Emine Erdoğan'ın Türkiye çapında himaye ettiği Sıfır Atık diye bir projeyi duymuşsunuzdur.
Duymayanlar veya duyup da anlamayanlar için özetleyeyim. Çöplerin kaynağında ayrıştırılarak ekonomiye yeniden kazandırılması. Gıda atıklarının kompost gübreye geri dönüştürülebilir çöplerin de kaynağında ayrıştırılarak ilgili tesislere aktarılması sürecinin nihai hedefi atıkların çöp olmadan ortadan kaldırılması. Uygulayan birçok şirket olduğunu biliyorum. Okullara ve evlere de yaygınlaşırsa ülke ekonomisine ciddi bir katkı sağlayacaktır. Hem de nimetleri bize bahşeden Allah’a şükrümüzün bir ifadesi olacaktır. Zira dünyada çöpe atılan gıdalarla yeryüzünde açlık çeken insanların ıstırabı birkaç defa sonlandırılabilir. Kamu spotu yerine geçecek bu bilgilendirmeden sonra esas konuya geçmekte fayda var. Dünyada daha sofralara ulaşmadan çöpe giden sebzeler, meyveler var. Yani pazar tezgahlarına, market raflarına hiç girmeyen. Yanlışla girse bile satın alınmayan. Nedir bunlar? Çirkin sebzeler. Çirkin sebze olur mu diye sormayın. Birçoğumuz gıda alışverişlerinde sebzenin şekil özelliklerine dikkat ederiz. Seçim dediğimiz aslında çirkin olanların ayıklanmasıdır. Zira hangi meyve ve sebzenin daha lezzetli olacağı konusunda öze dair bilgimiz yoktur. Bu nedenle milyonlarca kişiyi açlıktan kurtarabilecek besin maddeleri faydalı olma imkanı tanınmadan sistemin dışına itilir. Ya da en iyimser ihtimalle suyu çıkarılarak veya gübreye dönüştürülerek katma değeri düşük biçimde ekonomiye kazandırılır. İşin sebzelere bakan kısmını aklımızın bir kenarında tutalım. İnsanlara geçelim. İnsanların çirkinlerini zaten biliyoruz diye geçirmeyin aklınızdan. Önce çöpe atılan insanlardan bahsedelim. Sonra çirkinlik mevzusuna geçeriz. Çalışma hayatında tıpkı sofralarda olduğu gibi türlü insan çeşitleri bulunur. İş bitince bunlardan işleri bitmemiş olanlar bir köşeye atılır. İşte bu israftır. Yetişmesi için bir ömür emek verilmiş kişiler ya çöpe atılır ya da bir köşede çürümeye terk edilir. Akıbet aynıdır. İyi de herkese iş yok, böyle bir dünya da yok. Tamam biliyorum. Ama gönüllü çalışmalarla yetenekli insanlardan toplumun istifade etmesi sağlanabilir. Çöp sebzelerden bile gübre çıkarmanın yollarını ararken insanları heba etmeyelim.
Gelelim “çirkin” olarak kabul edilip sistemin içine hiç sokulmayan insanlara… Zaman içinde “çirkin” olarak kabul edilen insanlar farklılık gösterir. 28 Şubat sürecinde başörtülüler “çirkin” olarak kabul edilip hayatın hiçbir alanına kabul edilmiyorlardı. Bunun dışında fiziksel engelleri nedeniyle toplumun ötesinde bekletilen “çirkinler” vardı. Şu anda toplumun karşısındaki çirkinler daha çok mülteciler. Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde göçmen karşıtı hareketler, ister dile getirsinler ister getirmesinler görüntüdeki “çirkinliği” temele alıyorlar. Öteki “çirkindir” veya “çirkin” ötekidir. Kendi özünden, varlığından nefret etmenin, eşitsizliği bir hak olarak görmenin izafi sınırları mutlaklaştırma çabalarının tezahürüdür “çirkine” duyulan öfke. Oysa çirkin olan ne sebzedir ne de insan, sadece değer yargılarımız ve kibrimizdir çirkinleştiren. Yanlış hedefe yönelttiğimiz öfkelerimiz, görmeye tahammül edemediğimiz kardeşlerimizdir. Çirkinlik sadece içimizdedir.