Bir futbol maçında hakem faulü gördüğü halde kart çıkarmaz ve oyunu kesmez.

Bir futbol maçında hakem faulü gördüğü halde kart çıkarmaz ve oyunu kesmez. Hatayı görür ama oyuncunun gayreti ve hedefine bakarak iyi niyet gözetir ve hatayı avantaja bırakır. Oyunu kesmek, her hata sonucunda oyuncuya ihtar vermek o oyunu oynanmaz hale getirir. Kendi doğal akışında hakem dikkatle takip ettiği oyuncuların oyun şeklinden, tekniğinden yorum çıkararak hatalar hakkında anlık kararlar verir. Malum futbolda ani karar vermek gerekir. Düşünmek için pek vakit yoktur. O yüzden hakem tecrübeliyse, oyunu kesmez ve seyri güzel bir oyun ortaya çıkar. Hani derler ya kaybettik ya da berabere kaldık ama futbol adına güzel bir maç oldu. Burada en büyük pay, hakemin oyunun akışındaki rolüdür. Hakem oyunu güzel yönetirse maçın sonu da güzel olur. Her hatayı ve kusurlu hareketi görmek ve müdahale etmek iyi hakemlik değildir. İyi hakemlik, bir anlamda neye müdahale edip etmeyeceğini bilmektir.

Hatalar karşısındaki tavrımız

Hataları hiç affedemeyen katı, hoşgörüden uzak bir insanın hayatı gerçekten çok zordur ve başkalarının hayatını da zorlaştırırlar. Bu insan tipi iş yerinde patron, okulda öğretmen ve evde ebeveyn ise onunla yaşayanlar için hayat azap içindedir. Hataları hoş görmeyen kişi karşısındaki kişiye doğrusunu yapma, hatasını tamir etme imkânı da vermez. İnsan ister istemez hata yapacağım korkusuyla, gerginlikle, istemese de zincirleme hatalar yapmaya başlar, suçluluk kompleksi geliştirir. Bir insanın hayat yolculuğunda hata yapmadan ilerlemesi imkansızdır. Ancak bir yaşa geldikten sonra da hâlâ hata yapıyorsa, bunda ya kasıt aranır ya da psikolojik bozukluk vardır. O yüzden hatalar karşısındaki tavrımız ustaca olmalıdır. Âni tepkiyle; öfkelenerek, umursamaz davranarak da hataları yok saymak doğru değildir. Hatalara mümkün olduğunca tamir edici ve doğru davranışlar geliştirecek şekilde hakemlik etmeliyiz. Aksi takdirde “Doğrucu Davut” olup her harekette hata ve kusur aramak, mümkün olmayan bir mükemmellik peşinde koşmak, ulaşılması imkânsız bir amaç ortaya çıkarır. Bu, kişiyi hem incitici hem de kolay incinen bir hâle sokar.

İncinmemek, incitmemek ama nasıl!

Birlikte yola çıktığımız ve güvendiğimiz insanların aslında hiç de sandığımız gibi olmadığının işaretlerini zaman zaman alırız. Ancak yüce gönüllü insanlar buna bir naz, cilve bâbından bakarak karşı tarafa fırsat vermeyi seçerler. Kimisi bunu anlar, kimisi de anlamaz. Anlamayanlar üstelik daha da azıtarak kul hakkına varacak kadar insanı incitirler. İşte asıl hakemlik burada devreye girer. Avantaja bırakılarak bu günlere gelinmiş bir ilişkide hakem olan kişi görevini yapmamış ve tam zamanında müdahale etmemişse adalet çizgisi çiğnenmiş demektir. Özellikle grup içindeki davranış modellerinde lider konumunda olan kişi diğerlerin hak ve hukuklarını çiğnetmemelidir. Çünkü bilgece davranıp kendisine yapılanları sineye çeken kişi de zamanı gelince yumuşak tokadını vurmak zorunda kalacaktır.

Toplum kendi eli yüzünün ve elbisesinin kirine bakmaksızın önderindeki ve lideri konumundaki kişinin üzerindeki küçük bir lekeyi ve kiri dağ görür. Yeri gelir sıradan bir ahali kılıcıyla başındaki halifesini hizaya getirir. Bizim kültürümüzün temeli inancımıza bağlıdır. Hoşgörü vardır ama hoşgörünün de bir sınırı vardır. O da adalet, ahlak ve vicdandır vesselâm.

KISA BİR ARA

Sevgili okurlarımız dört yılı aşkın bir süredir birlikteyiz. Sizlerden dört haftalığına izin isteyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum. Temmuz ayında biraz dinlenmek ve ailemle vakit geçirmek için İstanbul dışında olacağım ve belki de hayatımda ilk defa çalışmadan bir ay geçireceğim. Hepimiz mart ayından beri çok yorulduk, üzüldük, endişelendik ve ister istemez hala belirsizliğini koruyan bu salgından dolayı nefessiz kaldık. Ağustosun ilk perşembesi Buluşma Noktası gününde küçük değişikliklerle birlikte yeniden bir arada olmak üzere şimdilik hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

GÜVERCİNLER YORULMADI

Ne çocuklar koşmaktan yoruldu ne güvercinler uçmaktan. Taş kesildi kalpler taş atan çocuklara yine de umutsuzluğu bilmedi yürekler. Öyle bir belde ki ne toprak filiz vermekten yerindi ne de düşman, öldürmekten yetindi. Kanatlandı bir bir şehadet yurduna Müslümanlar. Biz içimizde ve dışımızda; onu bunu tefrik ederken unuttuk tevhidi. Bir olacaktık; kardeşlikte ayrı gayrı olmayacaktık. Çocuk koşar tozu dumana katar, bizim derdimiz tefrikte insan boğazlamak. Hemhal olamadan şu dünyadan gidene yazıklar olacak. Bilinsin ki güvercinler barış dallarını uçurmaktan vazgeçmeyecek. Allah diye diye, döne döne tavaf edecek bu kutsal beldeyi, ta ki İslam’ın nuru tamamlana dek.

YÜZÜME BAK

İletişimin en etkili şekli yüz yüze olanıdır. Telefonla, internetle veya mektup ve diğer iletişim araçları ile olan iletişimin sıkıntıları, çekinceleri çoktur. Ancak en sağlıklı iletişim şekli, iki insanın veya insanların bir araya geldikleri zaman yapılanıdır. Bu halde olunca da bütün bedeni ve yüzü muhatabına dönük olmalıdır. Eğer bir soru soruyor ve o kişi yüzünüze doğrudan bakmadan gözlerini kaçırarak cevaplıyorsa ortada bir sıkıntı var demektir. İletişimde bir kopukluk, yalan, yanlış giden şeyler vardır. Cevaplayan kişi mutlaka doğrudan yüzünüze hatta kendinden emin gözlerinize bakmalıdır. Gözlerini kaçırmaya çalışmak saklanan bir şeyin açığa çıkmasından korkmak demektir. O yüzden iş yeri gibi ortamlarda güven vermek, ekip çalışmasının en önemli unsurudur. Kişi kendini bu ekip içinde güvensiz hissediyorsa aldığı cevaplarla beden dilinin uyumundaki eksiklikten kaynaklanan problemler dolayısıyladır. Bu uzun süre böyle gidiyorsa, yani aynı kişi aynı soruya aynı şekilde cevap alıyorsa o kişi hakkında bir üst makamı uyarmak gerekecektir.

ARTI EKSİ

Artı

Bir iyilik hikayesi

Biri geldi bir torba bayat ekmeği çöp konteynerinin yanındaki çiviye asıverdi. Belki biri alır dedi. Oysa onun asılacak yeri orası değildi. Bir torba bayat ekmeğin asılacak yeri daha ilerisiydi. Biraz sonra yine başka biri elinde bir plastik şişe su ve bir kap ile geldi. Torbayı alıp ağacın dibinde bayat ekmeği suyla ıslatıverdi. Sabah hayvanlar yesin, içsin dedi. Bu bir iyilik hikayesiydi.

Eksi

Travmatik yürüyüşleri paylaşmayım

Londra’da bir yürüyüşlerine denk gelmiştim adını bile ağızıma almak istemediğim bu gruba. Üstelik çocuklarımla birlikteydik. Oradan nasıl uzaklaştığımızı hatırlamıyorum bile. Bir an önce çocuklarım bu travmatik görüntülerle yüzleşmesinler diye ara sokaklara daldık gittik. Bu bir projedir. Hedef çocuklarımız ve nesillerimizdir. Sivil toplum, demokrasi, özgürlük adı altında örgütleniyorlar. Reklamlarla, markalarla ilerliyorlar. Sosyal medyada çok geniş bir şekilde örgütleniyorlar. Sosyal medya kullanıcıları ve bu oluşuma karşı olanlardan bir ricam ve uyarım olacaktır. Onların çekip yayımladıkları, dolaşıma soktukları fotoğrafları, videoları lütfen paylaşmayın. Bizim adımıza olumsuz olan bu görüntüler onlar adına bir başarıdır. Artık terör bu şekilde içimize giriyor. Silahların namluları bu şekilde beyinler uyuşturularak nesillerin kafası karıştırılıyor. Çevrenizde genç yaşlardan tanıdığınız varsa ve es kaza bu tercihleri eleştirdiyseniz. Genç nesiller tarafından cinsiyetçi olmakla suçlanabilirsiniz. Düşünebiliyor musunuz? Çok uyanık olmak zorundayız.

DEĞİŞİM

Bağdat caddesinin genel silueti değişmiş durumda. Üç, beş katlı binaların yerine on, on beş hatta yirmi, yirmi beş katlı binalar dizi dizi yerlerini almış. Böyle olunca zaten dar olan sokaklara güneş ışığı girmesi nerdeyse imkânsız. Kıyıdan, köşeden bazı odalar güneş ışığı alabiliyorsa şanslı sayılacak daireler. Büyük ihtimalle güneş ışığı alan daireler daha farklı fiyata satılıyordur. Bağdat caddesindeki bu değişim benim pek hoşuma gitmiyor ancak yeni nesil bu tür bir yapılaşmaya doğacağı için onlara normal gelecektir. Değişim böyle bir şeydir. Geçmiş nesil yeniye alışamaz, eskiyi arar ama yeni nesil de eskiden bihaber olduğu için yeni nesli anlayamaz.