Küreselleşme ile birlikte medya gücünü daha fazla arttırmış ve asıl işlevinden saparak bir meta üretim merkezi hâline gelmiştir.
Küreselleşme ile birlikte medya gücünü daha fazla arttırmış ve asıl işlevinden saparak bir meta üretim merkezi hâline gelmiştir. Gücü elinde tutmanın ve devam ettirmenin tek koşulu gerçek bilgiye hâkim olmaktır. Medya üzerindeki kontrol de gücün meşruiyetini koruma noktasında büyük önem taşımaktadır. Bu gücün sürekliliğini sağlamak isteyenler, algıyı medya ile birlikte kendi istedikleri şekilde insanların zihninde yaratarak onları fizikî baskı ve korku yöntemlerine başvurmadan daha etkili bir şekilde, kendi rızalarıyla egemen anlayışı benimsetmektedirler.
Yaşamımızın sanallaştığı pandemi sürecinde en önemli meselemiz neyin gerçek, neyin algı olduğunu anlamaya çalışmamızdır. Bu platformlarda iyi kurgulanmış manipülasyonlar ile kitlelerin bakış açıları belli bir algıda şekillenmekte ve bu algılar insanları kendi rızalarıyla algı üreticisine bağlamaktadır. Rızanın bu boyutlara ulaşacağını Gramsci bile tahmin etmemiştir.
Nefret söylemlerini yayma, düşmanca hisler besleme, linç etme gibi manipülasyonlar algı endüstrisinin en tehlikeli araçlarından bazılarıdır. Sosyal medyanın demokrasiyi güçlendireceği tezinin zamanla geçerliliğini yitirdiğini gözlemlemekteyiz.
Denetim ve kontrolden uzak bu mecralar ülkelerin milli güvenliğini tehdit edecek kadar tehlikeli hâle gelmiştir.
Gerçeklik hiçbir şey, algı her şeydir
Algı üreticileri, bir şeyin gerçek olmasından ziyade o şeyin “gerçek olarak algılanması”nı mümkün kılarak sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanmaktadırlar. Bunları üretenler için gerçeklerden çok, gerçekliğin nasıl algılandığı önemlidir.
Dijital çağda insanlar için en büyük tehlike, algı yönetimini başarılı bir şekilde yapamamalarıdır.
Algı yönetimini başarılı bir şekilde yapamazsak propaganda ve psikolojik savaş teknikleriyle karar verme özgürlüğümüz elimizden alınır. Birey, maruz kaldığı algı operasyonlarının farkına varamadığı için özgür olduğunu zannetse de, gerçekte algıyı hazırlayıp ortaya sunan ve onu başarılı bir şekilde yönetenin artık oyuncusu konumuna gelmiştir.
Endüstri haline gelmiş bu sistem, 1900’lerin başlarında keşfedilse de günümüzde teknolojinin gelişmesiyle etkisini daha fazla hissettirmektedir. Bu kadar uyarıcının olduğu günümüzde, kitleleri harekete geçiren hassas konuların bilinmesi, değerler ve kültürler çok iyi analiz edilerek algının oluşturulması ve sonrasındaki süreçte de bu algının yönetilmesi algıyı yaratanlar için hayati bir öneme sahiptir.
İzlediğimiz dizileri, filmleri, haberleri sorgularken ve cevap ararken zihnimizi şekillendiren felsefelerin temellerinden habersiz olursak bunların bize verdikleriyle düşünmek zorunda kalırız.
Edebiyat, tarih, sanat, estetik hayattaki çözünürlüğü arttıran unsurlardır. Bunlardan mahrum kaldığımız zaman gerçeği görememekteyiz. Çocukluk dönemlerinden itibaren aldığımız kültürel kodların temeli sağlam olduğu zaman oluşturulan yapay algıları çözmek daha kolay olmaktadır. Kendi kavramlarımızla düşündüğümüzde olayları kültürümüzün penceresinden değerlendiririz.
Kültürün güncellenmesi
Zihniyet dönüşüm süreciden geçtiğimiz bugünlerde dönüşüm süreci, dijital mecralara hâkim olanlar tarafından yaratılan kavramlarla, söylemlerle şekillenmektedir.
Algılar, bu işin uzmanları tarafından her kültür ve her kuşak için ayrı teknikler kullanılarak oluşturulmaktadır. Onlar için uzmanlık alanı haline gelmiş sürece habersiz bir nesil olursak onların kurduğu oyunda oyuncu olmaktan başka seçeneğimiz kalmamaktadır.
Son yıllarda vatandaşlarını puanlayan ve ona göre onlara dijital kaderler çizen devletleri düşündümüzde paylaşımlarımızın bizi onların gönüllü kölesi haline getirdiğimizi anlamamız gerekmektedir.
Küresel postmodern kapitalizm, endüstriyel kapitalizmden ayrı olarak farklılıkları öne çıkartmaktadır. İnsanların farklılıkları özgürlük olarak algılamaları aslında bir tehlikeli sonun başlangıcından ibaretttir. Bu dönüşüm sürecinden başarılı bir şekilde çıkmak istiyorsak kendi kültürümüzü güncellemekten başka çaremiz yoktur.