New York Times, 10 ülkenin büyükelçisinin kriz yaratan açıklamalarının arkasında ABD Başkanı Joe Biden olduğunu yazdı.
New York Times, 10 ülkenin büyükelçisinin kriz yaratan açıklamalarının arkasında ABD Başkanı Joe Biden olduğunu yazdı.
Şaşırtıcı mı?
Elbette değil.
Ne istiyor ABD ve onun arkasına takılan söz konusu 9 ülke?
Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını mı?
Kavala çok masum biri ve haksız yere cezaevinde yatıyorlar da bunlar ona çok üzüldükleri için mi yaptılar bu açıklamayı?
Kavala serbest bırakılsa Türkiye’ye yönelik bu düşmanca yaklaşımlarından vaz mı geçecekler?
Elbette değil.
Dertleri ne Kavala ne de başka biri.
Amaçları Türkiye’yi vurmak.
Türkiye’den ne istiyorlar peki?
Biden, ABD seçimleri öncesinde bunu açık açık dile getirmişti; “Erdoğan’ı devirmek.”
Erdoğan’ı neden devirmek istiyorlar peki?
Kendilerine itiraz etmeyen, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ne kadar zarar verecek olursa olsun ABD’nin her istediğine “Baş üstüne!” diyen bir yönetim istiyorlar.
Bu, yeni öğrenilen bir durum değil.
Son 10-15 yıl içinde ABD ile yaşanan tüm krizlerin, gerilimlerin temel nedeni bu.
FETÖ’ye yaptırtılan darbe girişiminin nedeni de bu.
PKK/PYD’ye verilen desteğin nedeni de bu.
Bu terör örgütüne binlerce TIR dolusu silah verilerek güney sınırlarımızdan Türkiye’nin kuşatılmaya çalışılmasının nedeni de bu.
Yunanistan ile tarihlerinin en büyük savunma anlaşmalarını yaparak ülkemizin batıdan da kuşatılmaya çalışılmasının nedeni de bu.
Amaç Erdoğan’ı devirmek ve Türkiye’de kendi emirlerinde, güdümlerinde kukla bir yönetimi başa getirmek.
Biden, “Erdoğan’ı devireceğiz” diyor.
Onun arkasına takılan bu imzacılar dahil birçok Avrupa ülkesi de aynısını söylüyor.
Bu güçlerin Türkiye’ye karşı kullandıkları terör aparatları PKK ve onun uzantısı HDP, “demokratik muhalefet ile Erdoğan’ı devireceğiz” diyor.
Ve ne yazık ki ABD’nin kuklası olmayı kabul ettiği artık apaçık ortada olan CHP’nin başındaki isim de “Dostlarımızla birlikte Erdoğan’ı devireceğiz” diyor.
Söylem birliği amaçları da apaçık faş ediyor.
Bu, Erdoğan’ın şahsı üzerinden Türkiye’ye karşı açılmış bir savaş.
Türkiye’yi boyunduruk altına almayı hedef edinen bir savaş.
Başında ABD’nin, arkasında söz konusu imzacılar dâhil çok sayıda batılı ülkenin olduğu bir savaş.
FETÖ ve PKK dâhil bilumum terör örgütleriyle onların siyasi uzantılarının aparat olarak kullanıldığı bir savaş.
Erdoğan’ı devirdikleri gün bu savaşı kazanmış olacaklar.
Erdoğan devrildiği gün Türkiye kaybetmiş olacak.
Erdoğan devrildiği, kukla yönetimin başa geldiği gün Türkiye bağımsızlığını yitirmiş olacak.
Dolayısıyla hali hazırda epeyce erkenden içine girmiş olduğumuz seçim süreci, sıradan demokratik bir seçim yarışı değil, Türkiye’nin bağımsızlığının test edildiği bir süreç olacak.
Türkiye’ye karşı bu savaşı yürüten güçler de, onların aparatı terör örgütleri de içerideki kuklalar da artık ayan beyan ortada.
Açık ki seçim gününe kadar, bu savaş sertleşerek sürecek.
Ülkeyi boyundurukları altına almayı amaçlayan bu güçler seçim gününe kadar Türkiye’ye karşı sayısız hamlede bulunacakları aşikâr.
Bu süreçte Türkiye’ye karşı en fazla kullanılacak kartların “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” gibi hepimizin üzerine titrediği değerler ile son 10 yıl içinde atılan adımlarla büyük ölçüde sorun olmaktan çıkarılmış “Kürt meselesi” ile “ekonomi” olacak.
Kürt meselesini sürekli sürekli kanırtarak ve söz konusu değerler üzerinden Türkiye’yi vurmaya çalışacaklar.
Ekonomiyi yıpratmaya yönelik sert hamleler yapacaklar.
Devletin ve hükümetin her bir organının bu hamlelere karşı önleyici tedbirleri almasının zorunluluğu kadar toplumun her bir ferdinin bu süreçte devletinin, ülkesinin ve hükümetinin yanında durması hayati önem arz ediyor.
Belirttiğimiz gibi bu savaş seçim gününe kadar sürecek.
Ve sandıklardan çıkan sonuç kuklacı yapıların hezimete uğradığını gösterdiği an Türkiye bu savaşı kazanmış olacak.
O kuklacılarla birlikte Türkiye’yi boyundurukları altına almaya çalışan ABD ve güdümündeki güçler de kaybetmiş olacak.
Kazanan özgürlükçü, bağımsızlıkçı Türkiye olacak.