Hep aynı "palavralar".
Ne zaman seçimler söz konusu olsa ve vizyonsuz ve de çapsız politikacılar aday olsa hep aynı “filmi” görürüz. Alıştık ve bıktık.
23 ve 26 Mayıs 2019 tarihlerinde Avrupa Parlamentosu seçilecek. Seçim propagandası başladı. Sadece aşırı sağcı ve aşırı solcu partiler değil bazı merkez partileri de yine “popülist sloganlara” sarıldılar. Avrupa ve AB söz konusu olduğunda söyleyecek lafı olmayanlar “Türkiye’nin AB üyeliği” konusunu istismar etmeyi bir marifet saymaktalar. Son yirmi yıldır hep aynı lafları duymaktan bıktık. “Müslüman ve Türkiye düşmanlığı” ile seçim kazanma sevdasında olanlar yine konuşmaya başladılar.
Aslında ben şahsen AP’de bugüne kadar “sloganlar ile politika yapmamaya” özen gösteren Manfred Weber’den bu tarz “popülist bir start” beklemezdim. Yanılmışım. Onun da diğerlerinden farkı yokmuş. Yazık o da “aşırı sağcılardan” oy alacağım sevdasıyla kazanacağını sanmakta. Oysa bu yöntem her zaman ters tepmekte. “Müslüman ve Türkiye karşıtlığını” aşırı sağcılardan daha iyi yapmak çok zor. Bu yöntemi en son Almanya’da federal seçimlerde SPD adayı Martin Schulz denemişti. “Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşıtı” bir kampanya ile sadece kaybetmedi. Partisi SPD artık yüzde 14’lerde “perişan” durumda.
Seçmenler “aptal” değil. AB’nin sorunlarına çözüm önerileri ve programlar bekliyorlar. AB üyesi ülkelerde seçmenlerin ana sorunu “Türkiye” değil. Hatta Türkiye sayesinde en büyük sorunlarından biri olan “mülteci sorununun çözüldüğünün de” farkındalar.
“Türkiye’nin AB adaylığını sona erdirip, erdirmemek” şu anda AB’nin sorunlarının çözümü ile tamamen ilgisiz bir konu. Hatta “Türkiye’nin AB adaylığını sona erdirecek bir AB” çok daha fazla sorunlara sahip olacaktır. Böyle bir karar için AB üyesi ülkelerin çoğunun onayını alabilmek imkansız. Buna rağmen bu tarz “boş vaatlerde bulunmak” aslında büyük bir sorumsuzluk!
Geçtiğimiz cumartesi günü CSU Bavyera Eyalet Meclisi grubunun kapalı oturumu için bulunduğu bir manastırda gazetecilere bir açıklama yapan PPE adayı Weber "Avrupa Komisyonu'nun olası yeni başkanı olarak Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerini durduracağımı açık bir şekilde beyan ediyorum" demiş. Türkiye ile ortaklığın önemli olduğunu vurgulayan Weber tam üyeliğin söz konusu olamayacağını belirtmiş. Çok büyük konuşmuş.
Aslında kendisine “hodri meydan” demek lazım!
“Hadi sayın Weber, seçildikten sonra AB Komisyonu Başkanı olarak AB üyesi ülkeleri ikna edin ve dediğinizi yapın eğer kolaysa” desek hiç yanlış olmaz. Keşke onu dinleyen gerçekçi seçmenler ona bunu hatırlatsalar.
AB’de böylesine hayati kararları “Weber’ler” değil “başkentler” aldığı için bu tip “popülist sloganlar” sadece ve sadece toplumsal huzura zarar vermekten öteye gitmiyor. Şimdi Manfred Weber’in dediklerini duyan aşırı sağcı partiler büyük bir keyifle onun dediklerini propagandalarına destek olarak kullanacaklar. Bu yüzden “AB’de Müslüman ve Türkiye düşmanlığı“ artacak. Eminim Sayın Weber’in böyle bir amacı yoktur. Ancak sonuç maalesef hep böyle oluyor.
Yine Avrupa genelinde bir seçim yılında biz Müslümanlar ve özellikle Türkler “seçim malzemesi” olarak istismar edileceğiz. Biz alıştık buna. Ama bu durum Avrupa demokrasisine büyük zarar vermekte.
AB vatandaşı Avrupalı Müslümanlar olarak biz de oylarımızı ona göre kullanacağız. Seçmen olarak seçimlere mutlaka katılacağız. AB’de “Müslüman düşmanlığına karşı tavır alanları” ve “Müslümanların ayrımcılığa uğramaması” için politika yapan adayları, listeleri ya da partileri seçeceğiz.
23 ve 26 Mayıs 2019 tarihindeki Avrupa Parlamentosu seçimleri Müslüman ve Hristiyan demokratlar açısından oldukça önemli bir seçim. Oyumuz “eşit haklar ve toplumsal huzur için” olacak.