Pazartesi günü faiz oranlarıyla ilgili genel bilgi veren bir yazı yazmıştım.
Öncelikle haklı davalarında 30 sene sonunda işgal altındaki topraklarını yeniden kazanmaya çok yaklaşmış olan Azerbaycan Türklerini muhabbetle kucaklıyorum. Biz millet ve devlet olarak şeksiz ve şüphesiz “gardaşlarımızın” yanındayız. Allah şehitlerimize rahmet etsin, gazilerimize de sıhhat versin.
***
Pazartesi günü faiz oranlarıyla ilgili genel bilgi veren bir yazı yazmıştım. Bugün de açık ekonomide faizin belirleyicileri ve faiz-kur ilişkisini anlatacaktım ki, Azerbaycan – Ermenistan çatışmaları başladı. Arada Sayın Maliye Bakanı da Yeni Ekonomi Programı’nı sundu. Bugün ilk önce Yeni Ekonomi Programı’na çok kısa deyineyim. Oradan devamla faizler nasıl belirlenir, anlatayım.
YENİ EKONOMİ PROGRAMI NE DİYOR?
Artık mutat olduğu üzere Eylül aylarında bir program açıklanması beklenmektedir. İki senedir de buna Yeni Ekonomi Programı denmektedir. Hafta içinde açıklanan YEP de bu senenin rutin bir işlemiydi. Sayın Bakan yine çok güzel hazırlanmış, görseli kuvvetli bir sunumla karşımızdaydı. Ancak içeriğe baktığımızda geçen sene konan hedeflerden pek de farklı değildi. Bu sene için senelik yüzde 0,3 büyüme beklentisi (bu da Kovid 19 etkisidir, DMD) haricinde artık kanıksadığımız yüzde 5 büyüme hedefi ile yüzde 10’un hemen altında bir enflasyon hedefi bulunmaktadır. Eğer geçen seneki programın hedefleri değişmemişse, o zaman bu programın adı neden Yeni Ekonomi Programı’dır? Kaldı ki, aslında bu program, bir ekonomi programı değildir. Bir ekonomi programı için hükümetin ve ilgili kamu kurumlarının fiilen yapacağı uygulamalar ve düzenlemeler tafsilatıyla anlatılır. Ancak maalesef özelleştirme furyasıyla son 40 senede ve her sene artan hızla kamu kurumları elden çıkarılmış, DPT tasfiye edilip işleri Kalkınma Bakanlığı’na devredilmiş, en son olarak da Kalkınma Bakanlığı da kaldırılmıştır. Bu yüzden bizlerin bir ekonomi programından bahsedebilmemiz için gerekli olan şartlar yoktur. Hükümet “serbest piyasa ekonomisi” gereğince ekonomiye çok müdahale edemediği için sadece kendi beklentilerini açıklamaktadır. Bu beklentilerin bazılarına katılırım, bazılarına da katılmam. Ancak işin en temel noktası şudur: Bir ekonomi politikası uygulayabilmek için hükümetin ekonomiye müdahalesi gerekir. Bu hükümetin maliye ve para politikasının yanı sıra kamu kurumları olan KİT’ler vasıtasıyla üretim, yatırım ve istihdamı doğrudan belirlemesiyle gerçekleştirilir. Bir de ticaret politikası vardır ki, ithal mallara uygulanan gümrük politikası bunun temelidir. Şimdi, bizim devletimiz 40 sene önce başlayıp son yirmi senede iyice hızlanan bir süreçte ticaret politikasından, sanayi ve kalkınma politikasından vaz geçmiştir. Her şey piyasaya bırakılmıştır. Hükümetin elinde kala kala vergi politikası ile para politikası kalmıştır. Ancak yine bu kırk yıllık sürecin doğal uzantısı olarak Merkez Bankası yasayla bağımsız ilan edilmiştir. Hükümet politika uygulamak isterse, elinde para politikasından başka bir yok ve bu Merkez Bankası’na da hükümetin sözü geçmiyor. Son yıllarda Merkez Bankası üzerinde koparılan fırtınaların ana sebebi budur. Pekiyi, YEP ne diyor? “Bugünkü maç bitti, önümüzdeki maçlara bakalım!” diyor.
FARKLI FAİZ ORANLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Biz iktisatçılar modelleme yaparken sanki sadece bir faiz oranı varmış gibi davranırız. Oysa Pazartesi günkü yazımda belirttiğim gibi birçok faiz vardır. Hatta kredi faizleri bahis mevzuu olduğunda her firma için bile farklı faiz olabilir. Ancak faizlerin belirlenmesinde genel bir kural bulunur. Kabaca faizler şu formüle göre belirlenir:
Nominal Faiz = Sermayenin reel getirisi + enflasyon primi + risk primi
Yukarıdaki formül yatırım yapan firmalara verilen kredi faizini anlatır. Sermayenin reel getirisi kredi verilen firmanın yapacağı yatırımın sağlayacağı reel kârı gösterir. Enflasyon primi bankanın veya piyasanın bir sene sonra gerçekleşecek enflasyon oranı hakkındaki tahminini / beklentisini verir. Risk primi ise o firmanın yatırım yaptığı durumda işte ne ölçüde başarısız olacağını ve krediyi geri ödeyememe ihtimalini belirtir. Bu formül sadece firma kredi faizleri için değil, aynı zamanda tüketici kredisi faizleri, mevduat ve tahvil faizleri için de geçerlidir. Sermayenin reel getirisi firma kredilerinde sektöre göre değişiklik arz ederken, diğer sektörlerde ekonomideki toplam sermayenin ortalama getirisi konumundadır. Enflasyon primi herkes için üç aşağı beş yukarı aynıyken risk primi her faiz türünde farklılaşır.
Bu formülden hareketle şöyle bir genel yargıya ulaşabiliriz: Merkez Bankasının politika faizi diğer bütün faizler için bir temel maliyet unsuru kabul edilir. Politika faizi mevduat faizini, mevduat faizi ise kredi faizlerini belirler. Bu yüzden hepsi gecikmeli de olsa birbirini takip eder, birlikte artar ve birlikte azalır.
Pekiyi faizler birlikte hareket ediyorsa bunların yurt içi ve yurt dışı temel belirleyicileri nelerdir? Biraz da bunları anlatalım.
FAİZ ORANLARININ YURT İÇİ BELİRLEYİCİLERİ NELERDİR?
Kendi yağıyla kavrulan, dışa açık olmayan, yani ihracat ve ithalat yapmayıp dışarıdan da borç almayan, bir ekonomide faiz oranları para piyasasında belirlenir. Para piyasası da, özünde, bankalar ve finans kurumları ile halkın arasındadır. Bankalar ve finans kurumları da, aslında, Merkez Bankasının denetimi, gözetimi ve kontrolündedir. Kısaca ilişkileri özetleyecek olursak, ekonomideki para miktarı veri iken milli gelir ve toplam harcamalar arttığında faizler takiben yükselir, azalırsa da düşer. Aynı şekilde belirsizlik (dolayısıyla risk primi) arttığında da faizler yükselir, azaldığında da düşer. Öte yandan milli gelir ve belirsizlik veri iken para arzı artarsa (yani bugünkü koşullarda Merkez Bankası politika faizini azaltırsa) faizler düşer, para arzı azalırsa da faizler yükselir. Yani daha anlaşılır şekilde ifade edersek hükümet (vergileri düşürmek, yol baraj ve köprü ihaleleri vermek ve yeni memur alarak veya memur maaş zammı yapmak yoluyla) genişletici maliye politikası uygularsa faizler gecikmeli olarak artar, Merkez Bankası (politika faizini düşürmek, karşılık oranlarını düşürmek veya doğrudan para basmak yoluyla) genişletici para politikası uygularsa faizler düşer.
Kapalı bir ekonomide hükümetlerin oy oranlarını korumak ve yeniden iktidara gelmek için en kolay uygulayacakları politika genişletici maliye politikası ve genişletici para politikasıdır. Yani hükümet yurt içindeki firmalara ihale verir, bunu da vergi yoluyla değil ama para basarak karşılar. Bu politikanın kesin olarak ülkenin üretim kapasitesini arttırıp arttırmayacağı belirsizdir. Eğer bu kamu harcamaları sonucunda ülkenin üretim kapasitesi artmıyorsa bu politikanın kaçınılmaz sonucu da enflasyondur. Enflasyon ise, uzun dönem de faizlerin artması anlamına gelir çünkü enflasyon primi yükselecektir. Ez cümle, faizleri düşürmek isterken daha da yükseltmiş olursunuz. Ancak hükümet kamu harcamalarını kamu yatırımı ve üretiminin finansmanı şeklinde yaparsa, o takdirde bu, kısa dönemli enflasyon artışına yol açabilmesine rağmen uzun dönemde daha düşük enflasyon daha yüksek milli gelire de yol açacaktır. Ama burada milli ve sektörel hesapların iyi etüt edilip yatırımların sektör ve bölgelere göre dengeli yapılması gerekir. Yani döndük, dolaştık geldik tekrar eski usul planlı kalkınma ve karma ekonomiye…
Diyeceğim o ki faizler sadece para ve maliye politikası tarafından belirlenmez. Vatandaşların tüketim talebi, yatırımcıların geleceğe yönelik kâr beklentileri, ekonomideki enflasyon beklentisi, yatırımların sektörel dağılımı ve vergilerle kamu harcamalarının kompozisyonu da faizleri belirleyen etkenlerdir.
Bütün bu saydıklarımız daha kapalı ekonomide bile faizlerin öyle politika uygulamalarıyla kolaylıkla belirlenemeyeceğini anlatmaktadır. Yani Merkez Bankası politika faizini indirirse bu diğer faizlerin düşeceği anlamına gelmez. Ancak özellikle bizim bankacılık sektöründe olduğu gibi sektörde eksik rekabet varsa, politika faizi artırımı diğer faizlerin belki de daha yüksek oranda artmasına yol açabilir. Sonuç olarak diyebiliriz ki Merkez Bankası veya Hükümet “faizi belirleyerek faizleri belirleyemez.”
Dışa açık ekonomide ise işler daha çetrefilleşmekte ve hükümetin milli gelir ve faizler üzerindeki belirleme gücü daha da azalmaktadır. O da Pazartesiye kalsın.
Hayırlı Cumalar…