"Bu hukuk profesörü ve türevleri yoldan araba geçse Demokles'in kılıcını sallandırırken insanların kendi sağlığıyla ilgili en doğal anayasal hakkını kullanmasına karşı çıkmaktan geri durmuyor."
“Ekranlarımızın vazgeçilmezi” Mehmet Ceyhan yine “bizi bizden fazla düşünen” açıklamalarına devam ederek salgında dördüncü dalganın mümkün olabileceğini söylemiş. Elbette her zaman ki gibi zaten 1,5 senedir evlerine hapsolan ve psikolojisi iyice yorulmuş insanları önce korkutmuş, sonra da çok fazla “telaşlanmamaları” gerektiğini ifade etmiş.
Sadece o değil, asıl iddialar BioNTech’in CEO’su aşı mucidi Uğur Şahin’den. O da dördüncü vakanın olabileceğini iddia ediyor. Çözüm olarak da tüm hekimler aşılamanın toplum bağışıklığını sağlayabileceğini düşünüyor.
Antalya Diplomasi Forumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ise önemli bir gerçeğe işaret ediyor:
“Salgın döneminde yapılan hataların tekrar etmemesi için aşı milliyetçiliğine fırsat verilmemesi önemlidir. Aşı şantaj, baskı veya politika dikte aracı olarak kullanılmamalıdır. Yıl sonundan önce bitirmeyi planladığımız yerli aşı çalışmalarımızı insan odaklı evrensel bir yaklaşımla sürdürüyoruz. Kullanıma hazır hale gelince yerli aşımızı inşallah tüm insanlıkla paylaşacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dikkat çektiği üzere son zamanlarda insanlığa sunulan ve gönüllülük kavramı esas olan aşının zorla dayatılması gerektiğini ifade eden düşünceler iyice çoğaldı. “Ekranlarımızın her konuda vazgeçilmezi” olan bir hukuk profesörünün, “ben olsam zorunlu aşıyı gelir evinde iş yerinde tatbik ederim, yoksa hapis cezasıyla yaptırım uygularım” cümleleri faşizmin nerelere varabileceğini göstermiyor da değil.
Bu hukuk profesörü ve türevleri yoldan araba geçse Demokles’in kılıcını sallandırırken insanların kendi sağlığıyla ilgili en doğal anayasal hakkını kullanmasına karşı çıkmaktan geri durmuyor. Aşıyı olup olmaması insanların hür tercihine bırakılmışken konu yasaklar ve insanlara dayatma olunca “anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz” düşüncesine hemen de nasıl geliyorlar.
Yeri geldiğinde iktidarı “hukuka uymamakla” suçlayanların içinden faşist çıkması sizi şaşırtmasın, zaten yıllardır “özgürlük havariliği” şovları adı altında iyi ekmek yediler. Öyle ya, insanların aşıyla ilgili endişelerini dile getirmesini topyekûn “aşı karşıtı” diye yaftalamak için vasatın altında bir zekâya sahip olmak yeter de artar bile.
Velhasıl, pandeminin en başından bu yana sürekli olarak “ülkeyi bir ay boyunca kapatalım da kapatalım” diye tutturanların, sosyo-ekonomik gerekçelerle buna karşı çıkanları “bilim düşmanı” diye yaftalamasını ne çabuk unuttuk?
Şimdi en büyük kapanmacıların “yasakları” eleştirmesine şahit oluyoruz. Kapanmayı “bilimsel” gerekçelerine canhıraş bir şekilde dayandıranlar, şimdi kapanmaların herhangi bir sonuç vermediğini aynı “bilimsel” gerekçelere dayandırıyorlar.
Farkındayım, bu kadarı da olmaz diyorsunuz…
Tıp okumayanların bırakın konuşmayı, soru sormaya bile hakkı olmadığı bu düzlemde, sorgulayanlar “cahil”, tıp tekelcileriyle aynı düşünenler “bilimin yolundan” giden “çağdaşlar” oldu. Hayat bu ya, maskeyi önce “hastalar taksın” diyorlardı, sonra “herkes taksın” noktasına dönüldü, kapanmayı önce savunup şimdi dönüş yaptılar, aşı politikası olarak da şimdi zorla yapılması gerektiğini savunuyorlar.
“İnsan sağlığı” noktasında kararlarını deneme-yanılma metoduyla “bilimsel” bir şekilde alanlar, azıcık merakını gidermek için sorgulayanları “bilime düşman” göstererek demediğini bırakmıyorlar ya, çok merak ediyorum, tıp bu ruh hallerine nasıl çare bulacak.