Her an yeni bir oluş yeni bir yaratım içinde olan doğanın dur durağı yokken bu doğanın bir parçası olan insanın durması kıyamettir zaten.
ESAS OLAN ÖĞRETMENDİR
PISA’nın direktörü Andreas Schleicher ‘Türk eğitim sistemi dünyaya uyum sağlayamadı’ diyor. Sonra da ‘Artık herkes bilgiye ulaşıyor ve yeni bir şey öğrenmekten çok öğrenilen şeyin nasıl kullanılacağı, nerede işe yarayacağını bilmektir’ diyor. Hep söyleyegeldiğimiz şeyler. Eğitim sistemimizin topyekun bir seferberliğe ihtiyacı vardır. Bu bugünden yarına olacak bir şey değildir. Öğretmen bir memur kafasıyla değil ideal olarak mesleğini görmeli. Tabi bu arada Scheicher’in dediğine de katılıyorum; öğretmenlik prestijli bir meslek olmalı bu yüzden de ücretleri yüksek olmalı ancak herkes öğretmen olmamalı. Öğretmen olmak için büyük çaba sarf etmeli. Öğretmen çocukların dünyasında yer edinmeli. Anadolu’dan gelen bazı örnek öğretmen çabalarını görünce insanın yüreğine birazcık olsun su serpiliyor. Ümidimiz hepten tükenmiş değil.
ÇALIŞMAK İBADETTİR
Her an yeni bir oluş yeni bir yaratım içinde olan doğanın dur durağı yokken bu doğanın bir parçası olan insanın durması kıyamettir zaten. Hazreti Ömer şöyle demiştir: “Hiç biriniz, Allah’ım bana rızık ver’ diyerek rızık peşinde koşmaktan geri kalmasın. Siz biliyorsunuz ki Allah’u Teala gökten altın ve gümüş yağdırmaz.” Öyleyse İslam üzere doğmuş olanın kesinlikle düşünmesi, üretmesi ve hizmet etmesi esastır. Allah’u Teala rızkını ancak çalışana verir.
Rızkını aramaya çık o seni bulur
İhlas ve sabır ile kazancının peşinde olan kişiyi Allah geri çevirmez. Ama bugün ama yarın; gerçekten hedefine doğru yürüyen kul mutlaka kazanır. Bugün prensip sahibi, çalışkan, vaktinde işine gelen, işini kuralları ile yapan ülkeler hangileri dersem söyleyeceklerinizi hepimiz biliyoruz. Ama Müslüman alemine bakalım durumumuz hiç de Allah’ın istediği gibi değil. Sonuçta Allah zenginliği ve refahı, huzuru çalışana veriyor. “Çalışan demir paslanmazmış”. Paslanmak istemiyorsak eğer; çalışmalıyız. Hamlaşmak bedenen ve ruhen marazayı beraberinde getirir.
İş beğenmemek
Her ayın başında işsizlik oranları açıklanır; nedenleri ve sonuçları tartışılır. Ancak buna rağmen birçok firmanın ara eleman veya birçok sektörde çalışacak işçi bulamadıklarını söylüyorlar. Birçok kişi iş bulamadığından yakınıyor ancak işverenlerde sebat edecek işçi bulamadıklarından hayıflanıyor. Oysa iş varsa çalışanın da olması gerekir. Ancak bizim insanlarımız iş beğenmiyorlar. Bir işe girip orada işi öğrenmek, sabırla ilerlemek gibi niyetleri yok. Kısa zamanda müdür olmak istiyorlar. Oysa dürüst ve namusu ile yapılan işin bereketi olur. Gençlerimizin hedeflerini zirvelere değil önce işi öğrenmeye odaklamak lazım. “Su akar yolunu bulurmuş”. İnsan hizmet aşkıyla işine sarılırsa zaten başarı kaçınılmaz olur. İnsan başardıkça da mutlu olur, huzur bulur.
Yarın ölecekmiş gibi ibadet, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak gerek
İnsan kul olması hasebiyle Allah’a olan ibadet sorumluluğunu yerine getirecek aynı zamanda da, kendine zulmetmeden ibadetin dışında hep çalışacak ve boş durmayacak. Hazreti İsa bir adam görür ve “Sen ne yapıyorsun” der. Adam “İbadet ediyorum” der. Hazreti İsa adama “Senin nafakanı kim sağlıyor?” der... “Kardeşim” diye cevap verir. Bunun üzerine Hazreti İsa “O halde kardeşin senden daha fazla ibadet ediyor” der. Diğer yandan çalışmak da bir çeşit cihattır. Şeytan insana tartı ve ölçü yönünden saldırır. Kulun şeytana uymadan çalışması cihattır ve elbette ibadettir. En büyük mutluluk ve huzur insanın kimseye muhtaç olmamasıdır.
Rızık birdir iki olmaz
Az kazanmak veya çok kazanmaktan daha önemlisi bereketli iç huzuru olan bir rızık teminidir. İslam ahlakı üzerine yaşamak için istemekten kaçınmak lazımdır. Bunun için de çalışmaktan başka bir çare yoktur. Çalışmak sadece ihtiyaç sahipleri için de istenmiş bir şey değildir. Toplumda dengenin sağlanması için herkesin çalışması esastır. Kadın evinde veya doğasına uygun işlerde çalışmalıdır. Kadın doktora, kadın öğretmene, kadın sanatkara ihtiyaç vardır. Ayrıca zenginin de çalışması ve malını paylaşması toplumda kaynaşmayı sağlayan bir unsurdur.
Dertlere en iyi ilaç hizmet etmektir
Günümüzde bütün psikolog, psikiyatr uzmanlarının her türlü rahatsızlıklar veya travmalara en iyi ilacın başkasına hizmet etmek olduğunda hem fikirler. Bu ister bir yerde çalışmak şeklinde olsun isterse bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışmak olsun, mutlaka çalışmanın insanı iyileştirici yönü vardır. Çalışmak sadece bedenen değil, çalıştıkça, paylaştıkça, zihnen, ruhen bütün hücrelerimizle hizmet etmenin ve paylaşmanın hazzını yaşarız.
PENCEREM
Yine takvimden düştü bir yaprak. Sonbaharın son demlerini yaşayarak. Kuru dallar arasında direnen en son yaprak o da düşecek yere toprağa karışarak. Kapıda kış; düşündürüyor insanı. Kış titretecek içimizi soğuk vuracak camlara. İşte geldik gidiyoruz; hayatımız buğulanacak. Buğulu bir cam, parmak ucuyla yazılmış kaderimiz. Bir hüzün var sanki; kalbimiz tertemiz. Sonbahar büsbütün hazan ve sonbaharla kış arası ağlamaklı oluyor insan. Hayal bu kış uykusuna yattığımız zaman; bir daha hiç uyanmamak. Yanan ocak yok, soba yok, mangal yok. Sadece içimizde yanan bir ateş var; koru yok, külü yok... Bir serçe gelir pencerene, karnı aç, kanadı kırık. Hallerden hal beğen; sanki pencerene gelen kırık kanatlı serçesin sen!..
POZİTİF-NEGATİF
Pozitif:
Van’da bir çocuk okuldan arta kalan zamanlarda koyun ve keçilerini otlatarak babasına yardımcı oluyormuş. Haber ajanslarına düşen bir haberde böyle yazıyordu. Eşeğine binerek sürüsünü kontrol eden çocuk dağ bayır demeden hayvanlarının beslenmesini sağlıyor. Doğanın içinde doğal olarak yaşayan bu çocuk ne kadar şanslı olduğunu şehirdeki çocuklara baktığımızda anlayabiliriz. Doğanın zorlukları ve şartları ile mücadele etmesini öğrenerek büyüyen bir çocuk zorluklar karşısında hemen pes etmez, imkansızlıklarla nasıl baş edilmesi gerektiğini öğrenerek yetişir. Eline Çin malı oyuncaklar almaz, saatlerce de sanal bir dünyanın esiri olmaz. Onun oyunu hayatın gerçeğidir. Dolayısıyla da hiperaktivite sorunu yaşamaz sütü keçinin memesinden içer alerjik olmaz, mikrop kapmaz ve yanakları elma gibi al aldır. Bu yüzden de üzerinde marka kıyafet olmasa da o haliyle mutludur.
Negatif:
Şehirde yaşam zordur. Özellikle de çocuklarımıza acırım ben; çünkü doğal olana ulaşmak için doğal olmayan yollardan doğallık satın alırız. Plastik şişeler içinde organik süt.. Marka etiketli pamuk üretimi kıyafet.. Ahşap oyuncak için dükkan dükkan gezip dünya para vermek.. Bir de at binsin doğal yaşamı hissetsin diye onca at kulüplerine onca para akıtılır. Çocuğunuz at binsin enerjisi değişsin, biraz şehrin gürültüsünden kurtulsun diye onlarca kilometre aşıp bir at çiftliğine ulaştığınızda hayal kırıklığına uğrarsınız. Çünkü sizi elinde bir at ile bekleyen bir binici yoktur. Önce randevu almak için ofise gidersiniz. Bir randevu alır ve geleceğiniz güne de nakit olarak 100 TL getirmeniz istenir sizden. Kulüpler de öyle doğal bir ortamdan çok zenginler kulübüne gelmişiniz hissi verir size. Dışarıda son model arabalar, kafede ellerinde sigara tüttüren cafe lattesini yudumlayan insanlar. Doğallık mı dedik! At binmesin çocuk boş verelim. Sokakta oynasın daha iyi onu da bulabilen varsa tabi.
PERİSKOP
Balfour Deklarasyonu’nun 100. Yıldönümü
İngiliz Hükümeti 1917 yılında Filistin topraklarını Siyonist harekete vaat ederek bugün bitmeyen Filistin işgalini başlattı. Filistin topraklarının Yahudilerin ana vatanı olması gerektiğini düşünerek bu deklarasyonu yayımlayan söz konusu hükümetin bu vaadi 1948’de gerçeğe dönüştü. Yaklaşık 700 bin Filistinli öldürülerek topraklarından koparıldı. Londra Merkezli düşünce kuruluşu ‘Filistin’e Geri Dönüş’ merkezi Balfour Deklarasyonu’nun 100. Yılında “Balfour Roud “ isimli kısa film hazırlamış. Filistin’de yaşananları çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Filmde modern bir İngiliz ailesinin kapısı çalınıyor, bir hükümet görevlisi ile birlikte dışarıda bekleyen üstü başı perişan bir aileye bu evi uygun gördüklerini söyleyerek aileyi yaka paça dışarı atıyorlar. Sonrasını filmde ayrıntılarla, etkileyici öğeler kullanılarak sizin başınıza da aynısı gelebilir bir gün kapınız çalınabilir ve siz de yaka paça dışarı atılabilirsiniz duygusu verilerek empati oluşturuluyor. (Arama motorlarından Balfour deklarasyonun 100. Yılı yazarak filme ulaşabilirsiniz)
Her bütçeye göre mücevher
Ana akım bir televizyon kanalında “Her bütçeye göre mücevher!” başlıklı bir haberi görünce ağızım açık kaldı doğrusu. Artık neyin haberini yapacaklarını gerçekten şaşırmış durumda bu kanallar diye düşündüm. Mücevherin her bütçeye göre olma olasılığı nasıl olabilir ki!.. Açlık sınırında olan biri de mi mücevher alacak? İnsanlara neden boşuna umut vaadediliyor ki? Ne gerek var bunlara... Tüketim çılgınlığı değil mi insanlar arasında gelir uçurumu oluşturan!.. Gariban biri de bir anda kulağı sihirli kutuda, umutlanacak sonra gelsin kredi kartına ek borçlar. Haber editörlerinin yazarken halkın sosyal ve psikolojik durumunu düşünerek haber yazmaları gerekir. Bir sorumluluktur haber yazmak. Sadece dikkat çekmek için haber yazılır mı bu şekilde. Çok yazık!..