ONE MİNUTE

Murat BAŞARAN 22 Haz 2016

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
Geçen gün sevgili arkadaşım avukat Arslan Tenha'nın bana linkini atmasıyla okuma fırsatı bulduğum, Ali Nur Kutlu'nun "Kültür Müslümanları" makalesi epeydir zihnimi meşgul eden bir yarayı deşti.

Geçen gün sevgili arkadaşım avukat Arslan Tenha’nın bana linkini atmasıyla okuma fırsatı bulduğum, Ali Nur Kutlu’nun “Kültür Müslümanları” makalesi epeydir zihnimi meşgul eden bir yarayı deşti. Yazının tamamına internetten ulaşabilirsiniz. Ama şu bölümü paylaşarak başlamak istiyorum: “Artık namaz kıldığı için, sakal bıraktığı için, başörtülü olduğu için, dini bir jargon kullandığı için bu insanlara kategorik bir güven, bir saygı oluşmuyor maalesef. Böyle giyinen, böyle konuşan hatta namaz kılan insanların aynı zamanda güvenilir olmadığının düşünülmesi çok acı veren bir algıdır.”

Muhafazakâr ve dindar insanlar yıllarca “Müslüman” karakterinin hunharca karikatürize edilmesinden şikâyetçiydi. Gırgır dergisi ve sözde çağdaş gazetelerin karikatüristleri bu anlamda çok acımasızdılar. Halâ “Müslüman”ı aşağılamaktan hoşlananlar var. Fakat Ali Nur Kutlu’nun temas ettiği gerçek, üzerinde durup düşünmemiz gereken hayati bir noktadır. Aslında yazıya “Osmanlı bir vakıflar devletiydi” diye başlayıp, dağdaki aç kurtları mesele edinen vakıflardan, sadaka taşlarına kadar, yardımlaşma ve manevi zenginlik unsurlarımızı anlatacaktım. İşin bu kısmı zaten biliniyor. Kısa kesip bugünkü duruma bakmak istiyorum.

Bir iftar davetiyesi… Davetiye bir yardımlaşma derneğine ait… Devletin en üst kademelerinden katılımın olacağının altı çizilerek ve de neredeyse asgari ücret seviyesinde bir meblağ istenerek davet yapılıyor. İftarınız batsın! Yardım, ister üç kuruş, ister milyon olsun, Allah rızası için yapılır. İnsani duygularla yapılır. Fakat buradaki çağrı o kadar ince ki, ben size tefsir edeyim: “Bakın, gelirseniz en az istenen ücreti ve fazlasını ödeyebilecek zengin ve itibarlı bir kitleyle bir arada bulunacaksınız. Üstelik teşrif edecek olan devlet zevatıyla konuşma, fotoğraf çektirme, varsa bir işiniz araya sıkıştırma ve ilişki geliştirme şansınız olacak.”

Samimiyetsiz, hayırsız hayır kuruluşları… Böyle saçmalıklarla bir yere varamazsınız. Yaşadığım bir hadiseyi, isim vermeden anlatayım. Doğudaki bir hastaneye iki tane kuvöz koymak için sosyal proje geliştirilir. İki kuvöz kırk bin liradır. Siz filanca marketten filanca ürünü aldığınızda bu kuvöz işine katkıda bulunmuş olursunuz. Filanca marketle, alacağınız ürünün şirketi markalarını sevimli göstermek adına ajanslarla onlarca defa toplanır, gazete ve televizyonlarda reklamlar yapılır ve günü geldiğinde o iki kuvözü koymak için hastaneye gidilip tören tertip edilir. Tabii ki bu tören yine medyaya yansır. Reklam olur. Tantanaya harcanan para milyonları geçer. Yapılan hayır kırk bin liralık bir hayırdır.

Yukarıda bahsettiğim iftar davetinin bu aldatmacadan farkı yoktur. İşte tam bu noktada iktidardan, cumhurbaşkanımızdan şiddetle ricamız var: Sizlerin de adı kullanılarak geliştirilen bu tür riyakârlıklara izin vermeyin. Yol, köprü, baraj, tank, tüfek, onurlu dik duruş vs. Sizin fazilet ve çalışkanlık hanenize bu millet çok oy verdi. Ama insana… Ahlâka… Eğitime… İnşaata yaptığınız kadar yatırım yapmazsanız... Bizi “bir” ve “diri” kılacak nesiller yerine, Ramazan günü başında örtü, ağzında nargile, edep yoksunu, sözde muhafazakâr züppe bir nesil yetişecek…

Ve yetişiyor… Çünkü ana- babaları çok meşguller… Ya şantiyedeler… Ya Ankara’da iş bitirme peşinde… Ya da bahsi geçen samimiyetsiz toplantılarda poz verme yarışında… Vakıflar ve yardım dernekleri ruhuna uygun dizayn edilmeli, birilerinin arpalığı veya piyasa yapma aracı olmamalıdır. 2023 hedeflerine “ahlaki” bir hedef ilave etmek ve bu hedefe ulaşmak, Recep Tayyip Erdoğan için çok kolay bir iştir. Yeter ki bu samimiyetsizlere bir “one minute” çeksin…