Buradaki Erling, Haaland olanı, Malik ise Karaahmet olanı, yani Erling Haaland ve Malik Karaahmet isimli iki genç üzerinden ülkemizde ve dünyada, spor, futbol, altyapı, eğitim vs üzerine bir okuma yapalım bu hafta hep birlikte.
Buradaki Erling, Haaland olanı, Malik ise Karaahmet olanı, yani Erling Haaland ve Malik Karaahmet isimli iki genç üzerinden ülkemizde ve dünyada, spor, futbol, altyapı, eğitim vs üzerine bir okuma yapalım bu hafta hep birlikte.
Bu iki genç insanın yolu 2016 yılında 16 yaş altı için ülkemizde düzenlenen Ege Kupası’nda kesişti. Erling Haaland o vakitler şöhret basamaklarını henüz rüyalarında tırmanabilen bir yeni yetme olarak FC Bryne’ı temsil ediyordu Norveç U 16 Milli Takımı’nda, Malik Karaahmet kardeşimiz ise Eintracht Frankfurt altyapısından katılmıştı U 16 Milli Takımımıza. İzmir’de oynanan maçlarda pek bir varlık gösteremeden ve tur dahi atlayamadan dönmüştü Norveçliler ve o turnuvanın yıldızı hiç tartışmasız Malik Karaahmet olmuştu hem yerel basında yazılanlara hem de o dönemde milli takımlarda görev yapan yöneticilerimize göre. Oldu da ne oldu derseniz, orası biraz hüzünlü.
Erling Haaland, Molde, Salzburg ve Dortmund üzerinden kapağı Ada’ya Manchester City’ye attı ve her hafta kırılmadık rekor bırakmamacasına üçer-beşer sallıyor önüne kim çıkarsa. Garibim Malik ise Hoffenheim, Galatasaray, Çorum, Çankaya üzerinden 3. Lig’e demir atmış vaziyette. Nereden nereye diye dizi çekilse yeri var.
Dortmund demişken; hafta sonu kendi evlerinde Alman makinası Bayern’e 2-0 geriden gelip 2-2’yi yakalarken bir başka genç yıldızdan da söz etmeden geçmeyelim Yusuf Mokoko diye daha 17’sinde bir delikanlı var ki erbabı bilir, Bayern’e kök söktürdü ilk 11 başladığı maçta. Bizde daha Arda Fenerbahçe’de ilk 11 mi başlasın, sonradan mı oyuna girsin diye geyik yapıyoruz.
Aslında yetenek açısından Türk evlatlarının dünyanın geri kalanından eksiği yok, fazlası var. Fakat her ne oluyorsa bu çocuklar 15, 16, 17 yaşlarından dünya çapında birer yıldız adayıyken iş ciddiye binip de A takım forması giymeye başlama aşamasına gelince bir bakıyorsunuz daha kırk fırın ekmek yemeleri lazım.
Öncelikle fiziksel dayanıklılık durumları pek çıt kırıldım oluyor bizim gençlerin. Elin oğlu kalçayı dayadı mı hooop bizimkiler helva gibi dağılıyorlar. Kendi yaş grupları ile oynarken ortaya çıkmayan bu kuvvet eksikliği A takımda enternasyonal seviyede topçularla oynamaya başlayınca çok fena sırıtıyor.
Sonra beslenme ve sürdürülebilirlik konuları var halledilmesi gereken. Bizim altyapı takımlarımızda diyetisyen nedir bileni pek azdır. Belki namlı büyükler ve Altınordu dışında kulüpte diyetisyen kadrosu olan takım pek yok bizim buralarda.
Eğitici ve yetiştirici hocalar konusu var en önemlilerinden. Asgari ücretin az üzerinde maaş alıyor altyapılarda hocalarımız. Nerede kaldı dünyayı takip etsinler, kendilerini geliştirmek için dil öğrensinler, yurt dışına kursa gitsinler vesaire, vesaire. Ondan sonra Malikler hoop düşüyor alt liglere, Haalandlar ise dünyanın kaymağını yiyorlar tıka-basa.
Gençlerimiz biraz parıldayınca kendilerini “oldum” zannediyorlar, bir havalar, bir havalar sorma gitsin. Cepleri az buçuk para görünce de yok spor araba, yok Rolex saat, yok manitalar, hovardalıklar hemen sarıveriyorlar küçücük dünyalarını. Gece hayatı, uyku düzeni, beslenme rejimi falan aksamaya başlıyor ve doğmadan elde var batan binlerce yıldız adayı.
Neyse enseyi de fazla karatmayalım, Tayyip Talha, İsmail Yüksek, Kerem ve Yunus falan derken gene de nazar değmesin güzel bir jenerasyon var elimizde kıymetini bilelim.
Hepimize güzel günler dileklerimizle.