Hıncal Uluç dünkü Sabah Gazetesi köşesinde yazmış.
Eskiden gazetelerde okur temsilcileri vardı, okur şikayetlerini dile getirirlerdi diyor.
Çok haklı Hıncal Bey.
Hürriyet'te bir Faruk Bildirici vardı, gerçekten bilmeyen tanımayan yoktu.
Hıncal Bey devam ediyor, "Tüm gazete muhabirlerinin, yazarlarının PR bölümünün anlaştığı kişi ve kurumların haber ve yorumlarını yazarlardı" diyor.
Hürriyet'ten kovuldu diye çirkin bir tanımda bulunuyor.
Biz güzel yazalım, diyelim ki Faruk Bey gazeteden ayrılmış.
Sabah Gazetesi’nin okur temsilcisi de başka yere terfi edip gitmiş.
İki koca gazetenin okur temsilcisi yok yani.
Hıncal Bey, "yasamayı, yürütmeyi, yargıyı denetleyen, eleştiren basın kendini denetlemiyor ve eleştirmiyor " yani diye devam ediyor.
Ne kadar haklı.
Hıncal Uluç bu yazıyı neden yazmış, Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök dünkü yazısında ipin ucunu kaçırmış.
Ertuğrul Bey.
Geçen hafta Saadettin Saran ile birlikte Hırvatistan'ın Split kentinde satın aldığı oteli görmeye gittik, diye yazısına başlamış.
Yazısının dörtte üçünü Saran Holding’e ayırmış, Saadettin Saran Türk sporunun on etkili ismi içindeymiş, pes diyor Hıncal Bey.
Hıncal Bey, Ertuğrul Özkök'e telefon açmış ve sormuş, “2019 yılında yurt içi yurt dışı bedava beleş kaç geziye katıldın?” demiş.
Cevap verememiş.
Veremez tabi, cevap verirse yakalanacak diyor.
Bu benim de takıldığım çok rahatsız olduğum bir konu, eğer yazının başına “bu bir advertorial yazısı" demezsen, bize yutturuyorsan altında para, avanta işleri var derim.
Radyoda, televizyonda sıkıysa ağzından kullandığın şampuanın adını, ya da kullandığın telefonun, arabanın markasını kaçır RTÜK bak nasıl para cezası veriyor.
Radyoda ve televizyonda mutlaka advertorial jeneriği girer.
Gazeteler neden bu kadar rahat ki.
Mutlaka denetlenmeliler.
Gizli saklı reklam yapamasınlar, yazamasınlar.
Daha başka önemli bir şey var ki, bu yazarlar, siyasi, ülke gidişatı ya da herhangi bir konu hakkında yazı yazdıklarında, eleştiri yaptıklarında insanın alay edesi geliyor.
Ciddiye almak imkânsız.
Ben bazen kendini yere yatmış gülme krizinde yakalıyorum.
Funda'nın aklındakiler…
... Koskoca gazetenin, koskoca köşesinin, en çok okunan koskoca yazarı: Ahmet Hakan.
Dün köşesinde yazmış, "Bizim Mudo'nun (Mustafa Taviloğlu) rahmetli babasının en sevdiği hayır duası "ayağına taş değmesin’miş."
Mudo da yıllardır bu hayır duayı yaşatmaya çalışırmış.
Mudo'nun rahmetli babasının hayır duası bugünlerde herkesin dilindeymiş.
Barış Pınarı Harekâtına katılan Mehmetçik için herkes "ayağına taş değmesin” diyormuş, demeyen kalmamış.
Pes sana Ahmet Hakan. 10 satırlık uyduruk yazısında Mudo ismini 3 defa geçirmiş.
Herkes ne der bilemem ama biz hiç öyle demedik; Allah yanınızda olsun, Allah yardımcınız olsun, dualarımız sizinle dedik.
Taş değmesinmiş.
Dualar Allah diye başlar, üstelik bu söz sıradan çok bilinen bir cümledir, babasına ait, babasına özgü falan da değildir.
Mudo demek için gerçekten bundan daha kötü yazı olamazdı.
Adam ne yapıyor, evinize mobilya falan mı yolluyor.
İnsanı zorla kötü düşündürüyorsunuz.
Rahmetli babası, keşke oğlum bu kadar pahalı satma, deseydi daha iyi olurdu.
Mudo ve Barış Pınarı Harekatı'nı aynı yazı içinde topladınız ya, Ahmet size otur sıfır.
... Baltalimanı Kemik Hastanesi benim gidip geldiğim bildiğim bir hastane.
Devlet Hastanesi olduğu için hastası çoktur, sabah doktorların önünde inanılmaz kuyruklar olan bir hastanedir.
Asistan Doktor Kaan Erol, henüz 26 yaşında dün gece hastanede nöbetçiymiş.
Gece boyunca hastalara bakmış, sabah 05.00’da şöyle bir uzanmış.
Aynı hastanede görevli Asistan Doktor, Yavuz Sümter içeriye giriyor arkadaşını 40 yerinden bıçaklıyor.
Avcı bıçağı ile önce kalbine bıçak atıyor, sonra arkası geliyor ve 40 defa bıçaklıyor.
Bu adam doktor, insanlar daha çok yaşasın, sağlıklarına kavuşsun diye eğitim almış ve hayatını koymuş birisi, daha gepgenç 29 yaşında ve katil oluyor.
Uyurken arkadaşını öldürüyor.
Hemen yakalanıyor, diğeri yoğun bakıma taşınırken ölüyor.
Katil sorguda çantasından satır çıkarıyor.
İnanılır gibi değil.
İfadesinde, hastanede devrecilik yapıyorlardı, beni eziyorlardı, az hasta bakıyorsun diyorlardı diye anlatıyor.
Demem o ki kimse iyi değil, kimse laf kaldıramıyor, herkes asabi, bir doktor çantasında satır taşıyacak hale geliyor, hayatının sorunları ile başa çıkamıyor.
Allah’ım bize yardım edin lütfen.