​Ne çok ihtiyacımız var rahmet ayına sığınmaya. Bizi affet demeye ve sadece senin için ibadet etmeye.

Ne çok ihtiyacımız var rahmet ayına sığınmaya. Bizi affet demeye ve sadece senin için ibadet etmeye. Zaman geçip gidiyor. Gidenin sadece zaman olduğunu anlasak ne iyi olurdu. Sevinseydik ‘zaman bizi sana yaklaştırıyor Allah’ım’ diyebilseydik. Tıpkı Hazreti Mevlana gibi düğün günüm yaklaşıyor diye sevinebilseydik. Ölmez sağ kalırsak Rabbimizin izni ile bu Ramazan Buluşma Noktası her gün okuyucularımızla buluşacak.

Ramazan Resmi.jpg2

Öte yandan isteklerimiz bitmeyecektir. Bu nefsimiz olduğu kadar, insanlığımız için, dinimiz, diyanetimiz, ümmetimiz için, milletimiz ve bağımsızlığımız için; tıpkı mahzun olan Ayasofya'nın ibadete açılmasını istemek gibi.. Elbette açılmasını isteyenlerdeniz. Ancak ibadetlerimizi şuur içinde, tam anlamı ile yerine getirdiğimizde, Yüce Allah bizi bu mabette ibadet etmekten mahrum etmeyecektir.

Ayasofya'nın ne zaman fetih ruhunu giyiniriz, işte o zaman gökyüzü altında her yerin mescid ve İbadethâne olduğunu da idrak etmiş oluruz vesselam.

FETİH VE AYASOFYA

fatihintugrasi

İstanbul’un Fethi dünya dinler tarihi açısından çok önemlidir. Gerek batı dünyası gerekse doğu dünyası için İstanbul’un Bizans’tan alınması ve İslâm’ın hilafetine geçmesi yeni bir devrin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bu Fetih sıradan bir hadise değildir. Hepimizce bilinen ve Hazreti Peygamber’in lütfuna mazhar olmuş bir olaydır. Ayrıca dünya tarihi bakımından da İstanbul’un fethi Yeniçağ’ın kapılarının açılması ve Yeniçağ’ın başlangıcı olmuştur.

Fethi şahsileştirmemek

Fatih Sultan Mehmet Han, fetihten hemen sonra şehre girmek için üç gün şehrin dışında beklemiş sonra alayla birlikte Ayasofya’nın kapısına gelip secdeye kapanmıştır. Bundan da anlaşılıyor ki; koskoca hükümdar bu kutlu fethi şahsileştirmemek ve kendinde zerre bir varlık bulmamak için toprakla aynileşmek istemiştir. Öyle olmasaydı İstanbul’u fetheden bu kudretli kumandan taş üstünde taş bırakmaz. Ganimetleri kendine alır ve batı sömürgecileri gibi yerli halkı sömürürdü. Oysa Bizans’tan kalan halkın perişanlığını gören Fatih Sultan Mehmet Han büyük bir hüzne kapılmış ve halkın hâli yüreğine dokunmuştur.

İlk Cuma namazı Ayasofya’da

Batılı tarihçi Hammer muzaffer hükümdar Fatih için; “…dördüncü günü bir muzafferiyet alayıyle fatihane şehre girdi. Ayasofya Klisesi’nin önünde ve solunda, Hristiyanlığın şarktaki merkezini teslim almak etmek üzere atından indi” der.

Ayasofya’da ilk cuma namazının kılınması için fetholunan salı günden itibaren gerekli düzenlemelerin yapılması için mimarlar ve işçiler çalışmaya koyuldular. Hükümdar cuma günü emirleri, mücahidleri, gazileri ve büyük bir alay ve erkanla içeri adım atar atmaz mabedin içi hafızların, müezzinlerin, okudukları ilahiler ve ezanlar peşi peşine dalga dalga yayılmıştı. Cemaat bir ağızdan tekbir getiriyor mabedin içinde sesler yankılanıyordu. Müzezzinler; Ahzab suresini “İnn-Allahe ve melaiketihi” ayetini yanık yanık okuyorlardı.

Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebî’ye salat ederler. Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler), siz (de) O’na salat edin! Ve (O’na) teslim olarak salat edin! Manasına gelen bu ayeti muhakkak ki Hadisi şerifi hürmetince Hazreti Peygambere Salat ve selam ediyorlardı. İşte bu fetih ruhunun göğe yükselip Hak ile mukabele ettiği bir andı.

Fatih Sultan Mehmet Han hutbede

Ak Şemseddin Hazretleri Fatih Sultan Mehmet Han’ın koltuğuna girip kendisini minbere çıkarır. Hükümdar’ın elinde adaletin simgesi kılıcı parıl parıl parlıyordu. Hazreti Fatih minberde Elhamdüllilah Elhamüdlillah diye hutbe okumaya başladı. Nimetlerin ve ihsanın hakiki sahibi Cenab-ı Allah’a yönelerek hamdü senalar etti. O esnada camiide bulunan tüm gaziler, mücahitler şevke gelerek aşk ve cezbe ile göz yaşlarını tutamadılar. Daha sonra minberden inen Hazreti Fatih Akşemseddin hazretlerini imamete geçirip ilk cuma namazını kıldırmış oldu.

Kalplerin Fethi

İstanbul’un fethi bizi kendi insanlığımıza doğru tekâmüle götürmelidir. İstanbul’un fethi İslam’ın kemâl bulduğu bir devirdir. İslam’ın adaletinin Türk-Osmanlı sancağında zirveye çıktığı bir dönemdir. Bu fetih sadece bir beldenin fethi değildir. İnsan olarak Hazreti Fatih’in de şahsiyeti üzerinden kâmil bir hükümdarın, askerin, sanatkârın kısacası insanın tasviridir.

Rabbimiz fetih suresinde dediği gibi ordular Allah’ındır. O sebeple başarı da Allah’ındır. Kul aczini bilmekle, tevazu sahipliği ile insanlığa yükselir ve ancak bu şekilde kalpler fetih edilir. Rabbimiz bize kul hakkı ile gelmeyin buyuruyor. O halde kalpleri fetih edememiş bir kimse tüm hazinelerin sahibi olsa ne olacak!..

Yaşadığımız Şehr-i İstanbul’da tarihi, kültürü, hikmeti velhasıl bu beldeyi kutlu yapan her şeyi yeniden fethetmek lazım. İstanbul’un fethi, İslâm’ın özünde varolan adaletin yeniden tesisi edilmesi için, yeniden idrak edebilmek için büyük bir fırsattır.

FATİH SURESİ İLE İLGİLİ MÜJDELER:

Kim Fetih sûresini okursa, sanki Mekke'nin fethinde ResûIuIIah iIe berâber buIunmuş gibidir. (Hadîs-i şerîf-Tefsîr-i Kâdı Beydâvî)

Ramazan'ın birinci gecesi kim namazda, Fetih sûresini okursa, AIIahü teâIâ o kimseyi bütün sene korur. (Hadîs-i şerîf-Rûh-uI-Beyân)

ALLAH DEYİP GİDİVERMEK.

Hayattaki en büyük imtihanımız herkesin ve her şeyin geçici olduğunu öğrenmemizdir. En sevdiğim dostum! Asla ayrılmayız dediğiniz bir anda o dostunuzla imtihan olursunuz. Anlarsınız ki tek gerçek var; o da Allah'tır. Bazen de canınız ciğeriniz en kıymetliniz elinizin altından kayıp gider de, öylece kala kalırsınız çaresizce. Yine de Allah deriz. Bir zamanlar en inandığınız, savunduğunuz değerler bakmışınız tepetaklak olmuş. Yerine başkaları gelmiş. Yine şaşıp kalırsınız ve yine de o durumda Allah deriz. Ne zaman kendimizle baş başa kalırız o zaman yine de, sadece Allah deriz. O beklenen gün geldiğinde de, Allah deyip kâmil imanla O'na gidivermek nasip olur inşallah.

PERİSKOP

Ayasofya Kedili

Ayasofya Vakfiyesi

İstanbul Fatihi Sultan Mehmed Han, Ayasofya Camii'nin ve vakfının korunmasına ilişkin yayınladığı vakfiyesinde şu ifadelerde bulunuyordu: "Allah'ın yarattıklarından Allah'a ve O'nun rüyetine iman eden, ahirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için, sultan olsun melik olsun, vezir olsun bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun, özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nâzır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak asla helal değildir!

Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse; veya şer'i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azim eylerse, mesela şeriata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. "Ebeddiyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebeddiyyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir."