Fatih Sultan Mehmed Han, 1432 yılında Edirne'de doğmuştur.

Fatih Sultan Mehmed Han, 1432 yılında Edirne’de doğmuştur. Babası Sultan II. Murad, annesi Hüma Hatundur. Şehzade olarak küçük yaşlardan itibaren büyük bir ihtimamla yetiştirilen Mehmed Han’ın ilk hocası, Molla Yegan’dır. Akabinde Akşemsettin Hz. kendisine hoca olarak tayin edilmiştir. Şehzade Mehmed, devlet tecrübesi kazanması için Manisa sancakbeyi olarak tayin edilmiş ve ağabeyinin vefatı ile de taht yolu da kendisine açılmıştır.

Henüz 12 yaşında iken babasının tahtı bırakması ile Edirne’ye gelerek tahta çıkan II. Mehmed, 1444-1446 yılları arasında 1,5 yıla yakın bir müddet padişahlık yapmıştır. Bu dönemde meydana gelen kritik siyasi ve askeri gelişmeler; Osmanlı devlet adamlarının Sultan II. Murad’ı tekrar tahta davet etmelerine neden olmuştur. Böylece II. Mehmed, yeniden Manisa sancakbeyliğine gönderilmiştir. Sultan II. Mehmed’in tahta çıkışı karışık bir süreç gibi gözükse de; Sultan II. Murad’ın Bizans elindeki Şehzade Orhan’ın herhangi bir harekâtına karşı devletin bekası için oğlunun tahta geçmesini teminat altına almak için böyle bir yolu izlediği ifade edilebilir. Zira kendisi tahta çıktığında gerek amcası Mustafa ve gerekse kardeşi Mustafa’nın isyanı ile bir süre uğraşmak zorunda kalmıştır.

1449 yılında Edirne’de Dulkadıroğlu Süleyman Beyin kızı Sitti Mükrime Hatun ile evlenen II. Mehmed; henüz 19 yaşında olduğu bir sırada 18 Şubat 1451’de, bu sefer babasının vefatı üzerine Edirne’de ikinci defa tahta geçmiştir.

Sultan II. Mehmed, tahta çıktıktan sonra ilk icraat olarak saltanat değişikliğinden istifade ile Alanya’yı işgal eden Karamanoğulları üzerine sefere çıkmıştır. Padişah Karaman seferi için Akşehir’de bulunduğu sırada, Bizans elçileri gelerek ellerinde bulunan Şehzade Orhan’ın tahsisatının yükseltilmesini aksi halde, kendisini serbest bırakma tehdidinde bulunmuşlardır. Bunun üzerine II. Mehmed, Karamanoğlu’na haddini bildirmiş ve Edirne’ye dönerek Bizans meselesine yönelmiştir.

Haddizatında İstanbul’un fethi onun için en önemli ideali idi. Bu bağlamda çalışmalarına başlayan padişah; Orhan için Bizans’a ödenen parayı kesmiştir. Akabinde Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Anadoluhisarı karşısına Boğazkesen hisarının (Rumelihisarı) yaptırmıştır.

Bu hisar, artık II. Mehmed’in İstanbul fethine yöneleceğinin açık bir nişanesiydi. Nitekim İstanbul surlarını yıkacak büyüklükteki topların planını bizzat kendisi hazırlayarak, o zamana kadar yapılan toplardan çok daha büyük toplar döktürmeye başlamıştı. Şâhî denilen bu toplar büyük güller fırlatarak kale surlarını büyük ölçüde tahrip edebilecekti.

Bizans ise bu hazırlıklar karşısında savunma tedbirlerini almaya başlamış ve Papa’dan yardım istemişti. İmparatorun yardım isteğine papa bir filo göndereceğini vaat etmiş ve Cenevizli Jüstinyani’yi 2 kadırga ve yaklaşık 700 asker ile birlikte İstanbul’a göndermişti.

Tüm hazırlıklarını tamamlayarak 1453 yılı Mart ayı sonlarında Edirne’den İstanbul’a yola çıkan Sultan II. Mehmed, 6 Nisan tarihinde büyük İstanbul kuşatmasını başlattı. Bu kapsamda 18 Nisan’da İstanbul adaları fethedildi. 20 Nisan Cuma günü Bizans’a asker, mühimmat ve zahire getiren 3 Ceneviz ve 1 Rum gemisi; Osmanlı donanmasına rağmen Bizans’a ulaştı. Bunun üzerine Sultan II. Mehmed sinirlendi ve Kaptan-ı Derya’yı azletti.

Bu sırada kuşatmanın kaldırılması için gelen Bizans elçilerine, Sultan II. Mehmed’in “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” dediği rivayet edilmektedir.

İstanbul’u almak için her türlü askeri ve stratejik dehasal hamleyi ortaya koyan padişah; bu kapsamda Kasımpaşa sırtlarından Bizans’ın zayıf olduğu Haliç bölgesine donanmayı indirmiştir. Haliç’e çekili zincir nedeniyle kızaklar ile karadan yürütülerek denize indirilen donanma, fethin ilk işareti olacaktı. Nitekim Osmanlı Ordusu, İstanbul üzerine fecri ve büyük hücumlar gerçekleştirmeye başladılar. 26 Mayıs’ta Osmanlı ordugâhına Macar elçilik heyeti geldi. Onlar yeni bir haçlı donanmasının İstanbul’a doğru yola çıktığını ve kuşatma kaldırılmazsa, Macar ordusunun da harekete geçmeye kararlı olduğunu söylediler.

Buna rağmen bu tehditlere aldırış etmeyen ve fethi gerçekleştirmeye azmeden Sultan Mehmed, ordusuna verdiği emirde kuşatmayı yoğunlaştırdı ve nihayet 29 Mayıs sabahı, şehre dört bir taraftan düzenlenen ve üst üste tekrarlanan şiddetli çarpışmaların sonunda, İstanbul’un fethi müyesser oldu. Böylece tarihi süreçte farklı birçok devlet ve güç tarafından muhasara edilen İstanbul, Osmanlı topraklarına katılmış oldu.

Sultan II. Mehmed, İstanbul’un fethiyle birlikte Peygamberimizin, “Kostantiniyye (İstanbul) mutlaka fethedilecektir. Orayı fetheden emir ne güzel emir, o ordu ne güzel ordudur”, müjdesine nail oluyordu.

İstanbul’un fethi ile Osmanlı Devleti, Ortodoks Hristiyanların da koruyucu banisi durumuna gelmişti. Fatih Sultan Mehmed, Ortodoks Kilisesini ihya ederek, Hristiyan tebaasına karşı hoşgörülü olduğunu göstermişti.

İstanbul’u fethederek Anadolu ve Rumeli arasındaki en önemli çıbanbaşı olan Bizans İmparatorluğunu yok eden Sultan II. Mehmed, devletin bütünlüğünü sağlamış ve Fatih unvanı ile Batıda ve Doğuda yeni fetihlere yönelmiştir.

Bu cümleden olarak 1454 yılında Sırbistan seferine çıkan padişah, birçok kaleyi fethetmiş, 1455 yılında Ege’deki önemli adaları Osmanlı mülküne katmıştı.

Karada tek başarı sağlayamadığı kuşatma olan 1456 yılındaki Belgrad muhasarasında yaralanan padişah; fetihlerine Mora yarımadası, Sırbistan’ın diğer bölgeleri ile Arnavutluk istikameti ve Romanya’da devam etmiştir. Yine 1463 yılında Bosna bölgesi fethedilmiştir. Fatih Sultan Mehmed dönemi aslında, yapılan fetihlerle bugünkü Balkanların büyük ölçüde Osmanlı toprağı olduğu bir devir olmuştur. Sultan Mehmed, bölgeye düzenlenen birçok seferde, bizatihi ordusunun başında bulunmuştur.

Fatih, Batıda olduğu kadar devletin doğusunda da özellikle Anadolu’daki birliği sağlamaya yönelik etkili adımlar atmıştır. Bu bağlamda 1461’de Amasra’yı fethetmiş ve İsfendiyaroğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dâhil etmiş; aynı yıl Trabzon Rum İmparatorluğunu da ortadan kaldırmıştır. Yine 1466 yılında Osmanlı Devleti’ne yaklaşık 100 yıldır büyük bir sorun olan Karamanoğulları Beyliği’ni ilhak etmiştir.

1463’te Papa’nın gayreti ile başını Venedik’in çektiği 20’ye yakın Avrupa Devleti’nin birliklerinden oluşturulan Haçlı Ordusu ile 16 yıl devam edecek bir savaş da başlamıştır. Bu savaş bilhassa Osmanlı Donanması’nın büyük bir harp kabiliyeti kazanmasına neden olmuştur.

Yine bu süreçte doğuda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Osmanlı Devleti’ne karşı cephe almıştı. Nitekim Uzun Hasan’ın Osmanlı idaresi altındaki Tokat’a saldırması ve bazı bölgelerde yağma ve tahribatta bulunması üzerine Fatih Sultan Mehmed yeni bir sefere çıkmıştır.

23 Ağustos 1473’te meydana gelen Otlukbeli savaşında Uzun Hasan’ı kesin bir bozguna uğratan Fatih Sultan Mehmed, bir kez daha hem Doğuya hem de Batıya ne kadar güçlü bir hükümdar olduğunu göstermiştir.

Sultan Mehmed, 1475’te ise fetih istikametini kuzeye çevirerek; Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı Donanmasını Kırım bölgesine sevk etmiştir. İlk olarak Kefe ve Azak fethedilmiş; Kırım ise Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir yapı haline getirilmiştir. Yine 1476’da Osmanlı Ordusu, Boğdan voyvodasını cezalandırmak üzere kuzeye harekât icra etmiş ve Hotin önlerine gelerek ilk defa Polonya sınırlarına da girmiştir.

Bu süreçte yıllardır devam eden Osmanlı-Haçlı İttifakı savaşı müddetince birçok Ege Adası ile Arnavutluk sahillerindeki kaleler, Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmiştir. Nihayetinde 25 Ocak 1479 tarihinde Osmanlı-Venedik arasında İstanbul’da bir sulh antlaşması imzalanmıştır.

Osmanlı Ordusu, 1480 yılında ise Rodos üzerine yönelmiş ve kale fethedilmesine ramak kala, Mesih Paşa’nın hatalı hamleleri ile ele geçirilememiştir. Bu süreçte Fatih Sultan Mehmed, bir başka Osmanlı birliğini ise İtalya’nın Otranto bölgesine göndermiş ve burası Gedik Ahmed Paşa tarafından fethedilmiştir.

Doğu ve Batının asırlardır görmediği bir hükümdar olan Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılı Nisan ayında yeni bir sefere çıkmıştır. Sefer yönü net olarak belli değilse de bir kısım tarihçiler; seferin Memlûk Devleti üzerine, bir kısım tarihçiler ise Rodos ve ya Roma üzerine olduğunu belirtmektedirler. Fakat Gebze Ordugâhında padişah rahatsızlanmış ve ordu ilerleyememiştir.

Hünkâr Çayırı mevkiinde hastalığı iyice ilerleyen padişah, 3 Mayıs 1481 tarihinde vefat etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’in eceli ile mi vefat ettiği; yoksa bir Yahudi dönmesi olan hekimi Yakup Paşa tarafından mı zehirlendiği tartışmalı bir husustur. Osmanlı kronikleri, padişahın uzun bir süredir nikris hastalığına tutulduğunu ve ağrılarının artması ile vefat ettiğini belirtmektedirler. Fakat bazı kaynaklardan çıkartılan yorumlar, padişahın zehirlenmese bile yanlış tedavi uygulandığı fikrini de uyandırmaktadır. Esasında bir tarihçi gözüyle bakıldığında Fatih Sultan Mehmed’in zehirlendiğine dair net kanıtlar mevcut değildir. Fakat stratejik bağlamda olaya bakıldığında, Roma’yı direkt hedefine koymuş bir böylesine büyük bir hükümdarın zehirlenmiş olabilme ihtimalini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Sonuç olarak 49 yaşında vefat eden Fatih Sultan Mehmed Han, 30 yıllık hükümdarlığı döneminde Osmanlı sınırlarını kat be kat genişletmiş, İstanbul’u fethederek Batı ve Doğudaki icraatlarıyla aslında Osmanlı Devleti’ni bir imparatorluk haline getirmiştir. İmparatorluk lafzı, Batı’daki “İmperium” yani sömürgeci bağlamında değil; aksine Doğunun ve Batının sahibi, hâkimi bağlamında yani bir bakıma Roma veya Bizans’ın yerine idareyi alan Müslüman ve Türk Devleti’nin olduğunu kuvvetle ifade etmek bakımından kullanılmaktadır.

Avnî mahlası ile şiirler yazan Fatih Sultan Mehmed, başta İstanbul olmak üzere fethettiği birçok yerde imar faaliyetlerinde bulunmuştur. İstanbul’un Müslüman bir şehir haline gelmesi, Fatih’in özel gayretleri ile olmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’da yaptırdığı en önemli 3 eseri, Ayasofya’nın Camiye çevrilmesi, Eyüp Sultan Camisi ve Kabri ile Fatih Camisi ve Külliyesidir. Yine devrin en önemli eğitim kurumu olan Sahn-ı Seman Medreseleri de bu külliyenin parçası olmuştur. Padişah Balkanlarda ve Anadolu’da da birçok cami ve hayır eseri yaptırmıştır. İstanbul’a defnedilen ilk Osmanlı padişahı olan Fatih Sultan Mehmed, Fatih’teki külliyesine defnedilmiştir.

Fatih Sultan Mehmed, Türk tarihinin şüphesiz en büyük birkaç devlet adamından biridir. Askeri, siyasi, idari, diplomatik vb. hemen her alanda bir dahi olan Fatih’in tüm icraatları, dünya tarihçilerinin ve kamuoyunun kendisinden büyük olarak söz etmelerine neden olmuştur.