Yenilenmenin ve çürümenin değişimini kabul edemeyenlere, kullanma kılavuzu yazmış Ahmet Bayraktar. POST YAYIN ise isabetli bir hareketle kitabı basmış. ATEİZMUS kelimesindeki keyifli ironi ve kurmaca üzerine bir de karikatür çizgili kapak eklenince; "Fıkhi soru/cevap" denildiğinde aklımıza gelen saçmalığa, yeni bir üslupla yaklaşıldığını ve çare sunulduğunu anlıyoruz.
Gölgesi dert olanlara mavi aralık zorlanmış!
“Yolda olmak” farkındalığında gölgesiyle barışanlarca, kavgası devam edenlere vermek için, gülümseten reçeteler yazılmış!
***
Önce, Kuran Nedir; Türkiye Ateizmi; Din Nedir? Kısmı ile akletmeyi dışlayan ve 16. Yüzyıldan bu yana Anadolu’da da şiddeti artarak süregelen cenahı eline alır. Bedevi geleneğinin ve erkek egemen anlayışın işine gelen; erkek çoğunluktan oluşan ulema tarafından, din, benimsenen şeyin ne olduğuna ve ne olmadığına değinir. Bunu yaparken çuvaldızı kendine batıran Ahmet Bayraktar oldukça etik bir giriş yapar; “Düşünmenin yükünü zihinden atıp tamamen taklit ederek bedava din yaşama derdindeki bu akım…” demiş, “Ateizm’in meşrutiyet kapısıdır!”
***
Kafası karışık olmak, “entel” olmak, “aydın” görünmek, “sol olmak” adına saçmalamanın ötesinde bir donanımla soran ateisti Kuran’a Kuran içinden bakma paradigması tatmin etmez. Fikri tutarlılık takibi yapabilme yetisine ermiş birey, ateist ise varlık felsefesinde debelenir. Kuran’dan dert edinmek daha deist bir geçişe karşılık gelir. Bu yüzden Ateizmus ismi, ironisi ile ateist olmak için de yeterli ruhsatı edinememiş, sözde çağdaşlıkların içine dini sığdıramayanların evrenini toparlamış.
Ateizmus sormuş Bayraktar söylemiş;
- Kuran köleliği yasaklasa sevgili okur, kapitalist baban asgari ücrete işçi çalıştıramazdı, sosyetik anan eve temizliğe kadın alamazdı, ille de kırbaç çöl ve siyahi köleler gözünün önüne getirme demiş.
- Dünya düz demiyor kitap, hem zaten düzlüğünü değil manasını öğren istiyor demiş.
- Kuran’ın ayetle aklına güvendiği insan; orucun derdini anlarsa, kutupta değil uzayda da oruç tutmanın yolunu edinir demiş.
- Aksini hiç düşünmedim ama ehlinden duymayı sevdim; “akıl müdahale edebildiğinde kalp akletmiş olur” demiş. Bir de güzel temel atmış altına.
- Kadına “iffetli olun” diyen fuhuş toplumuna inmiş ayetleri, üzerine, ailesine ve ülkesine alınıp sorusu olanları da sorularının gereksizliği miktarından fazlaca cevaplamış. Hem kadın değil insan iffetli olur madem çift yaratıldı dimi?
- Kuran’ın evrenselliğini irdelerken insanın olduğu her yerde her dert tekrar edebilir oluşunu baz almış. Ve tabii tıpkı dünyayı ikiye bölüp oturamayan Habil- Kabil arasına dökülen kan gibi, elmadan ilk ısırık gibi, değişmeyen insan doğasını…
- “Nasıl yani şimdi ben kendi evlatlığımın hanımı ile evlenebilir miyim” “yahu ille evleneceksin diye bir kural yok. Benim hanımımla da evlenebilirsin. Evlenmek için onu mu arıyorsun” gibi kurmaca diyaloglar ile ruhsatları bütün bilinç seviyelerine algılatmış.
- Gösterdiğimiz “resul” hürmetini dahi kaldıramayıp, “Peygamber insandı tapılmaz” diyenle; “peygamber evinden misafir kovdu” diye eleştirenlerin tutarsızlığına dahi saygı gösterip, meslek ahlakından mülhem anlatmış, anlamlandırmış. Bu tutarsızlıkta çokça soruya aynı etik ile yaklaşmış Bayraktar.
- Cinleri görülmeyen her şey ile yorumu; Kuran’da anlatım bozukluğu olmadığı; ganimetin helal, hırsızlığın haram olduğu; Nisa11/12 matematiğinin mantığı; boşanma; Nuh’un Gemisi; “nesih”; bakteriler; aşk…
Sabrına minnettar olmamak elde değil.
Çünkü “yakın zamana dek hurafelerden bıkanların başı çektiği bu akım artık içinde inanç unsurlarını barındırmakta ve tıpkı diğer dinler gibi müntesiplerine kurtuluş vaat etmektedir” diyor.
Bu yeni nesil söylenceler soru ve sorunlarından da anlaşıldığı üzere metodolojik olarak son derece hatalı ve buhranlıdır. İlahiyat/sosyoloji/psikoloji ile cem-i cümle masaya koyulmalıdır. Bayraktar tarafından kendilerine verilen, sosyal bilimler retoriğince mantığa en uygun cevap ise; “Bu bizim iç meselemiz” olmuş. Nezaket etmiş bir bir cevaplamış ama bir ateistin Kuran/sünnet ile ilgili tüm sorularına verilebilecek yegane cevap budur.
*****
Aslında hikaye tanıdık;
Egzotizm gibi inançlara Orta Çağ’ın kilisesinden kaçarken tutulan Avrupalı…
Geri dönüp paganizmde debelenen düşünce!
“İmanını kaybeden çağın dini Hümanizm”
Marksizm’den egzistansiyalizme kadar Avrupa’nın tüm düşünce yollarının kabesi belirsizlikler…
Kutsal dinlerin çürümesinden kaçarken, kimliksiz izmlere secde ediş…
Hiziplerle yönetilen coğrafyalarda yorulanlara icat edilen yeni dinler…
Mavlana’ya, Yunus’a bile yakıştırılan sözde İslam ötesi elbiseler!
Romantik ve masum algı operasyonlarında birbirinden cinnet ve gaflet dikteler!
Bize yeni ulaşsa da; hikaye eski…
Hem hak inancı çürütürken yolda kazananlarla; hem çürüğünden pay edinip yenisini yaratanlarla savaşan Bayraktar gibi kalemler lazım.
Hümanizm için; “Dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünü örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesi” der Kemal Tahir. İşte bize bu okumaları, gelenek ve kutsallarımızı ithal edilmiş düşüncelere ihtiyaç duymadan en saf hali ile sunuyor ve insan odağında buluşturuyor yazar.
Her yol insana çıkıyor!
Her cevap ahlaka!
Taraf edinme değil hak seyrinde…
Yeni bir düşünce değil düşünce mektebi inşa etme derdinde!
Öğreniyor/öğretiyor.
Çünkü Toffler’in dediği gibi; "21. Yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştirmeyenler ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır."