ABD-İran geriliminde Washington-Ankara ilişkilerinin düzelme sürecine girmesi Irak'ın parçalanma sürecini yavaşlatabilir ya da doğacak bir bağımsız Kürdistan'ın Türkiye'yi tehdit edecek bir tarzda ilerlenmesi engellenebilir.
Tüm dünya gibi Türkiye de, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrası muhtemel gelişmelere kilitlendi.
İran’ın misilleme olarak ABD’nin Irak’taki Ayn el-Esed ve Erbil üslerini vurması ardından ABD Başkanı Trump’ın Tahran’ı masaya davet etmesiyle iki ülke arasında sıcak savaş beklentisinin azalmasına rağmen meselenin Irak üzerindeki etkileri süreceğe benziyor.
Irak koşar adım iç çatışmaya ve parçalanmaya doğru yol alıyor.
Washington ile Tahran arasındaki gerilimi başlatan yaptırımlar bile henüz devreye girmemişken bu köşede 13 Nisan 2019 tarihli “İran’a basınç Irak’ı patlatabilir” başlıklı yazıda iki ülke arasındaki gerilimin en fazla Irak’ı etkileyeceğini, hatta bu durumun Irak’ı parçalama sürecine sokabileceğine dikkat çekerken bu sürecin bu kadar hızlı gelişebileceğini öngörmemiştim.
Malum, Süleymani ve beraberindeki 9 kişinin Bağdat’ta öldürülmesi sonrası Irak Parlamentosu, ABD güçlerinin ülkeden çıkarılması yönünde bir karar aldı.
Başkan Donald Trump dâhil üst düzey çok sayıda yetkili, “öyle kolay kolay Irak’tan çıkmayız” dese de bu karar sonrası “işgalci güç” konumuna düşen ABD’nin bu ülkedeki varlığı ile ilgili bir dizi değişikliğe gideceğinin emareleri ortaya çıkmaya başladı bile.
Görünen o ki ABD, Irak’taki 9 üssünü hemen boşaltmasa bile bundan böyle ağırlığını ülkenin kuzeyindeki Kürdistan Bölgesi’ne kaydıracak.
Hali hazırda zaten ABD’nin dünyanın en büyük askeri üslerinden birisi zaten Erbil’de.
Öte yandan 2018’de yapımına başlanan dünyadaki en büyük konsolosluk binası inşaatı da sürüyor.
Dolayısıyla, Irak’ın diğer bölgelerinden çıkması halinde Kürdistan Bölgesi’ndeki varlığı ABD’nin bölgeye hem siyasi hem askeri müdahale arzularına yeterince cevap verebilecek nitelikte.
Şüphesiz ABD, “Hadi ben Irak’tan çıkıyorum, ne haliniz varsa görün” deyip sahayı İran’a bırakmayacak.
Bir yandan Irak’ın parçalanma sürecini hızlandıracak bir yandan da güçlerini tamamen çektiği Kürdistan Bölgesi’ni hem askeri hem siyasi olarak tamamen güdümüne alacak.
Zaten siyaseten kendisine oldukça yakın olan Mesrur Barzani’nin başbakanlık koltuğuna oturmuş olması Washington’un işini kolaylaştıracak.
Irak’ın parçalanma süreciyle eşzamanlı olarak Kürdistan Bölgesi yetkililerine 2017’de yapıp rafa kaldırdıkları bağımsızlık referandumunu masaya getirmeleri istenecek ve Kürdistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan da ABD olacak ki ardından çok sayıda ülkenin bunu tanımak için sıraya gireceği aşikâr.
Ben, aylar öncesinde Irak’ın böyle bir sürece girmekte olduğunu yazdığımda bunun birkaç yıl süreceğini öngörüyordum. Gelinen aşamada artık bu sürecin aylar içinde bile gerçekleşme ihtimali var.
ABD’nin Cumhuriyetçi Senatörü Marco Rubio’nun twitter hesabından yaptığı “Kürdistan’ın tamamen bağımsız olma zamanı gelmedi mi?” şeklindeki paylaşımı bu sürecin hızla ısıtılacağını da gösteriyor.
Kürdistan Bölgesi’nde bir süredir gündemde olan Kerkük ve çevresinin yeniden Erbil’e bağlanması tartışmaları da bu sürecin bir parçası.
Bana kalırsa Irak’ın geleceği ile ilgili senaryoda böyle bir süreç işletilecek gibi ancak bu sürecin nasıl gelişeceği ya da “Nasıl bir bağımsız Kürdistan?” sorusunun yanıtını ise Washington-Ankara ilişkilerinin seyri belirleyecek.
Yani ABD-İran geriliminde Washington-Ankara ilişkilerinin düzelme sürecine girmesi Irak’ın parçalanma sürecini yavaşlatabilir ya da doğacak bir bağımsız Kürdistan’ın Türkiye’yi tehdit edecek bir tarzda ilerlenmesi engellenebilir.
Aksi durumda ise muhtemelen ABD, Kuzey Irak’ta Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Suriye’nin doğu ve kuzeydoğusundaki bazı bölgeleri denetiminde bulunduran PYD’ye de “Sen de bir referandum ile bu bölgenin Kürdistan’a bağlanmasını sağla” diyerek hem Irak’ta hem Suriye’de geniş doğalgaz ve petrol yatakları üzerinde bir “geniş Kürdistan”ın temellerini atabilir.
Ankara’nın, Washington-Tahran geriliminde pozisyon belirlerken bu senaryoları dikkate almasında hayati önem olduğunu düşünüyorum.