Benim iPhone telefonlara bakış açım belli.
Benim iPhone telefonlara bakış açım belli. “Alayım mı” diyene “alma”, alana da “güle güle kullan” derim. Teorik olarak eleştiriyi kabul eden, basın özgürlüğüne değer veren hiç kimseyi rahatsız etmemesi gerek bir durumdur bu.
Bugüne kadar bu tutumumu asla gizlemedim, saklamadım; eğip, bükmeye, birilerine şirin göstermeye çalışmadım. Apple Türkiye’yi yönetmeye çalışanlarla yaptığım ilk ve son toplantıda da bunu olanca yalınlığıyla anlattım. Benim bu tavrımın yakın zamanda değişme ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu, (Hardware Plus dergisi gibi) yönettiğim veya (YeniBirlik gazetesi gibi) bir parçası olduğum yayınlarınsa, Apple ürünlerine o yayının konsepti neyi gerektiriyorsa ona göre yaklaştığını söyledim. Zaten bugüne kadar da bu gerçeğin aksi hiçbir yayının içinde olmadım; Apple ürünlerinin her platformda o platformun gerektirdiği şekilde ele alınmasını sağlamaya çalıştım.
Doğası gereği Apple bu tarz davranışları sindirebilecek, normal karşılayabilecek bir şirket değil. Türkiye’deki Jobs’a tapanlar için de durumun farklı olması tabii ki mümkün değil.
Şimdi ülkemizde 8. iPhone günleri başlamak üzere. Ama Apple Türkiye, “sözleşmeli yayıncılarını” ilk önce yeni Apple Watch ile iPhone 8’e hazırlıyor.
Bu hafta Apple Türkiye’nin bulunduğu Levent 199 isimli plazanın 22. ve 23. katından binanın önünde toplaşan Türkiye “teknoloji basınına” (mesir macunu edasıyla) “hak ettikleri” Apple Watch’lar dağıtılacak.
Ardından da Apple Türkiye yöneticileri başta son kullanıcılar olmak üzere tüm dünyaya yukarıdan baktıkları ofislerinden, kendi paylarına düşen Apple Watch’larla evlerine doğru koşturan “yayıncıları” büyük bir keyifle izleyecekler. Böylece üzerlerine düşen bir görevi daha başarıyla tamamlamış olmanın yaşattığı iç huzurla günlerine devam edebilecekler.
Şaka bir yana Apple’ın Türkiye’deki avanta, pardon inceleme ürünü Apple Watch dağıtımı bu hafta başlıyor. Bu da demektir ki önümüzdeki 15 – 20 gün boyunca birçok farklı mecrada Apple Watch’un “mucize bir bitki” olduğuyla ilgili haberler izleyeceksiniz, yazılar okuyacaksınız. YouTube ve benzeri platformlarda Apple kol saati ile ilgili çekilen “inceleme” videoları da izleyeceksiniz. Bu arada topluma “yön veren” birçok tanınmış medya figürünün de bir anda ikinci nesil Apple kol saatlerini bırakıp üçüncü nesil Apple kol saatleri takmaya başladığını göreceksiniz.
Tabii ki Apple tarafından kol saati verilen yayıncıların bazıları ürünün eksiklerinden de bahsedecek. Mesela saat kayışlarının daha renkli olmasını beklediklerini söyleyecekler. “O kadar hafif ki kolumda olduğunu unutup yanımdakine saati soruyorum” diyen de çıkacak.
Ama hiç kimse ürünün pahalı olduğunu, çoğu ihtiyacı karşılamadığını, bir önceki nesle göre yeterince geliştirilmediğini söylemeyecek.
Ambalaja bakıp ürünü övenler Apple’ın gözünde “değerli basın emekçileri” olarak rütbelendirilecekler. Sonraki Amerika gezilerine, pardon ürün lansmanlarına davet edilecekler. Hatta general rütbesine erişenlere laptop filan da hediye edilecek. General rütbesine kısa zamanda erişebilecek potansiyele sahip olanların işlerini ne kadar iyi yaptıkları konuşulacak ki yakın zamanda bu sadık Apple “iş ortakları” çalıştıkları şirketlerde terfi alsınlar. Apple’ın bu “yayıncıları” desteklediği bilinsin ki yöneticileri de bundan gurur duysunlar.
Ya “Apple pahalı” diyen?
Arada sırada bu şablona uymayan, ununu elemiş eleğini asmış gazeteciler de çıkacaktır tabii. O zaman hemen ağızdan ağıza bir itibarsızlaştırma çalışması başlatılabilir. Mesela Apple’a en bağlı ve sadakatinden şüphe edilmeyen bir “yayıncıya” sadece en değerli teknoloji editörlerinin Amerika’ya götürüldüğü, gidemeyenlerinse negatif yorum yaptığı çıtlatılır. “Herkes senin kadar başarılı değil” veya “YouTube’da senin kadar sevilmiyor” denilerek Apple ürünlerini beğenmediğini açık açık söylemeye cüret eden gazeteciye karşı bir platform oluşmasına da ön ayak olunabilir.
Sonuç olarak “yayıncı” dediğin de haddini bilmeli ve insanların iPhone satın almalarını engelleyecek yorumlarda bulunmamalı. Dünyanın en değerli şirketinin yeni telefonunun beklenen heyecanı yaratamadığını söyleyerek müşterilerin kafasını bulandırmaya kimsenin hakkı yok, değil mi?
Bunu yapmaması için telkin edilemeyen laftan anlamayan gazeteciyi de Levent 199 isimli plazaya çağırmazlar, olur biter.
Sonuç olarak yılda iki bedava telefon, bir kol saati ve en az bir laptop ile yola gelmeyen gazeteciye başka ne yapılabilir ki?
Apple markasına “duygusal” anlamda bağımlı olan bazı “yayıncılar” kısa bir süre sonra elma logolu ürünleri satıyor da olabilir. Olsun iki telefondan birini satsın. Diğerini kullanmaya ve Android cep telefonları hakkında konuşurken bile ellerinden iPhone’u bırakmamaya devam etsinler yeter.
Sonuç olarak eldeki ürün rekabetçi olmasa bile pazarlama Apple’ın yaptığı en iyi şeydir ve herkes en iyi yaptığı işi yapmaya devam etmelidir.