"Soykırımı tanıma", Obama'nın da seçim vaatlerinden birisiydi ancak o, bunun sonuçlarının ağır olacağını öngörerek bu vaadini yerine getirmedi.

Joe Biden, 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan ilk ABD başkanı olarak tarihe geçti.

Biden’in seçim öncesi taahhütlerinden biri olması ve açıklamasında ABD’deki Ermeni diasporasına yönelik verdiği mesajlar nedeniyle bu tanımanın, iç politik bir hamle olduğu ve herhangi ciddi bir sonucu olmayacağı değerlendirmesi üzerinden olayın vahametini hafifletmeye çalışanlar var.

“Soykırımı tanıma”, Obama’nın da seçim vaatlerinden birisiydi ancak o, bunun sonuçlarının ağır olacağını öngörerek bu vaadini yerine getirmedi.

Biden’ın, attığı bu adımın sonuçlarının ağır olacağını öngörmemesi mümkün mü?

Aksine zaten Biden, ağır sonuçlara yol açması için bu adımı attı.

Biden’ın seçim taahhütlerinden bir diğerini de hatırlayalım.

NYT’ye verdiği mülakatta, “Türkiye’deki muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı indireceğim” demişti.

Kendisinin yardımcısı olduğu Obama döneminde 17/25 Aralık yargı ve 15 Temmuz askeri darbe girişimleri dahil farklı yollardan sayısız kez denemişlerdi bunu.

Ancak hiçbirinden sonuç alamamışlardı.

O nedenle Biden, “Onları denedik olmadı. Bu kez seçim yoluyla devireceğim” diyordu.

Neden bu kadar büyük bir ısrarla Erdoğan’ı devirmek istiyorlar?

Çünkü Erdoğan iktidarıyla birlikte Türkiye bunlara karşı yeni bir bağımsızlık savaşı başlattı ve birçok cephede büyük zaferler elde etti.

Ancak bu savaş hâlâ sürüyor.

Onlar Türkiye’yi 51. eyaletleri yapmak için tüm güçlerini seferber etmiş durumdalar.

Irak ve Suriye’de PKK/PYD üzerinden, Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerinden Türkiye’yi kuşatmaya çalışan ABD, şimdi bu “soykırım” kararıyla Kuzey Doğu’dan da Ermenistan üzerinden Türkiye’ye karşı yeni bir cephe açtı.

Bu dış cepheleri sıralarken, Biden’ın “demokratik muhalefet” diye tanımladığı, Türkiye’ye karşı açılmış bulunan, başını CHP ile HDP’nin çektiği ve diğer bazı muhalefet partilerinin eklemlenmeye çalışıldığı iç cepheyi ıskalamamak gerek.

Peki bu yeni açılan Ermeni cephesinin sonuçları ne olur?

Türkiye güçlü olursa, bu savaşı kazanırsa hiçbir şey olmaz.

Ancak yenilgiye uğrarsa, sadece bu 15-20 yıllık ikinci bağımsızlık savaşından elde ettiği kazanımlarını değil, birinci Kurtuluş Savaşı dâhil son yüz yıllık tarihinde elde ettiği her şeyini kaybedebilir.

Türkiye’nin başına getirilecek kişilerin, ABD’de “soykırım” tanımayan tek eyalet olan Mississippi Valisi kadar bile karar yetkileri olmayacak.

Bakmayın, “Bu siyasi bir karardır hukuki etkisi olmaz” değerlendirmelerine.

Yarından itibaren ABD mahkemelerine sayısız tazminat davası başvuruları başlayacak.

Ardından Avrupa ülkeleri.

Sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Lahey Adalet Divanı’na başvurular.

Önce tazminat davaları ardından toprak talepleri.

Türkiye’nin bu savaştan galip çıkması halinde bunların hiçbirinin zerre-i miskal kadar etkisi olmaz.

Ancak havlu atması halinde ülkenin başına atayacakları bir “müstemleke valisi” aracılığıyla PKK’ya da, Ermenistan’a da, Yunanistan’a da her istediklerini verdirtirler.

Türkiye devleti ve hükümetinin tüm kurum ve kuruluşları bunun bilincinde.

ASKERİ ADIMLARI SİYASİ HAMLELERLE DESTEKLEMEK

O nedenledir ki Biden, telefonda biz bu “soykırımı” tanıyacağız demesinden saatler sonra ABD’nin Türkiye’ye karşı PKK üzerinden açtığı cephelerden bir diğerinde harekete geçildi.

Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik havadan ve karadan başlattığı “Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım” adlı yeni operasyon, ABD’nin bu hamlesine karşı verilmiş bir cevaptır aynı zamanda.

ABD’yi, açtığı bu yeni cephede de yenilgiye uğratmanın yolu, Irak ve Suriye’de PKK/PYD üzerinden açılan cephelerde güçlü ve kalıcı sonuçlar almaktır.

Bu çerçevede Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik başlatılan operasyon çok doğru ve yerinde bir adımdır.

Ancak bu adımdan daha güçlü sonuçlar elde etmek için güçlü askeri hamlelerin yine güçlü ve kapsamlı siyasi hamlelerle desteklenmesi şarttır.

Şunu bilmek gerekir ki Irak’ta merkezi yönetimin ve/veya yerel güçlerin desteği olmadan buradaki PKK varlığını tümüyle etkisiz hale getirilmesi mümkün değildir.

Merkezi yönetim tümüyle ABD ve İran’ın güdümündedir.

Her iki ülkenin de PKK’nın hamiliğini yaptığı bilindiğine göre Bağdat yönetimi ile iş birliği yapılarak PKK’nın yok edilmesi sağlanamaz.

Tek çözüm orada PKK’nın varlığından en büyük rahatsızlığı duyan Kürt güçleriyle, Türkmenler ve Türkiye’ye yakın Sünni grupların ortak şekilde dahil edileceği bir ajandayla sonuca gitmektir.

Zaten bu güçler hali hazırda Türkiye’nin PKK ile mücadelesine destek vermektedir ancak mevcut sınırlı destek terör örgütünün yok edilmesi için yeterli değildir.

Denilebilir ki önemli ölçüde ABD’nin güdümünde oldukları için bunlar da kapsamlı bir desteğe giremez.

Bu tespit doğrudur ancak Türkiye’nin hali hazırda uyguladığı, doğru ancak işlemeyen ve söz konusu ülkelerin kaostan beslenmesi nedeniyle işlemesi mümkün görünmeyen Irak politikasını gözden geçirerek uygulanabilirliği mümkün olan ve onların çıkarlarını da gözeten bir ajanda sunabilmesi halinde bu güçlerin ABD’nin baskılarına da direnerek PKK’yla topyekün bir mücadele konusunda Türkiye’nin yanında yer alması mümkündür.

PKK’nın Irak’taki varlığı minimum düzeye indirildikten sonra bu terör örgütünün Suriye’deki uzantısını çökertmek de çok daha kolay olacaktır.

Türkiye’nin bu iki cephede elde edeceği zafer, ABD’nin Ermenistan üzerinden açtığı yeni cephenin de çökmesini sağlayacaktır.

Kanımca ABD’nin, Türkiye’nin bağımsızlığına karşı açtığı cephelerden savaşın en çetin geçeceği yer, içerideki “muhalefet cephesi” olacaktır.

Ancak milletin, büyük ferasetiyle önümüzdeki ilk seçimlerde bu cephede de ABD’yi iş birlikçileriyle birlikte sandığa gömecektir diye düşünüyorum.