yoğun sizun ne davanuz vardı?” demiş. Adam:
- “Hiiç. Benim davam filan yok ben telefonunuzu bağlamaya gelmiştim!”