"İman edip salih amel işleyenler, Firdevs cennetlerinde ağırlanacaktır. Onlar, orada ebedi kalacaklar ve hiç ayrılmak istemeyeceklerdir." Evet, cennet, Rabbimizin biz müminlere vaadidir." Kehf suresi ayet 107-108 "Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a ve peygamber olarak Muhammed Mustafa (sav)'e gönülden iman edenler muhakkak cennete gireceklerdir." Müslim –Hadis
Oyun ve oyalanma içinde geçip giden bir dünyada yaşıyoruz. Dünya çekici kılınmıştır. Mal mülk, çoluk çocuk, makam mevki, devlet millet meselesi de bu çekici dünyanın süslerindendir. Mademki dünyada yaşama fırsatı verildi bu fırsatın hayra ve hakka doğru kullanılması icap ediyor. Yaşama fırsatı, aynı zamanda yeme içme, giyinip kuşanma, evlenip çoğalma, ev bark, mal mülk sahibi olma gibi hususiyetleri de içinde barındırıyor. Tarla takım, çarşı pazar, şan şöhret, mevki makam, para pul, at araba, silah ve kadın gibi hususiyetlerin cazibesi de yeterince büyülüdür. Bu durum kişilerin dünyaya olan bağlılığını, esaretini, fikrini, zikrini, kibrini, makam ve mevki yarışındaki nefsin vazgeçilmez isteklerini, dünyadaki evlerin, arabaların, köşklerin çekiciliğini ve kavgasını artırır. Böylelikle kişi dünyaya elini kaptırınca aklını da, gönlünü de, bedenini de dolayısıyla ruhunu da hapsettirmiş-kaptırmış olur. Kulluk, arınmaktır, fazlalıklardan sıyrılmaktır. Kulluk, dünya çarşısında bulunup kalbini ve ruhunu esir ettirmemektir. Kulluk, tefekkür sofrasında bulunarak geçici olanlardan kurtularak ebedi olana yakınlaşmaktır. Kulluk, namazdır, oruçtur, haçtır, zekâttır, hakkı söylemek, hayrı haykırmak, şerden kaçınmak, zikre, tefekküre, duaya devam etmek gafletten uzak kalmaktır.
Oyun ve oyalanmadan ibaret olan bu dünya müminlerin zindanı kâfirlerin
cennetidir. Unutmamalı ki, geçici olanın içinde kaybolup gidende bereket olmaz,
hayır bulunmaz. Sen sen ol geçici olanla meşgul olurken zahiren yapman
gerektiği kadarını yapmalısın ki batınen fikrin, zikrin, duan devam etsin.
Gaflete bir an olsun girmeyesin. Nefsin tuzaklarıyla şeytanın tuzakları aynı
şeydir. Nefsimizle şeytanın işbirlikçi olduğunu aklından çıkarmamalısın. Tıpkı
Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın dolayısıyla bütün bir batı dünyasının
İsrail ile işbirlikçi olduğu gibi. Siyonizm, emperyalizm ve kapitalizm aynı
şeydir. Küfür tek millettir. Bize düşen bunu idrak ederek ümmetin birliğine,
beraberliğine gece gündüz çalışmaktır. Nefsin taleplerinden kurtularak Allah'ın
ve Resulünün taleplerini tercih etmektir. Bir mümin, hangi şartlar altında
bulunursa bulunsun doğruyu söylemelidir. Verdiği sözün eri olmalıdır. Emanete
sahip çıkmalıdır. İffetini, namusunu korumalıdır. Haramdan uzak durmalı,
helalin kurtuluş olduğunu bilmelidir. Bezm-i elest sözünü aklında ve ruhunda
tutmalı bir dem olsun verdiği sözden ayrılmamalı Allaha kul, Habibine ümmet
olmalıdır. “Namaz dinin direğidir. Kim kılarsa dinini sağlamlaştırmış olur.
Namazı terk eden kaybedenlerdendir.” Namazı olmayanın hayrı yoktur. Ne
sözüne ne de eylemlerine sakın ola aldanmayasın. Dünyanın süsü dediğimiz her
türden uğraşı yaparken bile, hakka ulaştırması gerektiğini aklından
çıkarmamalısın. Ressamsın, şairsin, yazarsın, mimarsın, mühendissin, muallimsin,
polissin, tabipsin, işçisin, esnafsın, tarlada takımda rençbersin hiçbir şey
değişmez. Her işte ve uğraşta dilimiz, gözümüz, kulağımız hakkı söylemeli,
görmeli ve dinlemelidir. Baktığın resim, seni hakka ulaştırmalıdır. Okuduğun
şiir, haktan bahsetmeli ve seni hakka ve hayra ulaştırmalıdır. Bütün eylemlerin
hakka ve hayra doğru olmasına özen göstermelisin. Her eylem, yeni eylemlere
gebedir. Her söz, yeni sözlere açıktır. Her duyduğun yeni duyuşlara hazırdır.
Sen neyi, nasıl ve neden yaptığını bilirsen belki bu sırra ulaşman mümkün olur.
Aksi takdirde gaflet içinde kaybolup gidersin. Sırra ulaşmanın yolu
sırlanmaktır. Sırlanma ise gafletten uzak tutacak hallere yelken açmaktır.
Peki, bu nasıl olacak? İdrak ve basiret zahirin ötesine işaret eder. Zahir her
zaman içinde yaşadığımız durumdur lakin bundan ibaret değildir. Zahirin zayıf
gömleğini imanın lezzetiyle, amellerinle, zikrin ve tefekkürünle yırtabilirsin.
Ödemekle mükellef olduğun borçlarını aksatmadan ödemeye devam etmelisin.
Nafilelerle ve sadakalarla takviyelerde bulunmalısın. Buhari'nin naklettiği bir kudsi hadisi Ebu
Hüreyre (ra) şöyle aktarıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah
Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık
ederse, ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler
arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda
etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime
erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu
eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum.
Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme
alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmedeki
tereddütüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği
şeyi sevmem."
Geçici olarak edindiğimiz bu yurttan ebedi olan yurda göç etmeden
hazırlıklı olmak, heybeyi doldurmak akıl sahibi müminlerin işidir. Her an
ölümle karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir. An bean ölüm bizimledir. Bir an
olsun bizi terk etmez. Dünyanın kiri ve pası sayılan cezbedici halleri, süslü
cilbapları, en zengin sarayları, boyalı ve cilalı insancıkları bizleri ebed
duygusundan, ahiret yurduna özlemden alıkoymamalıdır. Öyle Mümin kullar vardır
ki, farzları ve sünnetleri terk etmeden, nafileleri ve sadakaları artırmak
suretiyle Allah’a yakin olurlar. Onun dışında hiçbir şeyi önemsemezler ve onun
emrinin dışında bir anlayışa sahip olmazlar. Böylelikle “O kulumu bir sevdim
mi, artık onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı,
aklettiği kalbi, konuştuğu dili olurum” buyuruyor. İşte böylesi kullar
olabilmek için fırsat bizlere verilmiştir. Bu fırsatı kaçırmadan gönlümüzü
Allah ve Rasulüne ayarlayalım ki ulaşmamız gereken erdeme, güzelliğe ve
ikramlara ulaşalım.
Ebedi yurt sahibi Mümin kulların bazı özelliklerini Kuranı Kerim şöyle
ifade ediyor:
Fatiha 1/7; “Müminler yalnızca Allah’a kulluk eder, asla şirk koşmazlar”.
Ali İmran 102; “Allah’tan korkup sakınırlar. Allah'ın yasakladığı bir şeyi
yapmaktan çok sakınırlar.
Bakara 249; “Yalnızca Allah'a güvenirler”.
Ahzab 39; “Allahtan başka hiç kimseden korkmazlar”.
İsra 3; “Allah’a şükrederler”.
Hucurat 15; “Kesin bilgiyle iman etmişlerdir. Allah'ın rızasını kazanmaktan
asla vaz geçmezler”.
Araf 170; “Kuran’a kuvvetle bağlıdırlar. Kurana göre yaşarlar”.
Ali imran 191; “Sürekli Allah'ı zikrederler. Her şeyi işiten, gören ve
bilen Allahtır.”
Bakara 286; “Allah karşısında mütevazıdırlar (boynu büküktürler)”.
Tevbe 51; “Her şeyin Allah'tan olduğunu bilirler. Tevekkül sahibidirler.”
Maide 55-56; “Yalnızca Allah'ı ve müminleri dost ve sırdaş edinirler”.
Mümin 54; “Akıl sahibidirler. Her an kulluk bilinci içindedirler”.
Maide 54; “Hakkı söylemekten asla çekinmezler. Kınayanların kınamalarından
korkmazlar”.
Nuh 5 ve 9; “Allah’ın dinini tebliğ ederler”.
Araf 199; “Öfkelerine kapılmazlar, hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar”.
Duhan 17-18; “Son derece güçlü kişiliklere sahip güvenilir insanlardır”.
Cumanız mübarek olsun.