İnsan diyorum, işte insan düşünmeden edemiyor.

Varlık nedenlerimi düşünüyorum. Ailemi, çevremi, insanları, varlıkları, yaratılmış olan her şeyi düşünüyorum. Gözümün gördüğü ve görmediği, aklımın aldığı ve almadığı hususları da düşünüyorum. Geceyi gündüzü, yağmuru güneşi, ayı yıldızları, denizleri dağları, ovaları vadileri, mevsimlerin geçiş törenlerini de düşünüyorum. Bunlar ve bunların dışında ne varsa her bir ayrıntıyı, her bir hususu, her alanda kendini bana hissettirdiklerini, acıları tatlıları, soğukları sıcakları, açları tokları, savaşları barışları düşünmeden edemiyorum.

İnsan diyorum, işte insan düşünmeden edemiyor. Neler yapıyorsa, nelerle uğraşıyorsa, hangi eylemlerin sahibiyse, her bir eylemin getirdiği, taşıdığı, hissettirdiği, yüklediği sorumluluklarla birlikte tefekkür faslı her diam açık duruyor. Uykudayken uyanıkken, yürürken otururken, ağlarken gülerken, sevinçliyken hüzünlüyken, akıl dur durak tanımadan saatin tik takları gibi işlemeyi sürdürüyor. Akıl sahibi olmakla ne büyük teşekkürün tefekküre dönüşmesini hak ediyoruz. Akıl sahibi olmakla; ibret almak, idrak etmek, tedbirli olmak, tefekküre dalmak, teşekkür etmek, imar etmek, inşa etmek, şükretmek, hamt etmek, boyun eğmek, teslim olmak, başkaldırmak gibi melekelerde avuçlarımıza bırakılmış oluyor. Akıl sahibi insan asla ve ama asla kazanımlarını yani elindekileri kaybetmek istemez. Oysa her şeyin sahibi olan Allah’tır. Veren odur, yaşatan odur, doyuran, gezdiren, bir arada buluşturan, tanıştıran odur.

İşte insan; etle kemiğin, ruhla bedenin, akılla gönlün, hisle sevginin birbirine kenetlendiği yapıya işaret ediyor. Öylesine yüklü, yükümlü, sorgulu, sorumlu bir varlık ki âlemin müşahidi, kendisinin şahididir. Şahitlik ettiği her olay, görüp tanık olduğu yeryüzü, gökyüzü, cemiyetin varlık sebebi içindeki akışı, dünyanın devriâlem işleyişiyle bir dönme dolap hikâyesini andıran inişler ve çıkışlar manzumesindeki ahenk, estetik gerçeklik, gökkuşağının çekici iklimindeki şualarla göz kamaştıran varlık nedeni ve yansıyan yağmurun, şimşeğin ürkütücü kırbacıyla hiçleşen, ürken, korkan bir varlıktır insan. Bütün buna rağmen inkâr eden, kötülükler yapan, nankörlük eden, çelme takan, ihanet eden, türlü türlü oyunlar kurarak mazlumları öldüren de insandır. İnsan hiç düşünmez mi? Vatandır içinde huzurla yaşadığımız, ibadetlerimizi yaptığımız, kardeşliğimizi sıklaştırdığımız. Kadrini bilmez isek ihanetin, ihanetçilerin kırbacı ölüm kusar. Darağaçları kurdurur. Kuranı yasaklar, ibadetlerimize engel olur. Tesettürümüze karışırlar. Ayasofya’yı kapatırlar. Helal kaybolur, haram ortalığı istila eder. Buna rıza gösterilemez. Akıl sahibi Müminler ve Müslümanlar topluluğu böylesi bir ihanete rıza göstermezler. Asla fitnecilerin fitnesine aldanmazlar. Mümin uyanık insandır. Kardeşini, kardeşliğini, Kuran ve Sünnet çizgisini, Kuran ve Ehli Beyt anlayışını asla münafıklara, müşriklerin kurduğu oyunlara düşürmez. Asla Siyonistlerin oyuncağı olmaz.

Bütün boyutlarıyla insan, tepeden tırnağa kadar güçlü, muktedir, hırçın ve ihtiraslı, bir o kadar da naif, kırılgan, duygusal, nazik ve hassas bir yapının tezahür elbisesiyle yeryüzünü bir bahar iklimi gibi süsler, süslemelidir. “Bütün müminler kardeştir” buyruldu. Bu kardeşlik vatanla, bayrakla, dil ile din ile sancaklaşmıştır. Lakin öylesine dünyaya bağlıdır ki, her şeyin kendi kontrolünde olmasını arzu edecek düzeyde güçlü olduğunu, sahibi bulunduğunu düşünürken, ayağına bir diken batsa, bir arı ısırsa, başına bir taş dokunsa, tökezleyip düşse, soğuktan üşüyüp hasta olsa mevcut olan hiçbir şeyin, varlığın, zenginliğin kıymeti yoktur. Bir derde düştüğünde derman arar. Her şeyin kendisine ait olduğunu düşünecek, iddia edecek, bağırıp çağıracak, vurup öldürecek kadar ihtiraslı ve bir o kadarda yetersiz, sefil, muhtaç, kimsesiz yarasına merhem olacağını bilse her şeyini verecek, terk edecek kadar acziyetin ta kendisidir insan. Bu varlık ve yokluk arasındaki denge İman selametiyle adaleti tesis etmektir. Ana yurdumuz, Anadolu’nun sınırsız ülküsünü ülkü olarak benimsemek boynumuzun borcudur. Mazlum coğrafyanın umududur Anadolu’muz. Anadolu insanı feraset sahibidir. İman gözüyle bakar eşyaya, tabiata, şehirlere ve şehirlere hükmedenlere. Kalbindeki iman anahtarı, Sıratı müstakimi gösterir. Bu yol hak yoludur, hakkın yoludur. Hak yolcuları, şeytanın ve şeytanın çocuklarının asla oyuncakları olmazlar. Çünkü onlar Allah’ın nuruyla bakarlar.

İnsanın hamuru toprak, su ve ruhtan oluşuyor. Toprağın doğurganlığı tek başına yeterli değildir. Mutlak surette suyla buluşması icap ediyor. Âdem ve Havva karakteri var oluşumuzun ana damarıdır. Her iki bireyde var olan ve kalıtsal olarak sürüp gelen hasletler, insana ait unsurları ortaya koyuyor. Psikolojiden sosyolojiye, yaratılış sırrının karakteristik yapısı olan; toprak, su, hava ve ateş elementlerinin buluştuğu bir iklime götürüyor bizleri. Böylelikle insanın yaratılış sırrının sırrına idraklerimizi açmak için, yönümüzü, kalbimizi, ruhumuzu ve aklımızı Kurana döndürmeye mecburuz. Allah’ı (cc) sevmek Resulüllahı sevmektir. Resulüllahı sevmek Allah (cc.)’yü sevmektir. Kuran sünnetten (hadisten)ayrılmaz. Hadis(sünnet) Kurandan ayrılmaz. Bir bütünü oluşturur. Anadolu insanının hamuru bu ruh ile dokunmuş iman sadrına nakşolmuştur.

Ruhun metafizik atmosferi; yürüyen, koşan, oturan, acıkan, ağlayan, gülen, hoşlanan, seven, kızan, bağıran, susan, imrenen, örnek olan, uyuyan, hastalanan, üzülen, başkaldıran, çoğalan, tükenen, ölen ve doğan gibi bir dizi hasletlerle buluşturuyor bizi. Maddi ve metafizik bir bütünlüğün insanı insan yapan, inandıklarıyla ürettikleri arasında çatışmasız-çelişkisiz bir hayatın dünya hayatı olarak tevdi edilme uyarılarıyla varlığını sürdürdüğünü ifade edebiliriz. Buna sebeptir ki tarihin yükü omuzlarımızdadır. Sınırsız Türk ve İslam yurtlarıyla mazlum coğrafyanın yükleri omuzlarımızdadır. Bunu asla unutamayız.

Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek’i rahmetle, minnet ve şükranla yâd ediyor, her daim dualarımızla, yolunu sürdürüyoruz. Bakınız Sakarya Türküsü bize neler söylüyor:

“İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;

Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak:

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?

Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!

Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?”

Şiir açık, net mesajlarla dolu, izah etmeye muhtaç değil, lakin tefekküre muhtaç. Hayat ve ölümden müteşekkil olan bu dünya, insan karakterlerinin, renklerinin, soylarının, ırklarının, din ve dillerinin farklılıklarının bir zenginlik olduğu düşünülür. Ürettiklerinin toplamına kültür adı verilir. Böylelikle yaşadığı hayatı anlamlı hale dönüştürme çabası insanın akıl, idrak, duygu, his gibi vasıflarının yanında, dil, din, ilim, bilim, teknik ve hikmet gibi unsurlarında bulunduğunu unutmamak icap eder. Böylelikle oluşan cemiyetin, millete, devlete ve medeniyete doğru büyümesiyle kültürel birikimler göze çarpar. Edebiyat, sanat, şiir, musiki, resim, mimari, matematik, sosyoloji, felsefe ve bütünüyle tabiat ilimlerinin kuşatıcılığıyla iki dünya düşüncesinin çerçevelendiği de görülür. Bütün bu ve benzeri ilimlerin ana kapısı Ümmül Kitap yani Kuranı Kerimdir. Bu sınırsız yurdumuzun mazlumları bizlerin kıyamını beklemektedir. Her gece mazlumların niyazları, duaları Türkiye’mizin kıyamı içindir. Türkistan’ın umudu, Kudüs’ün umudu, Afrika’nın umudu, Cezayir’in umudu, Trablusgarp’ın umudu, Yemenin, Halep’in, Şam’ın, Eritre’nin, Moro’nun, Kırım’ın, Kerkük’ün umudu Türki’yedir. Kurtuluş İslam’dadır. Allah’ın rahmeti, bereketi İslam üzere olanlaradır.

İmdi elini vicdanına koy, 28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde iman selameti için, vatanın bölünmezliği için, ay yıldızlı bayrağın rüzgârlara eşlik etmesi için, dua dua kırlangıçların kanat çırpması için bismillah diyerek oy ‘unu haktan ve hakikatten yana kullan. Recep Tayyip Erdoğan’a kullan. Hem bu dünyada hem de ahirette rahmete kavuşmak için, Allah ve Resulünün razı olması için, evlatlarımızın dini mübin üzere yetişmeleri için, güzel ahlak sahibi olmaları için mutlaka oyunu kullanmalısın. Kızılelma’dan Kızılelma’ya koşmak için, İha’larla, Siha’larla, Akınlarda Akıncı olmak için, Özgür bir Türkiye ve dünya için, Ezan dinmesin, Bayrak inmesin, Vatan bölünmesin diye, Turan dalga dalga büyüsün, birlik olsun, dirlik olsun, irilik olsun diye oy ’unu Cumhur ittifakından yana kullanmalısın ey İnsan. Bu oy; senin, toplumun, devletin ve geleceğin içindir. Boynunu bükmemek için, dizini dövmemek için, yurdunda ezilmemek için, dünyaya hükmetmek için bu oy oyunu bozmak içidir vesselam.

www.recepgarip.com