Cumartesi günü yayıınlanan "Ahmet Kaya'nın İki Gözüm Bilmecesi" başlıklı yazımdan sonra Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya ile konuştuk.
Cumartesi günü yayıınlanan “Ahmet Kaya’nın İki Gözüm Bilmecesi” başlıklı yazımdan sonra Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya ile konuştuk. Ahmet Kaya filmi ile ilgili yapılan konuşmalardan Gülten hanımın çok muzdarip olduğunu gördüm. Konu çok hasass, her şeyden önce hayatını kaybeden bir insan hakkında konuşuyorsunuz, bu kişi hele aileden biri olunca daha da ağır oluyor. Ondan, ona bazı şeyleri sorarken bile çekinerek sordum ama sağolsun bana tüm samimiyetiyle bu film ile ilgili yaşadıklarını anlattı.
Gülten Kaya bu sinema filmi ile ilgili konuların hep magazinleştirilmesinden rahatsız. Maalesef bunu çok yapıyor medyamız. Aslında hepimiz birer magazin yazarıyız, ama günümüzde bir kısım medya magazini öylesine iğrençleştirdi ki bazen magazin kelimesini bile kullanmaktan çekiniyorum. Şimdi bir fenomenden bahsediyoruz, Türkiye’ye mal olmuş bir fenomen. Bu kişi ile ilgili bir film yaparken de bu filmi konuşurken de dikkatli olmak lazım. Olayı sulandırmamak lazım. Ama maalesef öyle olmuyor, her şeyin cıvığı çıkmış memlekette. Magazinin de. Gelelim sinema filmi için, bilinmeyenlere, ya yazılmayan ya da yazdırılmayanlara.
Gülten Kaya: Biz baştan beri böyle bir filmin erken olduğunu düşündük
“İki Gözüm Ahmet” filmi için yapımcısı Gülten Kaya’yı aramış. Böyle bir film çekmek istediklerini söylemiş. Gülten hanım şu an için bir Ahmet Kaya filminin yapılmasına sıcak bakmadığını iletmiş ve bu teklifi reddetmiş. Yani film öncesinde bir pazarlık, bir anlaşma filan olmamış. Yapım şirketi, biraz da geçen yıl “Müslüm” filminin piyasaları alt üst etmesinin verdiği motivasyonla aynı gişenin Ahmet Kaya filmi için de yaşanayacağını düşünerek bu filmi kendi kafasına göre çekmiş. Filmde edindiğim bilgilere göre Ahmet Kaya şarkısı yokmuş. Biraz da Ahmet Kaya figürü kullanılarak ticari bir senaryo yazılmış. Hatta senaryoda herhalde sansasyon olsun diye Ahmet Kaya’ya gizli aşklar bile eklenmiş. Filmin adına bir de “iki gözüm” eklenmiş. Türkiye’de “İki Gözüm” denince akla ilk gelen isim Ahmet Kaya olduğu için filmin isminde de istenen algı yarartılmış.
Gülten Kaya, “Bizim iki kızımız var, torunumuz var. Ahmet Kaya, evet kamusal değeri olan bir isim. Ama onun kamusal değerini sağlayan ürettikleri ve halktır. Biz nasıl yalnış bilgilerin kamuyla paylaşılmasına izin verebiliriz. İleride torunlarımız ne der?” şeklinde haklı bir serzenişte bulundu. Gülten Hanım bana “Biz aile olarak Ahmet Kaya’nın hayatının gelecek nesillere tabii ki aktarılmasını istiyoruz, ama doğru aktarılmasını istiyoruz” dedi.
Bu onların tabii ki en doğal hakkı. Bu sadece ailenin değil, biz izleyicinin de hakkı. Şimdi biyografi niteliği taşıyan bir filmi, yalan dolan bilgler içeriyorsa ben neden seyredeyim. Birileri para kazanacak diye tarihe ihanet edilemez. Biraz araştırdım, film dört haftada çekilmiş. Biraz aceleye gelmiş. Hemen vizyona girmek istemişler. Buda bana garip geldi. Bakkal Mehmet’in hayatını işlemiyorsun, TV dizisi de çekmiyorsun. Bu acele ne? Bir kere böyle bir film için aylarca sadece senaryoya çalışmak ve ön araştırma yapmak gerekiyor. İşin bu yönlerini araştırıp bir de Gülten Kaya ile konuşunca bu işin tamamen ticari olduğunu anladım.
“Çok üzüldüm hatta hastalandım”
“Yazılan haberlere çok üzüldüm hatta hastalandım” diyen Gülten Kaya, “bir sansür söz konusu bile olamaz” dedi. “Biz sadece Ahmet Kaya’nın hayatının doğru aktarılmasını istiyoruz. Aktarımın doğru yapılmadığını düşünüyoruz ondan bu filme karşı çıktık ve mahkemeye gittik. Telif veya başka maddi konular söz konusu bile değil” diye de ekledi. Konuşmamızdan gördüğüm kadarıyla Gülten hanımla kızları bu konuda çok kırgınlar ve çok kararlılar. Bu da onların doğal hakkı. Gülten Kaya ile çok uzun bir konuşma yaptık. Onun düşüncelerinin bir bölümünü yazmak için izin istedim, sağolsun müsaade etti ve bu yazıyı kaleme aldım. Ben bir telefon konuşmasındaki konuşmalarımızı yazmak için izin istiyorum, öbürü izin almadan gidip film çekiyor. Ben salak mıyım? Ben enayi miyim? Yoksa diğer insanlar mı çok akıllı? Samimi söyleyeyim sinirlendimde. Biz meğer ne kadar tahammülsüz ve insanların düşüncelerine karşı saygısız bir toplum olmuşuz öyle....
Habercilik, gazetecilik, köşe yazarlığı “at tutsun” mantığı ile yapılamaz. Bu sorumluluk ister. Konuları saptırmamak gerekiyor, hayatımda en çok korktuğum şey kul hakkına girmektir. Onun için her zaman dikkatli olmaya çalışıyorum. Bunun için her zaman antenlerim açıktır. Her şeyi hep düşünüp öyle konuşur, öyle yazarım.
“Ahmet Kaya İki Gözüm” filminde ki olay bir kez daha bize Türkiye’de sanata ve sanatçıya değer verilmediğini gösterdi. Bir kez daha tarihin popülerleştirilerek hatta magazinleştirilerek paraya çevrilme çabalarının arttığını gösterdi.
Uzun lafın kısası: İşte ailenin son sözleri
Özetle; ben, Gülten Kaya ve kızlarının bu filme izin verdiğini sonra da bu işten vazgeçtiğini sanmıştım. Meğer olay öyle değilmiş. Bu konuyu Gülten Kaya’nın bana aktarımı ile özetliyor ve yapımcı firmaya bir öneride bulunmak istiyorum.
· Gülten Kaya ve kızları bir Ahmet Kaya filminin çekilmesinin şu an için erken olduğunu söyleyip yapımcı firmanın teklifini telefon görüşmesinde reddettiler.
· Yapımcı firma, aileye hiçbir şey sormadan, ailenin fikrini almadan filmi kendi kafasına göre çekmiş ve vizyona sokmak istemiş. Yani filmdeki olayların işlenişinde ve senaryoda ailenin hiçbir katkısı olmadığı gibi görüşü bile yok.
· Filme aileyi rahatsız edecek bazı ek hayali hikayeler de eklenmiş.
· Bu film için telif veya benzeri hiç bir konuda Ahmet Kaya’nın ailesi ne bir pazarlık yapmış ne de bir talepte bulunmuş.
· “Sansür” olarak yapımcı firmanın yaptığı niteleme, Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya tarafından reddediliyor. “Biz asla bir sansür talebinde bulunmadık” diyor.
· Aile, Ahmet Kaya ile ilgili bir film ya da belgesel çekildiğinde olayların kişilerin aktarımının tarihe paralel olarak, gerçek şekliyle yapılmasına çok önem verdiklerini söylüyor ve bu filmde bunun öyle yapılmadığını ekliyor.
· Bu filmin gösterime girmemesi konusunda hukuki kararlılıklarının da devam ettiğini ve devam edeceğini söylüyor.
Şimdi ne olacak?
Şimdi üç kuruş para için değer mi diyeceğim. Gerçeği üç kuruş kazanmayacak yapımcı nereden baksanız 3 -4 milyon liracık kazanacak ya neyse... Bu kadar tantanaya değer mi? Bu tantanalar, bu gündemler batı ülkelerinde hiç yaşanmıyor. Hep oryantalist kültürlerde yaşanıyor. Bu tartışma ülkemiz adına da üzücü. Bir müzik fenomeninin hayatını film yapmak bu kadar tantana yaratmamalı. Aile önce “hayır” dedi. Sen neyine güvenip bu filmi çektin. İnsan Hakları Mahkemesine gideceğini söylüyorsun. Ne yapacaksın Türkiye’yi şikayet mi edeceksin? Dış mihraklara bir kez daha mı rezil edeeksin bizi. Zaten dışarıda Türkiye’ye çamur atmak için bekleyen bir ton çakal var, onlara koz mu vereceksin? Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi lafını kullananlara sinir oluyorum. Düşünün bir Türk gidip ülkesini şikayet ediyor. Bunun açılımı budur. Neymiş efendim, “filmimi göstermeme izin vermiyorlar. Avrupa abi, bana yardım edermisin?...” . Bir kere yapımcı firma bunu kafasından çıkartsın. Bu konu AB’lik bir konu değil.
Bu filmi çektin, şimdi ne olacak? Vallahi de billahi de sadece iki seçenek var. Ya aileye gidip filmi ailenin istediği içerikte revize etme sözü verip, bir ekip çalışması önerisiyle bir kez daha şansını deneyeceksin. Ya da bu filmi çöpe atacaksın. Çok basit. Ticaret zaten risktir. Filmi aileden izin almadan çekmeyi riske eden bunun olumsuz olasılığını da hesaplamıştır. Hesaplamalıdır da.
Sonuç olarak Ahmet Kaya filmi ile ilgili konuyu irdeledikçe hem Türk sineması adına hem de ülkem Türkiye adına üzülüyorum. Sonra da Avrupa Birliği’ne neden alınmadık, biz AB’ye küstük, yıkılsın AB, kahrolsun AB diye zırlıyoruz. Yahu bizim bu tartıştığımız konuları AB geçen yüzyılda halletti.