Bulamayınca aşk kokulu nağmeleri, bir bakıyorum yine Mevlana ile Şems'in yüreğindeki aşk-tan cümleleri dileniyor ve onlardan ilham almaya çalışıyorum.
‘Yapamıyorum, bilmiyorum’ diyerek anlatamadı kadın; yüreğindeki cennetin börtüsünü, böceğini, buz gibi çağlayan nehirlerini, bir dokunuşla her zerresinde boy veren yediverenlerini... Ve ‘yaşanması gerekenleri anlatmaya gerek yok’ derken bile mahcup haliyle suskundu aslında.
Gökyüzünde uçan kuşlar misali hayat rutininde kanat çırparken, bazen her şeyi bir kenara bırakıp özgürce süzülmek istiyorum yüreğimden çıkarıp kanat yaptığım ‘aşk kokulu’ cümlelerle. Daraldığım an gönül kuyuma sarkıttığım kovama ne dolduysa ikram ediyorum ya sizlere, işte bugün de öyle olsun ve bugünün adı ‘ey aşk neredesin’ olsun...
‘Ey aşk;
ben yandımm, tutuştumm, hasretinle küle dönüp savruldumm Sen-i ararken’ demiştim birkaç yazımda. Sonrasında bu cümlemi sıklıkla araya bir yerlere iliştirmeye çalıştım kurumaya yüz tutmuş can pınarlarımıza doping olsun diye. Çünkü hırsların ve egoların himayesinde köleliği tercih eden insanoğlu, yüreğe dokunan duygularını birer birer infaz etmeye başladı! Elde kaldı ‘görüntü var ses yok’ ilişkiler.
Dönüyorum, pervaneler misali dolanıyorum, arıyorum, tarıyorum, bulamıyorum yürek tutuşturan nağmeleri sarf edenleri! Birer ikişer kaybederken ‘Can-a tapan candan neferleri’ daha bir kabuğuna çekilir oldu bir bakışla bile yüreği tutuşanlar!
Bulamayınca aşk kokulu nağmeleri, bir bakıyorum yine Mevlana ile Şems’in yüreğindeki aşk-tan cümleleri dileniyor ve onlardan ilham almaya çalışıyorum. Gözlerinden akan cümlelerle besledikleri yüreklerini ne güzel dayamışlardı Yaradana. Bir bakışla manâdan yana ne varsa şakırdı Mevlâna Şems’e, Şems’te Mevlâna’ya hiç konuşmadan...
Manâdan yana kayıp gitse de pek çok şey insanoğlunun yüreğinden ve avuçlayamasa da hayallerini yine de pes etmeden yudumlamalı her şey onunmuş gibi...
Manâsını kaybeden dünyada insanoğluna düşen yüreğini, hayallerini, azmini ve sevgiyi yaşadıklarını kaybetmemek olmalı. Bulduğunu sımsıkı sarmak olmalı. Emekle dokunmalı. Çünkü ötesi yok bize dair! Hepsi bu.
Evet anlatamadı kadın yüreğindeki cenneti. Cennet anlatılmazdı ki! Hak edilirdi ve yaşanırdı ona göre. Gönül Servet-i yüklü olanlar, pazarcı esnafı gibi her yerde ve herkese aynı çığırtkan cümlelerle seslenmez!
Onlar yüreğinin yükünü, değerini, dengini bilir ve o yükün verdiği olgunlukla akar ‘can’ dediğine. Can dedikçe Can bulur sevdikçe güzelleşenler, yüreğinden beslenenler...
Samimiyetini kaybeden dünyada duygu yoksunu anlık şehveti değil yaprak misali titreten aşk-ı arayanlar; bir bakışla yatağını bulan nehir misali coşkuyla akar mimlendiği gözden en derinlere... Nefesin tene değmesiyle önce titrer her zerre sonra da ısıtıp eritir koca koca buzulları... Dudaklarda eriyen sıcacık mühürlerin kalbe dolmasıyla zamanın durması ve o erimelerin hiç bitmemesi için Kainattaki tüm duaları eder aşk-ı tapanlar...