Merhaba canım.

Sarı kız, nasılsın?

Seni sana değil, kendimi sana anlatmak istiyorum.

İnsan yer değiştirdi mi, sanır ki ruhu da değişir.

Halbuki nereye gidersen git, ruhunu da kendinle beraber götürürsün.

Ama mevsimler öyle mi?

Değil.

Eylül, kendi ruhu ile sana geliyor, mevsimlerin en sarı kızı.

Nedense hoş geldin Ocak, hoş geldin Ağustos hiç demezsin de hoş geldin Eylül dersin.

Kurumuş yaprakların, sonbahar yağmurların ve mis kokan toprak kokusundan mı?

Yaz aylarının yorgunluğundan mı, yaz aylarının arsızlığından mı, bilinmez.

Severiz Eylül’ü.

Eylül, benim en çok düşündüğüm, içsel yolculuk yaptığım, neleri, nedenleri düşündüğüm aydır.

Kendi sessizliğimi bulduğum aydır.

Böyle durup dururken, bir olaya, bir cümleye, bir kelimeye takılırım.

Eylül 2018.

Takıldığım bir cümle oldu.

Herkes kalbinin ekmeğini yer.

Ne münasebet diyor, Eylül ruhum.

İtiraz ediyor, Eylül kalbim.

Nice insanlar var, ekmek kavgası derdinde.

Nasıl iyi kalpliler, anlatamam.

Asgari ücret, üç çocuğuna bakacak, yedirecek, giydirecek, üst baş alacak, okula yollayacak.

Kendine yapamadıklarını bir kenara bırakmış, hayat, kader, adına ne derseniz deyin, ona çocukları ile ilgili istediği her şeyi çok görmüş.

Yok demiş yani.

Kadın var tanıyorum.

Fabrika sahibi.

Fabrikayı bir, sonra iki, sonra üç, sonra bilmem kaç tane yaptı.

Para kazandıkça değişti.

Bir Kurban Bayramı’nda, yüzlerce işçisine kurban kesti.

Bıktım bunlardan, kurbanı istemeyerek, dedikodu yapmasınlar diye, korka korka kesiyorum, yesinler başlarına çalsınlar dedi.

Başka bir adam, Ramazan ayında, bunların hepsi oruç tutuyor, ağzı kokuyor, diye konuşurken, Ramazandan nefret ederken, en çok işi Ramazanda aldı.

Aynı ay, evini satmak zorunda kalan bir adamdan, 1.5 milyon USD’lik evi, 700 bin TL’ye aldı.

Hiç unutmuyorum.

Bu olaylardan sonra.

Böyle insanları biriktirmeye başladım.

Kalbi kötü, ama kalbinin ekmeğini, bol bol, gitgide zenginleşerek yiyen insanlar.

Hem kötüler hem merhametsizler, ama kalplerinin ekmeği bol.

Gitgide daha çok para kazanan, Allah'ın hiç durmadan olamaz denilen bir yerden bunlara para verdiğini, herkes fakirleşirken, bunların zenginleştiğini çok gördüm.

Biriktirdim çok.

O kadar fazlalar ki.

O zaman bu cümle, eskiden iyi insanların mahalleleri olduğu zamanlar geçerli imiş.

Zaman değişmiş.

Kalp ve ekmek yer değiştirmiş.

Ama bu insanlara bir şey diyesim var.

Paran çok.

Ekmeğin çok.

Kalbinin ekmeğini yemediğin kesin de.

Aradığınız nedir?

Hep doyamadığınız nedir?

Ortak noktanız.

Saramadığınız, sarılamadığınız kişiler çok.

Oysa.

Ben.

Ruhun eri belli.

Ruhların sebebine hamd ile.

Derken.

Siz kötü kalbinizin ekmeğini yemeye devam ediniz.

Sarı kız Eylül

Durum bu işte tatlım.

Funda'ya takılanlar…

.... Twitter bana mesaj yollamış.

Seni özledik.

Çok şaşırdım bu beni niye, durup dururken özlüyor ki, dedim.

Komik de geldi.

Devam ediyor.

Bir kalp ile, sevgini göster diyor.

Seni sevmiyorum ki ben.

Bak Twitter kardeş.

Ben seni hiç özlemedim.

Niye özleyeyim ki.

En son, bana linç halin.

Palavracı, yalandan muhalif halin, olmayan şeyleri zincirleme büyüten, her şeyi yanlış anlayan, gece gündüz birbirine laf sokmak için bekleyen, köpek dişi uzamış insanlar.

Dahası her hafta, birilerini linç eden, linç sever, onca sümüklü insanın bulunduğu yeri özlemek.

İstisnalar kaideyi bozmaz ama.

Ne münasebet.

Beni özleme.

Senden çok soğudum.

Seni hiç sevmiyorum.

Bir daha beni rahatsız etme.

… Yılan gözlü kadının çocuğuna, sosyal medya üzerinden laf etmişler.

Densiz insanlar, bence de çocuğa ayıp etmişler.

Kadın televizyona bağlanıp ahkam kesiyor.

İnsanlar niye bu kadar kötü olmuş muş.

Buna kafa yoruyormuş çıyan kadın.

Yorma çok basit.

Bak canım, sen niye ve ne kadar kötüysen onlar da o kadar kötü.

Senin kadar dili yılan olan var mı?

Hadi diyelim, çocuğum falan, analık kontenjanından, salladın, tutturdun.

Sana bir soru.

Evlatlık kontenjanından ne haber?

Senin annen yok mu?

Analar günü dahil.

Bir kare fotoğrafını görmedik de.

Babayı hiç sormayayım.

Şimdi bak yeni soru.

Evlatlar ne ara bu kadar kötü oldu?