Küçük bir çocuk ateşi çıktığında, ağrısı olduğunda anne ve babasının kollarında nasıl kendini iyi hissederse, ben de hastalıklarımda sana sığınırım. Hastanedeki odamda vizite geleceğin saati heyecanla beklerim. Kapıdan içeri her girişinde kendimi güvende hissederim.

Hastalanmak; kaç yaşında olursak olalım içimizdeki minik çocuğun uykudan ağlayarak uyanmasına benzer. Kalp krizi geçirdiğimizde, ameliyat olmamız gerektiğinde, kanser tanısı aldığımızda içimizi tarifsiz bir sızı kaplar. Dört ay sonra dünyaya gelecek torunumuzu görememekten, bir daha sonsuz maviliklerde yelken açamamaktan korkarız. Eşimizin ve üniversiteli oğlumuzun geçimlerini nasıl sağlayabileceklerine kafa yorarız. Yaşarken kıymetini bilemediğimiz her şeyi yitirme endişesi beynimizde fırtınalar koparır. İşte, böyle anlarımda gözlerimin içine bakarak konuş benimle. Bakışlarında bir hekimin hastasına olan sevgisi, şefkatini hissedebileyim.

YETERLİ ZAMAN AYIR BANA…

Sakın, sorularımdan sıkıldığın hissini uyandırma bende. Uygulanacak tedaviyle ilgili belki detaylı sorular sorabilirim. Hatta yanıtını verdiğin bir konuyla ilgili aynı soruyu tekrar yöneltebilirim. “Bunları az önce anlatmıştım” diye sakın azarlarcasına konuşma benimle. O sıra, aklım evin üç yıl sonra bitecek taksitine ya da kızımın düğün hazırlıklarında ailemi yalnız bırakma ihtimaline takılmış olabilir. Lütfen, anlayışla yaklaş bana. Çünkü söz konusu olan benim hayatım. Kaybedeceklerim... Bir daha asla yapamayacaklarım...

Kanser ya da organ yetmezliği gibi hastalıkların tanısını açıklarken, ameliyat önerirken yeterli zaman ayır bana. Belki siz hekimler için bu açıklama yüzlerce hastaya yaptığınız bir konuşmanın tekrarı niteliğinde olabilir. Oysa ben, hastalık gerçeğiyle ilk kez yüzyüze geleceğim.

AMELİYATLA TEDAVİ ETTİĞİN BİR ORGAN OLARAK BAKMA BANA!

Mesleğinde çok deneyimli ve başarılı bir hekim olabilirsin. Bunun özgüveniyle başarıyla ameliyat edilecek bir mide, kalp ya da beyin; kısacası uzmanlık alanındaki bir organ olarak bakma bana. Ameliyathanedeki steril yeşil örtüler arasında tek görünen yerim ameliyat ettiğin organım olabilir. Ama hastan olarak düşünen, hisseden, korkan, acı çeken, endişelenen bir ruhum olduğunu da unutma.

Hekim seçme hakkımı kullanarak seni tercih ettiysem, hastanedeyken benimle hep ilgilen. Sadece ameliyat günü odama gelme. Operasyon sonrasında hastanede yatarken ekibindeki genç cerrahlarla birlikte sen de sık sık uğra yanıma. Çünkü doktor olarak seçimim sensin.

Almam gereken ilaçların kullanım şekli, süre ve dozları konusunda bilgi vermek için detaylı zaman ayır bana. Seni aradığımda, not bıraktığımda bana dönmeye özen göster. Sağlık problemim ve tedavimle ilgili sormam gerekenlerin yanıtlarını alabileyim. Yalnız başıma hastalığımla mücadele ediyormuşum hissi uyandırma bende.

Sevgili doktorum; bana hayatımda en değerli armağanı sunan sensin. Bir insan için ağrı çekmeden yaşamaktan, görebilmekten, yürüyebilmekten, rahatlıkla nefes alıp uyuyabilmekten daha değerli ne olabilir bu dünyada? Benim gibi binlerce hastanın yaşamında yarattığın mucizeler için sana sevgilerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Yaşamımdaki yerin böylesine önemli olduğu için bazen bakışlarından, ses tonundan, beden dilinden hastalığımla ilgili olumsuz anlamlar çıkartma eğiliminde olabilirim. Ne olur, konuşurken gözlerimin içine bak ve yeterli zaman ayır bana ki; senin de bana ve hastalığıma önem verdiğini düşünüp rahatlayabileyim.

YARIN DOKTORDAN HASTASINA MEKTUP!

Tabii, hasta-doktor iletişimi tek taraflı değil. Hekimlerin de hastalardan beklentileri var. Yarınki yazımda bir doktorun hastasına yazdığı mektuba yer vereceğim. Bakalım, bir doktor teşhis ve tedavi aşamasında ve hastalığın takibi sırasında neler hissediyor, hastasından neler bekliyor?