Bu hafta yeni şarkıları yazmayı çok isterdim. Yada Serenay Sarıkaya - Kerem Bursin ilişkisini yazmayı ve ya Yeni İstanbul Havalimanı'nda yaşanan çirkin gayet saygısız olayı. Aslında yazacak konuşacak o kadar çok şeyimiz var ki, kelimeleri toparlayamıyorum. Günlerdir içim acıyor, düşünüyorum, kafa yoruyorum, anlam veremiyorum. Çıkamıyorum işin içinden.
Yaklaşık beş yıldır aktif olarak müzik öğretmenliği yapıyorum. Bu süreçte çocukların büyülü dünyasını kendi hayal dünyam gibi yaşadım. O küçücük çocuklar o kadar temiz, o kadar saf, o kadar güzel varlıklar ki, kendi adıma öğrencilerimin ruhuna nasıl bir dokunuş yapar da onlar için unutulmaz olurum diye her gün daha da çaba harcadım. Ve tamda 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramında o iğrenç haberle sarsıldık. Küçücük 5 yaşında bir kız çocuğu... İnanın bu masumiyete el uzatacak kadar iğrenç insanlara hissettiğim nefret ve kinin tarifi olamaz.
Ben 90’larda akşam ezanına kadar sokakta oyunlar oynayan nesildenim. Karnımız acıktığında herhangi bir komşumuzun ziline basar acıktık derdik. Ya da kapısı açık herhangi bir eve kafamızı uzatır su isterdik. Evimizin altında bakkal Mehmet amca vardı. Bize sakız, şeker verir başımızı okşardı. Hemen yan tarafta mahalle kahvesi vardı. Tanıdık tanımadık bir sürü adam olurdu ama biz elimizi kolumuzu sallayarak girip oralet isterdik kahveci amcalardan. Annelerimiz hiçbir zaman korku yaşamazdı, çocuğumun başına bir şey gelir mi diye düşünmezdi. Belki de o dönemin en büyük korkusu oynarken düşüp bir tarafımızı kırmamızdı. Şarkıları kadar insanlığı da unutulmazmış 90’ların. Ama şimdi yapamıyoruz. Çocuklarımızı güvenip bahçeye, sokağa gönül rahatlığı ile bırakamıyoruz. Bu ilk değil son da olmayacak. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bir an önce bu duruma müdahale etmesi, en ağır cezaların gelmesi için harekete geçmesi gerekiyor. Biz çocuklarımızın saçının teline kıyamıyorken kimse onların dünyasını karartamaz. Ve buradan haykırıyorum lütfen, çocuk susar sen susma!
Sevgi ve insanlıkla kalın!