Eldeki eski malzemeleri kullanıp yeni yolunu bulmuşsun üzerine yumurta kırıp menemen yapıyorsunuz demeyin.
Menemeni hafta sonu yemeyi tercih ederim. Aheste, tadına vararak. Pazartesi biraz hızlı kahvaltı demektir. O nedenle hemen konuya gireyim. Yakın gelecekte teknolojinin vereceği zararları anlatan karanlık senaryoları dizileştiren antoloji tarzı bir yapım var. Her bölüm ayrı bir film gibi ama birbiriyle benzerlikler arz ediyorlar. Black Mirror dizinin adı. İnternette Netflix ismindeki bir video içerik sağlayıcısı marifetiyle tüm dünya ülkelerine dağıtılıyor. Black Mirror, karar ayna yahut siyah ayna demek. Bununla insanın kendini göremeyeceği bir geleceği kastettiklerini düşünebilirsiniz ama yapımcılar bu ismi esiri olduğumuz ekranların açık olmayan halini tanımlamak için kullanmışlar. Cep telefonumuz, bilgisayarımız veya televizyonumuz kapalı durumdayken siyah bir aynaya benziyormuş. Bu karanlık aynı zamanda distopik bir geleceği temsil ediyor. Bizi içine çeken bir kara delik mi desek? Evet, olabilir.
Black Mirror bölümlerinden birinde çok küçüğe indirgenmiş dronelardan söz ediliyordu. Arı büyüklüğünde kendi kendine şarj olabilen ve yapay zeka ile otonom kararlar verebilen, başlangıçta kötü niyetli olmasa da kötü ellere düştüğünde ölümcül hale gelebilecek bir teknolojiden söz ediyordu. Korkutucu olan bu senaryonun hiç de uzakta olmaması. İzlemeyi bitirdiğimizde yaşadığımıza şükreder konuma geldik. Senaryo böyle bir şey, içine çeker ve inandırır.
Dün, gazete sayfalarını karıştırırken Turkcell’in yeni bir ürün ilanıyla karşılaştım. Hiç kullanmayı arzu etmedikleri bir teknoloji geliştirmişler. Dronecell adını verdikleri teknoloji ile afet anlarında gökyüzünde gezen baz istasyonlarıyla iletişim sürekliliği sağlayacaklarmış. İnsanlık adına umut duydum. Black Mirror bölümleri arasında böyle bir senaryo ile karşılaşmadım. Siyah ayna bir anda bembeyaz bir aynaya dönüşebiliyormuş demek ki. Turkcell, farklı şekilde düşünerek teknolojiyi insanlığın hizmetine sunabiliyormuş. Turkcell’in Suriyeli muhacirlerin eğitimi için geliştirdiği günlük hayata dokunan uygulamaları olduğunu biliyorum. Merhaba Umut adındaki bu uygulama bize insani hassasiyetleri teknoloji ile nasıl diri tutabileceğimiz konusunda umut veriyor.
Dronecell benzer şekilde çok farklı servislere ilham verebilir. Lojistik optimizasyonu üzerine çalışan Şikago Üniversitesi’nden Barış Ata, Afrika’nın uzak noktalarında aşı sevkiyatının mimarisini tasarlıyor. İnternette Barış Ata Şikago Üniversitesi diye aratırsanız görürsünüz yaptıklarını. Kızılay 150 yıllık merhamet melcesi olarak dünyanın her yerine ulaşmaya çalışıyor. Kızılay Başkanı Kerem Kınık cumartesi Suriye’deydi pazar günü Filistin. Sonrasında da muhtemelen Yemen.
Acaba diyorum, Kızılay, Turkcell ve Barış Ata bir araya gelerek insan ıstırabını dindirmek için bir girişim başlatabilirler mi? Bu üçlünün bir araya gelmesiyle Türkiye’nin insani gücünün çarpan etkisi o kadar artar ki.
Kurulacak bu girişimin ismi de benden olsun: White Mirror yani Beyaz Ayna. İnsanlığın faydası için bir araya gelirsek gelecek çok da karamsar olmayacak ve ilham veren örneklere her zaman olduğu gibi çok ihtiyacımız var.