18 Ağustos 2018 tarihli yazımda, ABD'nin Türkiye üzerinden iflas eden Dünya politikalarına ve akıllara zarar Başkanı Trump'a yönelik detaylara yer vermiştim.
“ABD’deki derin Yahudi gücünün” karikatür tadında Trump gibi bir ismi neden başkan yaptığına değindiğim yazımın hemen ardından ABD çok büyük bir skandal ile sarsıldı.
Bu arada küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum; bu skandalların devamının geleceğini Trump’ın ipini çekmeye yakın daha da hız ve şiddet kazanacağını belirtmekte fayda var.
Süreci, durumların ve kişilerin bağlantılarını, menfaatlerin yön haritalarını, yapılan açıklamaları ve hatta bakışları iyi analiz edince Trump’ın seçim sandıklarından değil de “Pandora’nın Kutusundan” çıkartıldığını anlamamak imkansız.
Göreve ge(tiri)ldiği ilk günden bu yana pek çok köşe yazımda ve televizyon programlarımda “aman ha dikkat edin güvenmeyin” vurguları ile dile getirdiğim Trump, farkında olmadan senaryoları başarı ile oynuyor.
Nereye kadar?
* Ortadoğu’da son kanlı noktayı koyana kadar! mı?
* Aşiretlere kadar bölüp sonra birbirine düşürene kadar! mı?
* Bölgedeki tüm terör örgütlerini aleni lejyonerleri ilan edene kadar! mı...?
Ya sonra?
Trump’a yargı yolunu açıp harcadıktan sonra kurtarıcı misyonuna bürünmüş yeni Başkanı ile akıttığı timsah gözyaşları eşliğinde dünyadan özürler dileyen ABD’ye kadar!
Tahmin ediyorum ki Trump şu an kendisine sunulan başkanlık koltuğuna oturduğu için büyük pişmanlıklar içerisinde başını vuracak “ağlama duvarları” inşa etmekle meşguldür.
Obama, gider ayak Ortadoğu üzerine çizilen haritayı ortaya çıkarmayı hedefleyen domino taşlarını dizdi. Vuruş hamlesini yapmak içinde “delidir ne yapsa yeridir” vizyonlu Trump seçildi.
Domino taşlarının en tehlikelileri de gel gitler eşliğinde karanlık ve dipsiz bir denizde tek başına yüzmeyi öğrenmeye çalışan Türkiye üzerine yerleştirildi!
Çünkü; Türkiye sosyolojik yapısı ve kültürel bağlarının sağlamlığı açısından Ortadoğu’daki en dişli ve farklı ülke.
Yeri geldiğinde tavrını ve dik duruşunu dünyaya karşı sergilemekten çekinmeyen “günümüz Türkiye’si” Ortadoğu halklarının ışığı olma misyonunu taşıyor. Bu sebepten son yıllarda Türkiye’nin bölgedeki gücü bazılarını rahatsız ediyor.
Şimdiye kadar yardım için atılan can simitlerine ne devasa kayaların bağlandığına şahit olmadık mı? Olduk!
Türkiye şu an itibariyle gelen yıkıcı dalgalara alışmış ve bir şekilde alt etmiş olsa da rehavete kapılmadan temkinli olmak gerekiyor.
Çünkü; senaryoyu hazırlayan derin lobinin bu kadar kolay pes edeceğini düşünmek amatörce bir yaklaşım olur.
Bu noktada atılacak her adımın, edilecek her kelamın, uygulanacak her programın ve sahaya sürülecek ana kadronun karşıdan gelecek her atışı karşılama özelliğinde olması gerekiyor.
Ayrıca verilecek mücadelenin içerisine sokaktaki, tarladaki, evdeki, okuldaki, kahvedeki, televizyon karşısındaki vatandaşlarda dahil edilmeli.
Yaşananlar ve yapılması gerekenler konusunda bilinçlendirmeye herkes dahil edilmeli.
Zira Türkiye; televizyon programlarında ve mecliste konuşan akademik ve usta isimlerimizden ibaret değil!
Bu ülkenin yarısından fazlasının şehrinin vekillerini dahi tanıyamayan, tek sosyal etkinliği AVM’lerde zaman geçirmek olan, işten gelince terliğini pijamasını giyip televizyon karşına geçen, alın terini akıttığı tarlasından başka uğraşı olmayan fakat yeri geldiğinde de ülkesi için tek yumruk olmayı bilen kendi halinde sade vatandaşlardan oluştuğu unutulmasın.
Bu sebeplerden ötürü vatandaşlar bazen ülkeyi onların gözünden görüp ve onların gönlündeki duyguları yansıtan “domestik cümleleri” de işitmek istiyor.
Televizyon programlarıma davet ettiğim akademisyen konuklarımın kulakları çınlasın. Programın en hararetli yerinde izleyicilerden gelen mesajlar doğrultusunda müsaade isteyip “hocam bir de bizim anladığımız cümlelerle anlatır mısınız?” demelerim izleyicilerin esprili sloganı haline gelmişti...