Geçen hafta "Geldi mi Milli Ara!" başlıklı yazımda Ulusal Takımımızın evimizde oynayacağı Arnavutluk ve deplasmanda Fransa ile karşılaşması ve Ulusal Takımımızın başına Teknik Direktör olarak geçmesinden beri Şenol Güneş ile ilgili yazdıklarımı tekrar okudum.
Mircea Lucescu’dan görevi devraldığından beri ona olan güvenimden ve onu dile getirmekten hiç vazgeçmemişim. Bir an Dünya Kupası’nda, tarihimize altın harflerle yazılan Dünya üçüncülüğü sırasında yazdıklarımı anımsadım. O süreçte yapılan anlamsız eleştirilere rağmen her zaman ona inandım ve onunla ilgili bu inanç ve güvenimi dile getiren birçok yazı yazmıştım. Şenol Güneş, ülkemizin yetiştirdiği en üst düzey spor adamlarından biridir. Hala ona olan güvenim devam ediyor.
Geçen haftaki karşılaşmalardan sonra yazımı şöyle sonlandırmıştım;
“Bu hafta, 2020 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası H Grubu’nda Cuma ve Pazartesi geceleri iki karşılaşmamız var. Grupta averajla lider durumundayız. Deplasmanda 2-0 yendiğimiz dördüncü sıradaki Arnavutluk’la, kendi sahamızda aynı puanla zirveyi paylaştığımız ve evimizde 2-0 yendiğimiz Fransa ile deplasmanda karşılaşacağız. Maçlar oynanmadan kazanılmıyor ama bu iki karşılaşma gruptaki geleceğimiz açısından çok önemli. Şu ana kadar oldukça iyi giden genç bir Ulusal Takımımız ve bu işi başarabilecek iyi bir teknik direktörümüz var.
Umarım ligimizde yaşananlar, iyi bir yola girmiş olan Ulusal takımımızı etkilemez ve bu iki maçımızdan alnımızın akıyla çıkarız.
Ulusal Takımımıza, Arnavutluk ve Fransa karşılaşmalarında başarılar diliyorum. Başaracaklarına da inanıyorum.”
Çok genç ve futbolda geleceğimizin güvencesi olan bir kuşak yakaladık. Bu arada, bu kuşak için ilk adımı atan ve bazı profesyonelleri kadroya almayarak genç kuşak futbolcularının yer aldığı bir Ulusal Takım kadrosuna dönme cesaretini gösteren, bu takımın temelini oluşturmada cesur davranan Miscea Lucescu’yu da unutmayalım.
Şenol Güneş, o başlangıcın işleyen düzenini bozmadan, üzerine yeni gençleri de ekleyerek, bugün; Avrupa ve Dünya Şampiyonu Fransa ve Avrupa Kupası’nda oynadığı etkin, güzel futboluyla beğeni kazanan, grubumuzda ilk ve tek mağlubiyetimizi aldığımız İzlanda’nın olduğu bu eleme grubununda averajla da olsa lider olabilen bu takımımızı çok da iyi idare ediyor.
Ulusal Takımlarımızda yabancı teknik direktörler tüm iyi niyetlerine rağmen pek de başarılı olamadılar. En önemli nedenlerinden biri, belkide en etkilisi; Türk gençlerinin beslendiği Milliyetçi duygusallık bağlarını tam anlayamamış olmalarıdır. Bizim gençlerimiz çok yetenekliler ama futbolda Milliyetçi duygu yoğunluğunu da yüklenebildiklerinde becerilerini çok daha etkin ve iyi kullanabiliyorlar. İşte, bu takımın temelini atan Lucescu, bu duygu yoğunluğunu tam olarak kuramadığı için sıkıntı yaşamıştı. Şenol Güneş bu genç ekiple çok güzel bir iletişim kurdu. Gençleri iyi kaynaştırdı ve birbirlerini iyice tanıdılar. Son karşılaşmalarında izlediğimiz Ulusal Takımımız artık bir makine düzeninde, elinden geleni sahaya yansıtabiliyorlar. Hocalarını onlara aşıladığı güvenle iyice cesaretlerini arttırdılar ve artık rakibin büyüklüğü, küçüklüğü onları hiç ilgilendirmiyor.
Bu genç Ulusal Takımımız, gruptan tartışmasız, lider olarak çıkması konuşulan Fransa’dan dört puan alarak topladığı 19 puan ve averajla lider durumunda. Grupta,
14 Kasım’da kendi evimizde oynayacağımız İzlanda ve 17 Kasım’da deplasmanda oynayacağımız Andorra karşılaşmalarını bekliyor.
Son iki karşılaşmadan İzlanda ile berabere kalıp deplasmanda Andorraya kaybetsek bile grup ikincisi olarak finallere gitmeyi garantileyeceğiz. Ama ben böyle bir hesaba gerek kalmadan gruptan birinci olarak finallere gideceğimize yürekten inanıyor, Ulusal Takım Teknik Direktörümüz Şenol Güneş’e ve onun genç askerlerine yürekten inanıyorum. Bu genç Ulusal Takımımız finalerde de başarılı bir sonuçla ülkemize dönecektir.
Grubumuzdaki son iki karşılaşmasında Şenol Güneş’in yönetimindeki Ulusal Milli Futbol Takımımız’a sonsuz başarılar diliyorum.