Ukrayna-Rusya savaşı uluslararası ilişkileri derinden etkilemeye devam ediyor.
Ukrayna-Rusya savaşı uluslararası ilişkileri derinden etkilemeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin iki ülkeye adeta adet yerini bulsun düşüncesi ile yaptığı ziyaret dışında Birlşemiş Milletler sahada yok. Olmaması da normal. Asıl karar organı Güvenlik Konseyi olduğu için Rusya ve zaman zaman Çin bu konuda alınan kararları veto etmeye devam ediyor. Diğer ülkeler ise sadece seyrediyor. Kaos ve giderek anarşikleşen bir ortam hakim oluyor dünyaya. Realizm yani güç kullanımı dışında diğer uluslarası ilişkiler teorileri bir kenara atılmış durumda.
Bu ortamda, savaştaki gelişmeleri ikinci plana atabilecek kadar Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğinin ön plana çıktığını görüyoruz. İki ülkenin NATO üyeliği konusunda karar oluşturma sürecinde, Rusya’nın hem NATO’ya ve hem de bu iki ülkeye “askeri sonuçları olur” uyarılarına rağmen üyelik için adım atmaya başladıklarını görüyoruz. 1814 yılından beri savaşa katılmayan dünyanın en eski tarafsız ülkesi İsveç ile 1955 yılında Birleşmiş Milletlere üye olan ve bu tarihten itibaren tarafsızlık politikası izlemeye başlayan Finlandiya’nın tarafsızlık politikalarını terk etme niyetlerinde sadece Rusya’dan algıladıkları tehdit olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır.
TARAFSIZLIK STRATEJİLERİ
İki ülke Rusya’nın Gürcistan saldırısı ve arkasından Kırım’ı işgali ile tarafsızlık düşüncelerini değiştirmeye başlamışlardır. Aslında tarafsızlıkları şeklen olmuştur. Her iki ülke AB üyesidir ve AB’nin stratejik özerklik öngören ve adına Stratejik Pusula denilen AB’ye özgü bir güvenlik mimarisinin içinde yer almaktadırlar. AB’ye girerek zaten tarafsızlıkları ortadan kalkmış durumdadır. Bugüne kadar bu iki ülke başta ticaret olmak üzere birçok dış politika konularında tarafsızlıklarını avantaja çevirmeyi başarabilmişlerdir. Savunma harcamalarını tarafsızlık şemsiyesi altında diğer ülkelere göre nispeten düşük seviyede tutmaları başta gelişmişlik düzeyi olmak üzere hemen her alanda kendilerine ciddi katkı sağlamıştır. Günümüzde hemen her alanda ilk sıralarda yer almaları büyük ölçüde tarafsızlık stratejilerine bağlı olduğu bir gerçektir.
Aslında bu iki ülkenin NATO üyelik isteği birden alevlenmemiştir. Savaş, dünya kamuoyuna Rusya’nın saldırganlığını bahane göstererek iki ülkeye tarafsızlıklarını sürdürmelerinin bekalarına ciddi tehdit oluşturacağı yönünde kuvvetli bir argüman sunmuştur. Ve bu argümanı NATO’ya üyelik başvurusuna çevirmek için bir fırsat olarak görmüşlerdir.
HİDROKARBON REZERVLERİ
Finlandiya ve İsveç’in, Rusya gözünde stratejik öneme ve bu kapsamda önceliğe sahip olmadığı düşünülmektedir. Bu iki ülke asla bir Ukrayna’nın konumunda değildir. Peki nedir bu iki ülkeyi NATO üyeliği konusunda kararlı hale getiren? Dünyadaki hidrokarbon rezervlerinin üçte birinden fazlasını barındıran Kuzey Kutup veya Arktik Bölgesidir. ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi (U.S. Geological Survey, USGS) tarafından 2008 yılında yapılan çalışmalarda, Arktik’te toplam 90 milyar varil petrol ve 1,669 trilyon kübik fit doğalgaz bulunduğuna yönelik veriler elde edilmiştir. Bu veriler ışığında, dünya üzerindeki keşfedilmemiş petrol rezervlerinin yüzde 13’ünün ve keşfedilmemiş doğal gaz rezervlerinin yüzde 20’sinin Arktik’te olduğu tahmin edilmektedir Bu bölge, küresel rekabetin ve güç çatışmasının ana merkezlerinden biri olmaya adaydır.
Arktik Okyanusu’na sınırı olan ve Arktik Beşlisi olarak kabul edilen devletler Rusya, Kanada, ABD, Norveç ve Danimarka’dır. Bu devletlerin yanı sıra İsveç, İzlanda ve Finlandiya’nın topraklarının bir kısmı Arktik Bölgesi’nde bulunmaktadır. Arktik bölgesinin yasal olarak kesin sınırlarının belirlenmemiş olması, ekonomik motivasyonlarının yanı sıra ABD, Rusya, Çin ve AB gibi aktörlerin bölgedeki rekabeti beraberinde çatışmayı da gündeme getirmektedir. Buzulların erimesi ve teknolojideki gelişmeler,bölge ve bölge dışındaki aktörlere Arktik Bölgesinde kontrol, yerleşim, maden, enerji çıkarma ve askeri karakollar kurma gibi rekabet alanları oluşturmaktadır. Bölge ile ilgili en yetkili organ Arktik Konseyi’dir. Konseyin üyeleri: Rusya, Kanada, ABD, Norveç, İzlanda, Danimarka, İsveç ve Finlandiya’dır. Bölgenin yüzölçümü bakımında en fazla toprak talep eden ülkeler Rusya ve Kanada’dır.
VAZGEÇİLMEZ BÖLGE
Arktik Bölgesi, gerek ABD gerekse Rusya için stratejik ve vazgeçilmez bir bölge konumundadır. ABD’nin bölgeye özellikle Grönland’a ilgisini 19.yüzyıla kadar götürmek mümkündür. ABD’nin Grönland’ı satın alma fikri 1867, 1910, 1946 ve son olarak 2019’da Donald Trump döneminde gündeme gelmiş fakat tüm tekliflere Danimarka ret yanıtı vermiştir. Grönland’da ABD’ye ait Thule Hava Üssü ve derin su limanı bulunmaktadır. Nükleer füzeler ile stratejik bombardıman uçaklarına ev sahipliği yapan üs, ABD Uzay Komutanlığı ve Kuzey Amerika Hava Sahası Savunma Komutanlığı tarafından kullanılmaktadır. Üste bulunan hava erken ihbar radarları ABD Balistik Füze Savunma Sistemi’nin bir parçası konumundadır.
Arktik Okyanusuna en uzun sınırı olan (toplam kıyı şeridinin yüzde 53’ü) ve bölgede en fazla buzkıran gemilere sahip olan Rusya’nın ise bölgeye bakışı egemenlik ve ekonomik kaynaklar açısından vazgeçilmezdir. Rusya’nın bölgede çok sayıda hava üssü ve sınır karakolları oluşturması ve Ağustos 2019’daki askeri tatbikatı bölgedeki gerilimi artırmıştır. Diğer taraftan NATO’nun bölgedeki güç dengesi oluşturmak istemesi gerilimi daha da tırmandırmaktadır.
Rusya’nın kuzey donanma ana üssünün bölgede bulunması Rusya’ya stratejik üstünlük sağlamaktadır. Diğer taraftan Rusya’nın Arktikteki faaliyetleri, Norveç ve diğer Nordik ülkeleri için önemli bir tehdit unsuru olarak ön plana çıkmaktadır. Rusya’nın bölgede askeri faaliyetlerinin yoğunlaştırması Nordik ülkelerini ABD’ye daha da yakınlaştırmaktadır.
KUTUP İPEK YOLU
Arktik Bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalmak istemeyen Çin, Güney Kore, Singapur gibi Asyalı devletlerde bölgeyle yakından ilgilenmektedir. Arktik; uluslararası kamuoyunda politik, ekonomik, askeri, kültürel, toplum, çevre gibi farklı yönleriyle olası yeni bir sıcak ve soğuk çatışmayı beraberinde getirmektedir. Bölgedeki alternatif ticaret yolu güzergâhı, enerji kaynakları, değerli madenler, bilimsel keşifler, turizm gibi etkenler Çin’in yöneliminin temel amaçlarını oluşturmaktadır. Çin’in enerji ihtiyacı Arktik bölgesine ilgisini artırmaktadır. Özellikle Kuzey “Kutup İpek Yolu” projesi bölgeye verdiği önemi göstermektedir.
Arktik’teki güvenlik yaklaşımlarını değiştiren son ve en önemli gelişme ise Rusya karşısında diğer kıyıdaş devletlerin NATO ile işbirliklerini geliştirmesi ve NATO’nun Arktik’teki askerî varlığını güçlendirmesi olmuştur. Arktik’te NATO üyesi olmayan tek ülke olan Rusya için, NATO’nun Arktik politikası ve bölgedeki hareketliliği büyük bir endişe kaynağı olmuştur. Bu bağlamda NATO’nun hem bir uluslararası aktör olması hem de diğer Arktik devletlerinin NATO üyesi olması Rusya tarafından tehdit olarak algılanmıştır
NATO’nun Arktik güvenliği hakkında 2017 yılında yayımladığı “NATO and Security in the Arctic” başlıklı raporda, Rusya’nın Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ihlal etmesinin diğer Arktik devletleri tarafından endişe ile karşılandığı ifade edilmiştir. Arktik’teki kıyıdaş devletlerin benzer bölgelerde hak iddialarında bulunmaları, aralarındaki anlaşmazlıkların çatışmalara dönüşebileceğine yönelik endişelere neden olmuştur. Bu raporda Rusya’nın en büyük kıyıdaş devlet olarak, enerji kaynaklarınının güvenliğini sağlamak için Arktik’teki askerî varlığını güçlendirmesinin diğer bölge devletleri ile çatışma riskini arttırdığının da altı çizilmiştir.
Arktik konusu NATO ile Rusya arasında savaşa yol açabilecek kadar ciddi bir konu haline dönüşmesi, NATO şemsiyesi altında olmayan,tarafsız olmaları halinde ise bölge zenginliklerinden Rusya etkisi nedeniyle pay alamayacaklarını düşünen Finlandiya ve İsveç,fayda-maliyet analizi yaparak tercihlerini NATO üyeliğine başvuru yönünde kullanmışlardır.
İki ülkenin şidetli soğuklarda muharebe tecrübesi ve teçhizatına sahip olmaları Rusya karşısında NATO’ya büyük bir avantaj sağlayabileceği değrlendirilmektedir. Bu şekilde NATO’da Arktik bölgesinde etkisini arttırmış olacaktır.