CHP'nin içinden Demokrat Parti'nin çıkmasıyla birlikte çok partili hayata geçiş sağlansa da tamamen özgün bir şekilde ortaya çıkan TİP unutuluyor.
İlber Ortaylı’nın Nisan ayının başlarında Oksijen gazetesine yeni kitabıyla ilgili verdiği röportajda 1965 yılında 15 milletvekiliyle meclise giren Türkiye İşçi Partisi’ne dikkat çekmesi önemli. Kendisinin de söylediği gibi bu konu Türkiye’nin entelektüel tartışmalarında yeterince kendine yer bulamadı. Belki de kimse tartışmak istemedi, en başta Türk solu.
Ortaylı, aynı röportajda imam hatipler ve ezan konusunda CHP ile DP’nin ayrılmasını yanlış bilgi olarak nitelendiriyor. Tezini de Demokrat Parti’nin CHP içinden çıkmasına bağlıyor. Ben DP’nin din konusunda CHP’ye göre daha özgürlükçü olduğuna inanıyorum. Bu bambaşka bir tartışma konusu olsa da Ortaylı’nın dikkat çektiği TİP’in tarihinin iyi incelenmediği düşüncesine sonuna kadar katılıyorum.
CHP’nin içinden Demokrat Parti’nin çıkmasıyla birlikte çok partili hayata geçiş sağlansa da tamamen özgün bir şekilde ortaya çıkan TİP unutuluyor. Her iddiasına varım, bugün 1965 TİP’i olsa Türkiye’nin demokratikleşme serüveni çok farklı olurdu. Hatta bahsimi artırıyorum, muhafazakâr kesim oy vermese bile en azından CHP kadar nefret etmezdi.
Ortaylı, “Yakın Tarihin Gerçekleri” kitabında da TİP’e değiniyor. 1920 Meclisi’ndeki küçük grubu saymazsak Marksist-Sosyalist görüşü benimseyen bir partinin meclise girmesi Türkiye tarihinde bir ilk. Ve gerçekten 15 milletvekiliyle son derece etkin bir muhalefet yürütüyorlar. Çok enteresandır bu dönemde en büyük çatışmaları Demirel’in Adalet Partisi’yle. Alparslan Türkeş’in aynı dönem meclise giren Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’yle ciddi tartışmaları yok. Carter’ın “bizim çocukları” sonradan Türkiye’yi nasıl sağ-sol çatışmasına sürükledi hepimiz biliyoruz.
1961 seçimleri nispi sistemle yapılmıştı ve koalisyonların hayatımıza girmesi de bu döneme dayanıyor. Öyle ya, bugünden baktığımda 1980 darbesinden sonra gelen seçim barajının TİP gibi partilerin tekrardan meclise girmelerini engellemek amacıyla getirildiğini söyleyebilirim ama kanıtlayamam. Çünkü demokratik düzene inanan tek sol parti şimdiye kadar Türkiye İşçi Partisi oldu. Mehmet Ali Aybar’ın “sınıf mücadelesi” için insan değerinin feda edilmemesine inanması Türk solunun onu yalnızlaştırmasına sebep oldu.
CHP ise hiçbir zaman sol parti olmadı. Türk solunun da TİP’i tartışmamasını anlıyorum, çünkü CHP ile adları dışında pek bir farkları yok. Toplumsal kabul görmek adına statükoyla aralarına hiç mesafe koymadılar, daha çok devletçi-milliyetçi-militarist ve kalkınmacı bir ilkeyi benimsediler. İstanbul sermayesinin başını çektiği burjuvazik devlet kapitalizmine sosyalist model dediler. Milli Demokratik Devrim’in “önce darbe sonra devrim” niyeti ne çabuk unutuldu?
Türk solunun resmi ideolojinin refleksinden kurtulamaması ve demokratik düzen yerine tarih boyunca “yeraltına” inme hevesi TİP’in gereken değerinin anlaşılamamasına yol açtı. Oysa bugün Türkiye’nin bir iktidar sorunu yok, “iktidar doğru bir şey yapsa bile biz hayır deriz” diyen bir muhalefet problemi var.
Gelgelelim, sivil anayasa tartışmalarının yaşandığı bu çoğulcu iklimde Türk siyaseti gerçek solun olmadığı sağ ile daha sağın mücadele ettiği bir düzlemde yürüyüşünü sürdürüyor.
Zira demokrasiyi salt “Erdoğan’a karşı olmak” ve “erken seçim istemek” dışında algılayan bir muhalefeti olsaydı Türkiye’nin, bugün her şey çok farklı olurdu.