Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, çok iyi niyetle bu vize krizini yaratanın Ankara'dan ayrılmakta olan ABD Büyükelçisi John Bass olabileceğini söyleyerek Amerikalılara bu işten sıyrılmaları için bir çıkış yolu gösterdi…
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, çok iyi niyetle bu vize krizini yaratanın Ankara’dan ayrılmakta olan ABD Büyükelçisi John Bass olabileceğini söyleyerek Amerikalılara bu işten sıyrılmaları için bir çıkış yolu gösterdi…
Ama ABD bu çıkış yolunu seçmeyip Türklere vize verilmesinin askıya alınması kararının Amerikan Dışişleri, Beyaz Saray ve Ulusal Güvenlik Dairesi’nin ortak kararı olduğunu açıklayarak olayın sorumluluğunu, yani bu rezaleti üstlendi…
Yani, Türk-Amerikan ilişkilerinin köküne dinamit koyan ve patlatan Amerika’nın en yetkin resmi kuruluşları…
Yani, ABD’nin İstanbul Konsolosluğunda çalışan bir elemanın FETÖ bağlantısı yüzünden tutuklanması ve bir başka çalışanın hakkında da tutuklanma kararına karşı bir misilleme olarak vize yasağını getirenler bu krizin de sorumluları.
Peki ABD, İstanbul Konsolosluğunda çalışanlar için bu kadar hassasiyet gösteriyorsa, neden daha önce tutuklanan Adana Konsolosluğu çalışanı bir kişi için aynı duyarlılığı göstermedi de şimdi bunu İstanbul’da çalışanlar için gösteriyor?
Olay şu: Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının PKK/KCK ile ilgili yürüttüğü soruşturma kapsamında 23 Şubat’ta ABD Adana Konsolosluğunda gözaltına alınan ve Mardin’e getirilen Konsolosluğun 36 yıllık tercümanı Hamza Uluçay, 6 Mart 2017 tarihinde savcılık tarafından tutuklanma talebiyle Sulh Ceza Hâkimliğine sevk ediliyor. Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusunun ardından Uluçay, adli kontrol şartı ile serbest bırakılıyor. Uluçay’ın serbest bırakılmasına Cumhuriyet savcının itiraz ediyor ve Uluçay yeniden gözaltına alınıyor. TCK 314/2 “silahlı terör örgüne üye olmak” suçundan tutuklanan Uluçay, tutuklanmasının ardından cezaevine gönderiliyor ve halen cezaevinde… Uluçay’ın FETÖ bağlantıları olduğu da iddia ediliyor…
Yani Uluçay için gösterilmeyen ve Türk-ABD ilişkilerini tahrip etme pahasına sahip çıkılan İstanbul Başkonsolosluk personeli için gösterilen gayret niye?
Yoksa bu İstanbul Başkonsolosluğu FETÖ lehine faaliyet gösteren bir casusluk merkezine dönüştü de ABD bunu mu ört pas etmeye çalışıyor?