Avrupa Parlamentosu seçimlerine sadece bir gün kaldı. Bazı AB üyesi ülkelerde 23 Mayıs 2019 tarihinde başlayacak olan seçimler tüm ülkelerde 26 Mayıs 2019 akşamı sona erecek.
Son günlerde doğal olarak propaganda faaliyetleri de arttı. Aşırı sağcı popülist partiler bu konuda en aktif olan kesimler arasında. Geçtiğimiz cumartesi günü İtalya İç İşleri Bakanı ve aşırı sağcı popülist Lega Başkanı Matteo Salvini’nin daveti üzerine neredeyse AB’nin tüm namlı aşırı sağcı popülist parti liderleri Milano’da bir araya geldiler.
“Avrupa karşıtlarının” güçlü bir gövde gösterisi için buluştuğu İtalya oysa AB’nin kuruluşunun ilk adımının atıldığı ülke! 25 Mart 1957 tarihinde Fransa, Batı Almanya, İtalya, Benelüks ülkeleri Belçika, Hollanda ve Lüksemburg başbakanları ve dışişleri bakanları arasında Roma’da imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu. Geçmişte Avrupa Birliği için böylesine önemli bir rolü olan İtalya’nın günümüzde “Avrupa karşıtlarının” en yüksek seçmen desteğine sahip olduğu ülke olması ise çok manidar.
Lega Başkanı Salvini, konukları Marine Le Pen (Fransa), Jörg Meuthen (Almanya), Geert Wilders (Hollanda), Georg Mayer (Avusturya) ve Belçika, Danimarka, Finlandiya, Estonya, Çekya, Slovakya ve de Bulgaristan’dan gelen aşırı sağcı popülist parti temsilcileri ile tüm Avrupa’ya “geliyoruz” mesajını verdi. Şaka değil! Gerçekten de güçlü bir şekilde “geliyorlar”. Seçim öncesi son hafta içinde atağa kalkan aşırı sağcı popülist partilerin Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 33-35 civarında oy alması beklenmekte. Seçimlere katılım oranı az olduğu oranda aşırı sağcı popülistlerin oy oranı da artmakta.
İşte Avrupa Parlamentosu açısından yeni bir dönem olacak olan 23-26 Mayıs 2019 Seçimleri sonucu oluşacak parlamentoya yönelik kaygılar de haklı olarak artmakta.
Aşırı sağcı popülist partilerin beklenen başarısını kırmak umuduyla geçtiğimiz pazar günü tüm AB genelinde “aşırı sağa” karşı gösteriler organize edildi. Bu gösterilere katılım ise düşük oldu. Zaten çok da geç kalındı. Şimdi artık seçimler sonrası atılacak adımlar daha önemli hale geldi.
İşte bu noktada Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, oldukça önemli bir operasyon gerçekleştirmekte. Eğer başarılı olursa hem Avrupa Parlamentosu içindeki güç dengesini değiştirecek hem de AB’de gücünü arttıracak. Fransa’da Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Macron’un partisi “La République en Marche“ ve müttefiklerinin oluşturduğu “Renaissance“ listesinin oy oranı yüzde 22. Aynı şekilde Le Pen’in partisi “Rassemblement National“ yüzde 22 oy oranına sahip. Yani Fransa’da Macron ve Le Pen seçimin kazananı olacaklar.
Macron’un listesinin kalabalık bir milletvekili sayısı ile geleceği Avrupa Parlamentosu’nda liberal grup (LİBE) içinde güçlü bir konumda olacağı açık. Macron ayrıca LİBE Başkanı (eski Belçika Başbakanı) Guy Verhofstadt’ın da tam desteğine sahip. İkisinin planları gerçekleşirse LİBE grubu ufak bir liberal grup olmaktan çıkıp belki de parlamentonun ikinci büyük grubu olacak. Macron ve Verhofstadt, AB genelinde sadece liberalleri değil aynı zamanda bazı Hristiyan demokrat ve sosyal demokrat grupları da kazanmaya çalışıyorlar. Eğer başarırlarsa yeni oluşturacakları meclis grubu belki de bu seçimde başarılı olamayacak olan ve sayıca azalacak olan sosyal demokrat meclis grubundan daha fazla milletvekiline sahip olacaklar. Ya da sosyal demokratlara çok yakın bir sayıya sahip olarak üçüncü ama büyük bir meclis grubu olacaklar.
Bu durumda aşırı sağcı popülist gruplara karşı oluşacak yeni koalisyonda Macron önemli bir rol oynayacak. Sadece Avrupa Parlamentosu “başkanının kim olacağına” ya da komisyonların oluşumunda değil seçilecek olan AB Komisyonu Başkanı açısından da bu koalisyon çok önemli bir rol oynayacak. Avrupa Parlamentosu içinde güçlenecek Macron, ikna edeceği AB liderleri ile birlikte AB Komisyon Başkanı’nın “kim olacağı” konusunda da belirleyici bir rol oynayacak. Macron’un adayının Michel Barnier olduğu biliniyor. Ancak yeni oluşacak koalisyon dengeleri sonucu Hollanda Başbakanı Mark Rutte’de yeni komisyonda da komiser olacağı garantisi alan Frans Timmermans’ında AB Komisyonu Başkanı olma şansı yüksek olabilir.
Angela Merkel’in etkisinin daha da azalacağı ve Emmanuel Macron’un tüm AB genelinde güçlü lider olma yolunda ilerlediği bu yeni dönemde birçok sürprize hazır olmalıyız.
Macron ve yeni Liberal Meclisi Grubu hedefine ulaşırsa Avrupa demokrasisi açısından da önemli bir misyonu yüklenmiş olacaklar. Hristiyan demokrat ve sosyal demokrat merkez partilerinin, aşırı sağcı popülistlerin yükselişi karşısındaki başarısızlığından dersler çıkararak aşırı sağa karşı Avrupalı tüm demokratların birliğini sağlama konusunda ufak da olsa yeni bir umut olabilirler.