Önceki gün bir yazı çalışırken, aşağıda özetleyeceğim, güzel bir gelenek gözüme çarptı. Çocukluğumda, bazı hocalarımız anlatmıştı bu harika davranışı. Yeniden karşılaşınca paylaşmak istedim.
Bahsettiğim uygulama şöyle…
Her vakit namazını camide kılan bir kişi, bir-iki namaza peş peşe gelmediği zaman, cami cemaatinden üç-beş kişi bir araya gelerek, namaza gelmeyen komşularını, “Arkadaşımıza acaba ne oldu, hasta mı oldu, bir derdi mi var?” diyerek evine veya işyerine ziyarete giderlermiş. Ne hoş bir komşuluk, değil mi?
Bu zarif uygulamanın kaynağında sevgili peygamberimiz var. Kitaplarda yazıldığına göre, İslam Peygamberi Hazreti Muhammed Aleyhisselam, Müslümanların mescide devam etmelerini önemser, namazları birlikte kılmaları yönünde arkadaşlarına telkinde bulunurdu. Zaten, peygamberin arkasında namaz kılmak onlar için önemliydi, herkese nasip olmayacak bir imkândı. Peygamber efendimiz, namazlarının çoğunu veya hepsini mescitte kılanlardan birisini, mescitte namazda göremediği zaman, durumunu sorar, gelemeyişinin sebebini araştırırdı. Bir hastalığı veya bir sorunu nedeniyle gelmediğini öğrendiğinde, o kişiyi evinde ziyaret ederek hâl ve hatırını sorar, yardımcı olmaya çalışırdı.
Peygamberimizin, bu latif ve diğergamlık örneği davranışı, sonraki asırlarda, bazı memleketlerde devam ettirilerek geleneğe dönüştürülmüş. Böylece, sürekli aynı camide cemaatle namaz kılan birisi, camiye gelmediği zaman, camidekiler "Acaba komşumuza ne oldu, hasta mı oldu, bir sıkıntısı mı var?" diye o kişinin evine topluca ziyarete gidermiş.
“Nerde o eski dostluklar!” dediğinizi hissediyorum. Hemen öyle hayıflanmayın, bu güzel dostluk örneğinin, azalsa da, tamamen unutulduğunu sanmayın. Bu durumu paylaştığım bir dijital medya grubunda bulunan bazı hocalarımız bakın neler yazdılar.
“Aynı hassasiyetle olmasa da kısmen devam ediyor. Bir cami imam hatibi olarak cemaatimle birlikte bu güzelliğin kaybolmamasına özen gösteriyorum. Bu şekilde yapan imam arkadaşlarımın olduğunu da biliyorum.” (Mehmet Keskin, İmam, İstanbul)
“Ben, bunu ilk görev yaptığım köyde uyguladım, güzel sonuçlar elde ettim. Görev yaptığım camilerde halen uygulamaya gayret ediyorum. Boyabat İmam-Hatip Lisesinde okurken Yakup Öztürk hocamız (şu an Nevşehir il müftüsü) tavsiye etmişti.” (Osman Gülşen, İmam, Almanya)
“Babamın bir sabah namazında camiye gidememesinden dolayı, camii çıkışı cemaat hep birlikte, hasta olup olmadığını, hayatta olup olmadığını öğrenmeye eve gelmişlerdi. Vefat eden rahmetli babam, bunu hep anlatırdı.” (Ahmet Ağırakça, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü)
Sanıyorum şu soruyu cevap aramamız gerekir: Salih amel, güzel gelenek, ma’ruf bir iş olarak, toplumların amelleri arasında yer alan hâllerin zaman, mekân ve coğrafyaya göre kendini yeniden üretmesini nasıl sağlayabiliriz? Bir iyiliğin şekil olarak aynen korunması değil derdim, bu mümkün olmayabilir… Ruh olarak devamını ve şartlara uygun olacak şekilde kendini yeniden ortaya koymasını… Bir inanç, kültür, medeniyet asırdan asra, coğrafyadan coğrafyaya, kuşaktan kuşağa kendini böyle taşıyabilir, var edebilir, yenileyebilir çünkü.
Örneğimizi cami cemaatinden verdim ama bahsettiğim durum her yerdeki dostluk, arkadaşlık, komşuluk, akrabalık için geçerlidir. Üstelik bir mekânda gelişen kültür, hayatın her alanına yayılma gücüne sahiptir.
Dostluklarınız daim olsun.