Çocukluğumda Türkiye'ye geldiğimizde ziyarete gittiğimiz evlerde gördüğüm kütüphaneleri uzaktan inceler ve kitap adlarını okurdum.
EKMEĞİN FERYADI
‘Bir buğday tanesi ayak altında kalır da hürmet gösterilmezse, Cenab-ı Hakk’a şikâyet eder ve bundan dolayı da fiyatı pahalılaşır.” Ahmed-er Rifai’nin bu sözleri ibret verici ve günümüze ışık tutar niteliktedir. Tecelligâh, maddenin manasını idrak edebilenler için her yerdedir. Mucize kendi nefsimizin arzu ve isteklerine muhalefet edebilmektir. İktisat yapmadan her türlü reklama kanıp tüketmek ve sadece kendimizi düşünmek, bunun sonucunda da hayat pahalı diye yakınmak! Buna hakkımız var mı? Ekmek israfı İstanbul başta olmak üzere büyük bir problem. Eğer ben İstanbul’a belediye başkanı olsaydım ilk evvela bu konuda ciddi projeler yapardım. Çünkü başta ekmek israfını çözmek için yola çıkan kişi her türlü israfı önlemeyi ilke edinmiş demektir.
FİKİR ANAFORU
Çocukluğumda Türkiye’ye geldiğimizde ziyarete gittiğimiz evlerde gördüğüm kütüphaneleri uzaktan inceler ve kitap adlarını okurdum. Ancak nedense en çok da ilmihal kitaplarına doğru çekilir, bu küçük ince kitapların içine bakmadan edemezdim. Değişik bir merakla sanki bir sır kitabını aralar gibi incelerdim bu küçük kitapları. Belki Almanya’da doğup büyümenin kendi vatanına yabancı olmanın verdiği ve kesinlikle çocukça olmayan bir dikkatle anlamaya çalıştığımı hatırladığım satırlardan en aklımda kalan şu cümleydi; “İşe yaramayan bilgiden, ürpermeyen kalpten Allah'a sığınırız.”
Fikirlerinin kaynağını sorgula
Hayatımızı edindiğimiz fikirlerle yürütür sonunda da ya vezir ya da rezil oluruz. Fikir kıyafetini giymeden önce kumaşın nereden geldiğini, kimin dokuduğunu, diktiğini bilmeden öyle ezbere üzerimize geçirmek istemeyiz. Bir çorap bile alırken markasına, kumaşına, rengine, bakıyorsak fikir denilen derin muammanın izlediği yolları bilmeden alıp başımız üzerine çıkarmayız. Neden mi? Fikirler insana ve toplumlara düşler kurdurmayacaksa ne işe yararlar. İşte tam da burada bize ait olan ithal olmayan düşüncelerle yola çıktığımızda yeni yurtlar edinir, bozkırları aşıp suya ulaşırız. Aksi kısırdöngüdür, savrulmadır.
Çilesi olanın fikri olur
Çilesi, derdi olmayanın, gönlünde başkasına yer olmayanın, sloganlar atanın, diğergamdan yoksun olanların bencillik girdabında boğulmaları dışında bir olanakları var mı? "Faydasız ilimden Allah'a sığınırım" diyen Resul-ü Ekrem’in ilim, bilim denilen muamma ile uğraşan herkese aslında düşünen cümle insanlığa bir yol haritası gösteriyor. Bu yol “insanlığa faydalı” olma düsturudur. Ağızdan çıkan sözün, fikrin, yazının dahi insanlık namına ölçülüp biçilip yer verilmesi gerektiğini anlıyoruz. İnsanlık ideali için çile çeken, bu uğurda ömür geçirenlerin fikirleri her zaman referans kaynağıdır ve toplumlara ışık tutarlar. Ancak yine de o fikir o kişinin çektiği çilenin ürünüdür. Tıpatıp benimkine benzemez. Işığın daha güçlü yayılması için, her insanın üzerinde bir sorumluluk vardır. Zira insan bu aleme rahat etmeye değil insan olmak için çile çekmeye gelmiştir.
Dervişin fikri
Fikir yaşayan ve yaşatan bir olgudur. Faydasız her şeyden Allah’a sığınmak isteriz. Boş, amaçsız yaşamak ne büyük bir kayıptır. Onun, bunun fikrini alıp tişörte basıp gezmekle, başkasının fikri ile oturup kalkmak arasında ne fark vardır? Fikirler zamanla davranışlarımız olur. Kendimize ait bir düşünce hayatımız olmazsa onun bunun fikirleriyle, anafor içinde sağa, sola çarpıp dururuz. Omurgalı bir duruş için anafora kapılmadan ortaya atılan fikirlerden virüsleri ayıklamayı bilmek lazım. Bunun için tam ve net bir görüşe sahip olmalı ve birlik ve beraberliği dinamitleyen virüslü fikirleri süzecek bir mekanizmaya sahip olmalıyız. Derviş her zaman bütünlükten birlikten yanadır. Ona lazım olanda dürüstlük ve imandır. Vehim, vesvese ve türlü acayiplerden inşa edilmişi bir fikri çözümleyebilmek için geriye doğru gitmek ve tüm bu inşa sürecindeki yabancı maddeleri ayıklayabilmek lazım. Zahmetli olan bu iş için çok çalışmak, okumak ve anlama çabası içinde bir ömür sürmek olmalıdır esas gayemiz vesselam.
İĞNELER HUUU
Bin bir tane iğneyi tam da kalbine saplarlar, yüreğine mıhlarlar. Sen yine de gülümser geçersin. Bir gedik açamazlar, ruhun sapa sağlam durur buna da tahammül edemezler. Gökyüzünden çil çil altın yağsa yine de mutlu olamazlar, iğnelemeden duramazlar. Meşrebi akrep olan sokar. Sen akrep değil, bahar rüzgarları gibi serinletici ol dediler. Bende vazife bu ya! Yaptım, hep iyilikle baktım geçti gitti. An geldi çağlayan gibi ağladım, gün geldi mahzun olup sustum. Meğer hikmet iğnenin ucundaymış. Acıları bal eyledikçe cennet şerbetinden içtim. Gün ağardıkça geceleri unuttum. Gönülden işittikçe söyleyenin Hak olduğunu duydum. İğneleri batıranları huuuuu diyerek savdım.
BİZİM İÇİN RENKLİ GÖRÜNTÜLER
Bizim için rengarenk görüntüler, habercilik açısından ilginç fotoğraflar onlar açısından geçimlerini sürdürebilme mücadelesi. Vietnam’ın Hanoi kentinde yoğun olarak göze çarpan ve arkalarında ustaca istiflenmiş yüklerle lojistik görevi gören insanlar. Yüzlerindeki ifadeler pek de iç açıcı değil. Londralı fotoğrafçı Jon Enoch’un objektifinden insan hayatları. Bizlerden çok uzaklarda nice hayatların varlığından bihaber yaşarken şu alemde sadece biz yokuz dedirten, düşündüren fotoğraflar. Başkentte yaşam mücadelesi veren motosiklet taşımacılığı yapan bu meslek 2030’da bitiyor. Bugün bu araçlar yedi milyondan fazla kişinin ulaşım ve ulaştırma aracı niteliğinde. Ancak hava kirliliği ve trafik yoğunluğunu azaltma kararından dolayı 2030’da scooter’ların ortadan kaybolması gerekiyor. Ustaca istiflenmiş yumurtalar, balonlar, su dolu torbada süs balığı taşıyanları ne bekliyor bilinmiyor. Ama hayat mücadelesi yine de başka formlarda devam edecek. Bundan kaçış yok. (Haber, Frankfurter Algemeine webden edite edilmiştir)
ARTI / EKSİ
Vicdan nedir? (+)
Vicdan nedir ne değildir muhasebesini yapmayacağız. Son zamanlarda sosyal medyada sıkça gördüğümüz susayan hayvanlar için kapısının önüne su dolu kap koyanları alkışlıyoruz. Bu bir kültürdür. Osmanlı kara kışta karla kaplı ormanların içlerine kadar yiyecek bulma ihtimali kalmayan aç kurtlar için nasıl et bırakıyorlarsa, şimdiki nesil de kentlerde hayvan barınakları yapıyor. Kaplara su koyuyor. Üç beş yaşlarındaki çocuklar bile avucunda kediye, köpeğe ve kuşlara su içirtiyor ve yem veriyor. Ne mutlu anne ve babalara ve bu çocuklara! Takdire şayan davranış bunlar.
Vicdan ne değildir? (-)
Bir de adam tutmuş yavru köpekleri kürekle başına vuruyor ve dereye atıyor. Tutuyor hayvanı ağacın gölgesine bağlıyor. Aç susuz bırakıyor. Türlü türlü işkence uyguluyor. Bir köpeğin kuyruğuna teneke kutu bağlanmış hayvan hareket ettikçe ses çıkartıyor koştukça sesten korkarak adam akıllı koşuyor. Belki de hayvan çatlamış ölmüştür. Yazık yazık! Bu tür insanlara insan desem insan değil, hayvan herif desek hayvanlara hakaret. İnsan olmaktan utanır hale geldik. Allah bizi ıslah etsin.
FAYTON DEVRİ KAPANMIŞ
İzmir belediyesi atlara özgürlük adı altında fayton devrine son vermiş. Bunu da İzmir’de fayton dönemi kapandı diye duyurdu. Atlar, o güzel hayvanlar insanlardan uzak nerelere terk edilecekler bilemiyorum. Osmanlı devrinde malum motorlu araçların olmadığı devirlerdi. At, eşek gibi şehir içinde yük vb. işlerde kullanılan hayvanların bağlı olduğu vakıflar vardı. Bu sivil toplum kurumları hayvanların çalışma saatlerini, yük taşıma kapasitelerini doğalarına uygun bir şekilde ayarlamıştı. Dilsiz olan hayvanların tatil hakları bile vardı. Cuma günü tatil yapıp diğer günler dinlenirlerdi. Tatil gününde sahibinin dahi hayvana binmesi yasaktı. Lakin binek hayvanları adı üstünde binilmesi için insana verilmiş bir hediye olduklarında fıtratlarına uygun davranılmalıydı. Ne bu hayvanlar vahşi hayvanlar gibi insanlardan uzak yaşayabilirlerdi ne de insanlar o dönem atsız, eşek olmadan yaşayabilirlerdi. İzmir’de faytonlara son verip atları ne yapacaklar. Atlar bir köşede kaderlerine mi terk edilecek? Hayvanları ahıra mı kapatacaklar? Yoksa at yarışlarında mı kullanılacaklar? At yarışı derken aklımdakini söyleyivereyim. Atların birilerinin kumar tutkusu üzerinden kullanılıp sahiplerine milyar dolarlar kazandırmalarına da bir şey denebilse keşke. Faytonların kaldırılması olumlu bir haber gibi duyurulmuş olsa da yarış atlarının haline ne diyeceğiz o zaman.