Türkiye ekonomisini sarsmaya yönelik hamleler, uluslararası konularda yaşanan her sorunda ABD'nin, Türkiye'nin karşısındaki taraflardan yana pozisyon takınması da aynı şekilde bu yaklaşımın bir sonucu olarak gerçekleşti.
Kabul etmek gerekir ki son 10 yıl içinde Türkiye’yi en çok zorlayan konuların başında Ankara ile Washington arasındaki yaşanan gerilim geliyor.
Türkiye’nin dış politikada ulusal çıkarlarını önceleyen bağımsız politika izlemeye başlaması ABD yönetimini ve bu ülkedeki derin güç odaklarını fazlasıyla rahatsız etti.
Söz konusu odaklar, Türkiye’yi bu yolundan döndürmek ve eskisi gibi kendilerine bağlı ve bağımlı hale getirmek için darbe girişimi ve terör faaliyetlerini desteklemek dâhil her türlü yola başvurdu.
Türkiye ekonomisini sarsmaya yönelik hamleler, uluslararası konularda yaşanan her sorunda ABD’nin, Türkiye’nin karşısındaki taraflardan yana pozisyon takınması da aynı şekilde bu yaklaşımın bir sonucu olarak gerçekleşti.
Dolayısıyla bu süre zarfında Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunlarda ABD’nin parmağı ve etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
ABD Başkanı Biden’ın, ülkesindeki seçimler öncesi yaptığı açıklamada, “Türkiye’de muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı devireceğiz” şeklindeki ifadeleri de sözünü ettiğimiz yaklaşımı devam ettireceklerine yönelik bir taahhüt idi.
Ne var ki Türkiye ve Erdoğan liderliğindeki hükümet, ABD’nin tüm girişimlerine karşı güçlü bir direnç göstererek ayakta kalmayı başardı.
Gelinen aşamada Biden yönetimi, söz konusu yaklaşımı devam etmeleri halinde bundan arzu ettikleri sonucu alma ihtimallerinin düşük olmasını ve de bu sürecin kendilerine de fazlasıyla zarar verme ihtimalini görmüş olacak ki seçim öncesi “Erdoğan’ı devirme” taahhüdünden vazgeçmişe benziyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, NATO Zirvesi için gittiği Brüksel’de ABD Başkanı Biden ile yaptıkları görüşmeye dair kullandığı şu ifadeler bunu gösteriyor:
"Yaklaşık 17 yıllık bir geçmişimiz olan Sayın Biden ile, ülkelerimiz arasında yeni bir dönem başlatmak için bir araya geldik…
ABD ile üstesinden gelinemeyecek hiçbir meselenin bulunmadığını, tam aksine ikili ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi yönünde mutabık kaldık. ABD ile diyalog kanallarımızı her alanda geliştirme suretiyle, Sayın Biden ile yakaladığımız bu iklimi geliştirme konusunda kararlıyız.”
Erdoğan’ın “Türkiye'nin tek talebi, egemenlik haklarını saygı duyulması ve terörle mücadele konusunda destek verilmesidir. ABD ile yakın müttefiklik ilişkisi geliştirmeye hazırız. ABD ile yeni bir dönemin kapılarını araladığımıza inanıyorum" sözlerini ABD ve Biden yönetiminin eski Türkiye’yi geri getirtme çabalarından ve bu çerçevede Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik terör faaliyetlerine destek vermekten vazgeçmeyi kabul ettikleri şeklinde okumak gerek.
Kuşkusuz ABD ve Biden yönetimi, müdahaleleriyle Türkiye’de arzu ettikleri ve güdümlerinde olacak bir yönetim tesis edebilecekleri ihtimalini görmeleri halinde yeniden bu yola başvurmaları beklenebilir ancak her halükârda gelinen durum itibariyle ABD’ye bu yönde bir geri adım attırılmış olması Türkiye için önemli ve büyük bir kazanım.
ABD ile bu eksende yeni bir dönemin başlamasının hem dış hem de iç politikada ciddi yansımaları ve de Türkiye’nin gelişimine yönelik önemli etkileri olacaktır.
Dış politika açısından özellikle ABD ekseninde hareket etmekte olan Avrupa Birliği’nin (AB) en güçlü üyeleri Almanya ve Fransa dâhil çok sayıda Avrupa ülkesinin de Türkiye’ye karşı olumlu yaklaşım içine girmesine yol açacaktır ki Brüksel’deki NATO Zirvesi’nden bu yana Berlin ve Paris’in izlemeye başladığı tutum bunu göstermektedir.
Söz gelimi her iki ülkede PKK’ya yönelik politikaların sertleştirilmesinin yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz hafta AB zirvesinin düzenlendiği Brüksel'de yaptığı basın toplantısında, Paris ile Ankara arasındaki gerilimin son haftalarda düştüğü ve Türkiye ile yeniden ortak çalışma içine girecekleri yönündeki ifadeleri buna işaret.
Bu yeni süreçte Ankara’yı rahatlatan bir diğer önemli unsur da, ABD’nin Türkiye ile eşzamanlı olarak Çin’e yönelik “çevreleme” siyaseti kapsamında Rusya ile de ilişkileri düzeltme yoluna gitmesi.
Bu durum, ABD ve Rusya arasında izlemek zorunda kaldığı denge politikası konusunda Türkiye’nin elini rahatlatacaktır.
Gelelim konunun Türkiye’nin gelişimine yönelik muhtemel etkilerine.
Kanımca ABD ve onun eksenindeki güç odaklarının Türkiye’yi dize getirmeye yönelik yaklaşımlardan geri adım atarak bu şekilde iş birliğine yönelmeleri Ankara’ya rahat bir nefes aldıracaktır.
Türkiye, kazan kazan yaklaşımıyla dış politikada daha fazla ortak bulabilecek, bu durum çok sayıda ülke ile yaşanan kimi sıkıntıların daha kolay aşılmasında önemli rol oynayabilecektir.
Yani yeni dönemin, Türkiye’nin düşmanlarının azaldığı, dostlarının arttığı bir dönem olması güçlü bir ihtimaldir.
Böyle bir süreç, kuşkusuz ekonominin canlanması ve hızlı bir kalkınma sürecini de beraberinde getirecektir.
Bu dönem açısından hükümetin yapması gereken en önemli şey ise 2007-2011 dönemindeki gibi demokratik reformlara ağırlık vermek ve dış baskıların yoğunlaştığı dönemin etkisiyle yaşanan içe kapanmanın yol açtığı arızaları gidermek ki sanırım yakın bir dönemde bu yönde güçlü hamleler gelecektir.
Önümüzdeki dönem, 2007-2011’deki gibi Türkiye’nin yıldızının parladığı, hatta içeride ve dışarıda çok daha güçlendiği bir sürece işaret ediyor.
Dileyelim öyle olsun…