Turizmin olduğu yerde kavga ve kargaşa olmaz, olursa turizm olmaz…
“Turizm barış ve sevgi hareketidir… Şehirleri şehirle, milletleri milletle kardeş yapar… En büyük sermayemiz; yakaladığımız bu huzur ve güven ortamıyla birlikte kardeşlik iklimi… Bunun değerini bilmemiz ve gözümüz gibi korumamız gerekiyor… Bu huzura yanlış yapacak olana da dur “edi bese” dememiz gerekiyor… Yoksa turizm konuşamayız…
Turizmin olduğu yerde kavga ve kargaşa olmaz, olursa turizm olmaz…Turizm bu coğrafyada yaşayan herkesin ortak değeri o zaman bu değere gözümüz gibi bakmamız lazım… Ve bu değeri büyütüp geliştirmek için el birliği ile çalışmamız lazım... Bölgemizde turizm adına yenecek daha çok ekmek var ve bu pasta çok büyük… Önemli olan bu pastayı ortaya çıkarıp hakkıyla paylaşabilmek… Turizm sektörü, ekonomiyi tabana yayarak genç işsize en kolay ve fazla istihdam oluşturduğumuz sektörlerden bir tanesi….”
1.Mezopotamya Turizm ve Gastronomi Fuarı’nın açılış konuşmasını yapan Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu, işte böyle sesleniyordu salonu dolduran basın-medya mensuplarına, protokole, vatandaşlara ve 16 ülke 30 şehirden gelen tüm davetlilere…
Evet 1.Mezopotamya Turizm ve Gastronomi Fuarı muhteşem bir coşku ve Vali Münir Karaloğlu’nun Diyarbakır mottosu haline getirdiği “Keremke Ser Sere Ser Çawa” ruhuyla misafirlerini başının göz üstünde ağırladı… Fuara KKTC Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu, Erbil Valisi Omed Xoşnav başta olmak üzere pek çok ilden belediye başkanları, yurt içi-yurt dışı sivil toplum kuruluşları temsilcileri,16 ülke-30 şehirden davetliler, Diyarbakır’ın etkili dinamikleri ve Diyarbakırlılar katıldı…
Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu’nun verdiği huzur, birlik, beraberlik, dostluk, hoşgörü mesajlarının ahengiyle il dışından gelen basın mensubu dostlarımı da alıp öyle bir yere götürdüm ki; orada bizi coşkuyla karşılayan güvercinleri görünce hepimiz aşk-a geldik… Güvercinler başımıza, avuçlarımıza, omuzlarımıza doğru hasretle göç ederken bir anda aklıma rahmetli aile büyüğüm, insanlık ve hoşgörü yolumun rehberi Mehmet Uzun geldi ve şu cümle bir anda zihnimden çözülüverdi;
“Hevsel’in Lezzeti, Dicle’nin Coşkusu, On Gözlü Köprü’nün Kadimliği, Sur’ların Gücü ve Soy Alıp Sırtımı Güvenle Dayadığım Mezopotamya’nın Bereketiyle Sana Geldim Ey Şehri Aşk…”
Muhteşem bir noktadaydık… Sırtımızda; Kırklar Dağı, Ongözlü Köprü, Dicle Nehri ve Hevsel Bahçeleri… Sağımızda muhteşem azametiyle Surlar… Karşımızda Mezopotamya’dan boy verip ilham alan ve aldığı ilhamla dünyanın beğenerek okuduğu eserlere vesile olan ünlü edebiyatçı Mehmet Uzun’un kabri…
Diyarbakırlı değildi fakat vasiyetiydi; aşık olduğu şehrin sinesinde yatmak… Derin bir iç çekerek “şimdi ona ne çok ihtiyacı var Mezopotamya’nın keşke yaşasaydı” diyerek yad ettik “elini ve yolunu” ilham aldığım aile büyüğüm Mehmet Uzun’u…
1.Mezopotamya Turizm ve Gastronomi Fuarı aslında standart bir fuardan çok daha öteydi, çok daha anlamlı ve önemliydi… Türkiye dokulu, Türkiye kokulu, Türkiye’ye aşık şehirlerin stantlarının yer aldığı devasa salona bakınca burnumun sızısıyla gözlerimin dolduğunu itiraf ediyorum… Ve Vali Karaloğlu’nun yanına giderek “elinize, emeğinize, yüreğinize sağlık iyi ki varsınız Sayın Valim” diyerek yüreğimdeki huzuru paylaşmak ve yaymak istedim..
Diyarbakır Küçeleri, Siirt Cas Evi, Erbil Kalesi, Urfa çiğköftesi, Maraş dondurması, Şırnak ürünleri, Duhok harikaları, Lefkoşa çörekleri, Bursa Hacivat-Karagöz’ü, Adıyaman türküleri, Gaziantep yemekleri, Kilis yansımaları ve daha nicesiyle görmek istediğimiz huzur-hoşgörü-beraberlik-keyif tablosu karşısında “işte tek eksiğimiz bu“ dedim; birbirimizi saygı ve sevgiyle kucaklayıp hoşgörü renklerimizle tamamlamak adına…
Çünkü birbirimizi sevgi ve saygıyla kucaklayıp hoşgörüyle tamamlayamazsak yediğimiz ekmeğin tadı, yaşadığımız şehirlerin huzuru,aşklarımızın-akrabalıklarımızın-dostluklarımızın-komşuluklarımızın bağı ve keyfi olmaz… Zira tüm kültürler her başlıkta birbirini uyumla tamamlıyorken çıkıp td bizden olmayanı inkar etmenin ve ötekileştirmenin hiçbir anlamı yok günümüz dünyasıyla birlikte günümüz Türkiye’sinde de… Mandela’nın özetlediği; BEN VARIM ÇÜNKÜ SEN VARSIN felsefesi gibi bakmalı ve yaşamalı kültürel farklılıkları…
Ve tabi ki dibine kadar samimiyet gerekiyor toplumsal huzuru geliştirmek için… Misal fazlasıyla şahit olduğum ve beni fazlasıyla üzüp rahatsız eden bir durumdur; insanların bölgeden bölgeye değişen ruh, davranış, söylem ve yaklaşım halleri…
Diyarbakır’a gelip Mandela’yı ve Mevlana’yı solda bırakacak birlik, beraberlik, kardeşlik, hoşgörü vurgusu yapanların batıya doğru gidince anında U dönüşü yapmaları, Kürtleri ve Kürtçeyi ötekileştirmelerine-yok saymalarına şahit olmak ne acıdır bir bilseniz…
Velhasılı kelam aramızdaki iletişimsizliğin çözümü ve ülke olarak güçlenmemizi sağlayacak olan; samimiyet, hoşgörü, saygı, dünya gerçeklerini ve kültürel farklılıklarımızı kabul etmektir…
1.Mezopotamya Turizm ve Gastronomi Fuarı’nın başarısından dolayı ayakta alkışladığım Vali Karaloğlu’na herkesin içinde yönelttiğim “Sayın Valim biz ne zaman Erbil’e gidiyoruz” soruma aldığım cevap benimle birlikte orada bulunan herkesin keyifle tebessüm etmesine vesile olurken sonrasında da “muhteşem bir soruya ve cevaba vesile olduğunuz için teşekkürler” dönüşlerini almamı sağladı…