Emekliler, işsizler ve dar gelirliler her zaman muhalefet partilerinin eleştiri malzemesi olmuştur.

Türkiye’nin kısa vâdeli gündemi “Saray’a giden CHPli” ile Külliye ve ana muhalefeti bir daha karşı karşıya getirmiş olsa da, orta vâdeli gündemi EYT tartışmaları oluşturmaktadır. Emekli olmak için gerekli prim/gün sayısını doldurmasına rağmen yaş sınırı sebebiyle emekli olamayanlar, “emekliliğin keyifli günleri”ne bir an önce kavuşmak için sıkı bir çalışma içindeler. Toplam EYT’li sayısının altı milyona yaklaştığını hesaba kattığımızda, on sekiz yaş üzerindeki nüfûsun yüzde onundan fazlasını oluşturan bir sayı ile karşı karşıyayız. Yâni şu anda çalışan ve ülke ekonomisine katma değer sağlayanların yüzde onundan daha fazlası bir anda emekli olmak istiyor. Emekli olunca çalışma hayâtından çekilip işsizlere yer açma oluşturma gibi amaç ve niyetleri olup olmadığını bilmiyoruz. Zira EYT ile ilgili yapılan paylaşımlardan hiçbirinde “biz çok çalıştık, biraz da gençler çalışsın” gibi bir ifâdeye rastlamadım.

Muhalefete gol pası

Emekliler, işsizler ve dar gelirliler her zaman muhalefet partilerinin eleştiri malzemesi olmuştur. Süleyman Demirel, 1980’de askerî darbesi ile şapkasını alıp gitmek zorunda bırakıldıktan tam on dört yıl sonra ele geçirdiği başbakan olma şansını, emeklilik yaşını on dokuz yaşına indirerek gerçeğe dönüştürmüştür. İlkokulda her sabah “hiç durmadan yürümeye and içen” nesil de nedense, çalışmayıp emekli maaşı almak için Demirel’i bir defa daha başbakan yapmıştır. Ancak şimdiki kadar güçlü olmayan devlet ekonomisi, kısa zamanda sıfırı tükenmiştir. Durum 1999’da DSP-ANAP-MHP koalisyon hükûmeti zamânında ve o zamanki ANAP’lı, şimdiki CHP’li Yaşar Okuyan’ın Çalışma Bakanlığı mârifetiyle düzeltilmeye çalışıldıysa da, Türkiye Cumhuriyeti başbakanının önüne yazarkasa fırlatan esnafa dur demek mümkün olmamıştır.

Büyük bir ekonomik kriz sonrası enkaz hâline gelen ülke ekonomisini devralarak bugünlere getiren AK Parti hükûmetinin aynı hatâyı tekrarlamasını beklemek, son on sekiz yıla kör olmayı gerektirir. Zâten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu kapıyı “seçimi kaybedecek olsam da ben yokum” diyerek kapatmıştır. Bu tavır, iktidar olmak istemeyen ama Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardan indirip ülkeyi ekonomik kaosa sürüklemek isteyen CHP’nin iştahını kabartmış gibi gözüküyor.

IMF’ye dâvetiye

CHP, EYT konusunu AK Parti’ye gol atmak için bir asist olarak görmektedir. Hiçbir şey yapmadan hatta “temel atmama töreni” düzenleyen icraat modeli geliştiren CHP’nin tutarsız söylemleri, EYT’de de devam etmektedir. Ülkeyi IMF’ye teslim etmekle suçladıkları hükûmete, EYT’ye kaynak bulmak için IMF ve Dünya Bankası’na göndermektedirler. Ama IMF’nin borç verirken icraatlara da müdahale edeceğini bilmiyor olamazlar. Örneğin Barış Pınarı Operasyonu’nun durdurulması, millî ve yerli silah projelerine son verilmesi, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramasının bitirilmesi gibi şartlar IMF’nin ön şartları olacaktır. Böylece altı milyon kişinin emekli olmasıyla bütçeye gelecek yıllık yüz on milyarlık yük, Türkiye’yi yeniden dışa bağımlılığa mahkûm edeceklerdir. Bunu da isteyen maalesef “Özgürlük benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemâl Atatürk’ün kurduğu CHP’dir.

İdeal emeklilik: 4’e 1

Türkiye’den başka bir ülkeye gitme sevdâsına düşenlerin listesinde en üst sırada bulunan ülke Kanada’dır. Yüzölçümü ile en üst sırada ama nüfûsuyla alt sıralarda bulunan Kanada’nın göz kamaştıran şartlarını “çalışan insanlar” oluşturmuştur. Yılın büyük bölümünü karlar altında geçiren Kanadalılar, tâtil günlerinde bile evlerinin önündeki karları küremek zorundadırlar. Herhâlde her millet, Kanadalılar kadar çalışsa aynı seviyeye ulaşır.

Genç bir nüfûsa sâhip olsak da, ortalama yaşı yükselen bir ülkeyiz. Seksen milyonu aşan nüfûsumuzun yaklaşık altmış milyonu on sekiz yaşın üstündedir. On iki buçuk milyon mevcut emeklimize karşılık, yirmi iki milyonun biraz üstünde prim ödeyen çalışanımız bulunmaktadır. Bu sayılara baktığımızda emeklilerin sayısı prim ödeyenlerin sayısının yarısından fazladır. Emeklilerin sayısına öğrenci olduğu için çalışamayan ve prim ödemeyen on beş milyonu da eklediğimizde bu sayı, çalışan ve prim ödeyenlerin sayısını geçmektedir. Yâni Türkiye’de çalışanların sayısı çalışmayanlardan azdır. Oysa ideal emekli sayısının prim ödeyenlerin dörtte biri olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, her dört çalışan ve prim ödeyene karşı bir emekli, ekonomi için ideal bir orandır.

Yeni nesil bu yükü kaldıramaz

Devlet yöneticilerinde bulunması gereken özelliklerden biri de doğal sosyolog olmaları ve geleceği görmeleridir. Ama devleti yönetenlerin söylemeyeceği fakat birinin söylemesi gereken başka bir gerçek vardır. 2019 yılında mevcut emekli sayısının bir anda yüzde artması, on yıl sonra iş hayâtına atılmış olacak olan bugünkü genç nüfûsu peşinen ağır yükün altına sokmak demektir. Genç nüfus buna hazır mıdır? Maalesef hayır. Değil bir önceki neslin emeklilik yükünü, kendi yükünü üstlenmekte bile isteksiz olan, hazıra alışmış, kolayı seven, zora gelemeyen genç bir nüfûsun oranı oldukça yüksektir. Üniversiteden mezun olur olmaz yönetici olup yüksek maaş almak isteyen, her şeyi fazlasıyla bildiğini zanneden, yapıcı eleştiriyi bile kabul etmeyen, keyfine düşkün ama “her istediğim hemen olsun” diyen bir nesil, bir önceki neslin yükünü ne kadar taşıyabilir? EYT’yi savunan politikacılar bunu dikkate alıyorlar mı?

EYT, iktidar-muhalefet polemiği değildir

Bunca gerçeğe ve ekonomik göstergeye rağmen ısrarla emekli olmak istemenin en mâsum sebebi, “ben işe yaramıyorum” diyemeyip “emekli olmak istiyorum” demektir. Maalesef EYT ile “gönüllü mağduriyet” peşine düşen bir kısım vatandaşımız, AK Parti’ye oy veriyor olsa bile, şahsî menfaati için, ülke menfaatini hiçe saymaktadır. 2001 ekonomik krizi sırasında yapılan bir sokak röportajında “Ben maaşımı alacağım bankayı tanırım, ülke batsa umurumda değil” değil diyen vatandaş tipi hâlâ varlığını sürdürmektedir. Şahsî menfaatlerini, ülkenin ekonomik bağımsızlığının üstünde görenlerin, emekli olma amaçlarına ulaşsalar bile, bir süre sonra başka bir taleple ülke ekonomisini zora sokmayacaklarını kimse garanti edemez.

Mesele sâdece emekli olmak ise, EYT’lilerin her şeyden önce şunu bilmeleri gerekir ki, maaşların ödenemediği bir ülkede emekli olmanın hiçbir anlamı yoktur. Bunun en yakın ve tâze örneği, ekonomisini Almanya’ya teslim eden Yunanistan’dır. ATM’lerden para çekme limitinin 50 avroya kadar düşürüldüğü Yunanistan’da yaşanan derin ekonomik krizin başlıca sebeplerinden biri, ekonomiye katma değer sağlamadan yaşamak isteyenlerin bencil tavırları olmuştur.

Türk! Öğün, Çalış, Güven

Suriyeli misâfirlerimiz için harcanan kırk milyar doları ağızlarına dolayanların, görmek istemedikleri en bâriz ayrıntı da şudur ki, o paralar bir defalığına ve insânî amaçlarla harcanmıştır. Bunun yanında Suriyeli sığınmacıların ülke ekonomisine katkı sağladıkları hem ulusal hem de uluslararası raporlarla sâbittir.

Gerek askerî, gerek ekonomik ve gerekse teknolojik alanlarda yaptığımız atılımlarla, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına güçlü bir Türkiye olarak girme şansımız bu kadar arttırmışken, bu atılımların devâmı için gerekli kaynağı harcarken dikkatli olmalıyız.

Kariyer plânını emeklilik üzerine yapıp, hayâtının yarısından çoğunu çalışmadan geçirmek isteyenlerin hayallerindeki ülke, ne Türkiye ne de başka bir ülke için mümkün değildir. Ne demiş Atatürk: Türk! Öğün, ÇALIŞ, Güven.