Avrupa Parlamentosu salı günü her zaman olduğu ve de bizim alıştığımız haliyle "Türkiye'yi" ele aldı.
Bu sefer Türkiye’nin teröre karşı verdiği topyekun savaş kapsamında Suriye’nin Afrin Bölgesinde yürütmekte olduğu “Zeytin Dalı Harekatı” konuydu ve maalesef milletvekilleri yine her zaman olduğu gibi “Türkiye’yi anlamadıklarını bir kez daha sergilediler. Türkiye kamuoyu zaten bu konuşmalarla ilgilenmiyor. O nedenle de sayın milletvekilleri kendi konuşmalarını kendileri dinliyor. Hepsi bu. Hatta bir grup milletvekillinin ellerinde "Afrin yalnız değildir" dövizlerini tebessümle izledik. Çok doğru Afrinliler yalnız değil. Onları YPG/PYD/PKK terör örgütlerine karşı koruyan bir Türkiye var Allah’a çok şükür.
Salı günü oturumun başında adet gereği AB Komisyonu adına ilk konuşmayı yapan Federica Mogherini zaten gerekeni söyledi. "Türkiye ile iş birliğimizde her zaman dürüst ve açık olduk. Kabul etmek lazım ki Türkiye inanılmaz sınamalardan geçiyor. Terörizm, ani bir darbe girişimi, göçmen krizi ve sınır ötesinde bir savaş. Başta sınırlarında yaşananlar olmak üzere, biz Türkiye'nin kaygılarını anlıyoruz. Türkiye'nin Suriye sınırında yaşayan vatandaşlarının güvenliğini sağlamak hakkı ve görevidir." Kendisinin bu gerçekleri görüyor olması sevindirici.
Ancak gelinen bu noktada artık Avrupa Parlamentosu nezdinde oynanan “kum havuzu” oyunları bizi ileriye götürmüyor. Terör ile mücadelede “dünyadan habersiz” ya da “terör örgütlerinin oyuncağı olmuş” milletvekillerinin zaten yapabileceği hiç bir şey yok. AB ve Türkiye’nin artık yeni bir dönemi başlatmaları hem AB’nin hem de Türkiye’nin ve de terörle mücadelenin lehine!
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Batı Balkan ülkelerinin 2025 yılına kadar AB'ye gireceğini söyledi. Bu açıklamasına sevindik. Çünkü mesele sadece Türkiye’nin üyeliği değil aynı zamanda AB’nin özellikle Balkanlardaki Müslüman ülkeleri de üye olarak kabul etmesi ile birlikte sadece bir Hristiyanlar birliği görüntüsünden kurtulması. AB Hristiyanlar ve Müslümanların kaynaştığı ve eşit koşullarda var olduğu bir birlik olarak geleceğe umutla bakabilir.
2025 yılına kadar altı Batı Balkan ülkesi olan Sırbistan, Kosova, Makedonya, Karadağ, Bosna-Hersek ve Arnavutluk AB'ye girebileceği konusunda yapılan açıklama işte bu nedenle bizleri sevindirdi
Sayın Juncker yaptığı açıklamada "Batı Balkan ülkelerinde istikrar ve refah için yapılan yatırımlar AB'nin güvenliği ve geleceğine yapılan yatırımlardır." demiş. Çok doğru bir tespit. Ancak hemen hatırlatmamızda yarar var. Bu cümle en başta Türkiye için geçerli. Türkiye ile müzakerelerin içinde bulunduğu durumdan çıkarılıp yapıcı bir şekilde yürütülmesinin başlaması AB’nin güvenliği ve geleceğine yapılan bir yatırım olacaktır aynı zamanda.
İşte bu nedenle Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin bugünkü durumu ve gelecekte nasıl olacağının ele alınması için uzun süredir yapılması planlanan Türkiye-AB Zirvesi’nin tarihinin belli olmasına çok sevindik. AB yetkililerinden yapılan açıklamaya göre kritik zirve, 26 Mart 2018 tarihinde Bulgaristan’ın Varna kentinde düzenlenecek. Bulgaristan’ın dönem başkanlığı inşallah Türkiye-AB ilişkisi açısından hayırlı bir dönem başkanlığı olacak.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat katılacağı bu zirvede AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve AB Konseyi Dönem Başkanı Bulgaristan’ın Başbakanı Boyko Borisov bir araya gelip en başta AB-Türkiye ilişkileri olmak üzere bir çok acil konuyu ele alacaklar. Eminim Suriye ve Irak, terörle mücadele ya da sığınmacılar konusunun yanı sıra örneğin Kudüs ve ABD’de önemli konular arasında yer alacak.
Bu zirveye sadece Türkiye’nin değil aslında en çok AB’nin ihtiyacı var. AB, ABD’nin yanlış politikaları karşısında son dönemlerde uyum sağlamakta büyük zorluklar çekmekte. Rusya ile ABD tarafından yaratılmış krizler nedeniyle büyük sorunları var. Aynı şekilde Çin ile uyumlu bir ilişki kuramamış durumda. Açıkçası AB yeni dünya düzenine ayak uydurmakta zorlanıyor. Bu açıdan Türkiye, AB için büyük bir şans. İnşallah AB bunun farkındadır!