GİDECEKLER!

Murat BAŞARAN 11 Kas 2016

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
"Biz" bu memleket için ölenlerin çocuklarıyız. "Biz" bu memleket için her an ölmeye hazırız.

Türkiye Cumhurbaşkanının karşısında bacak bacak üstüne atıyor; ayakkabısını adeta muhatabının gözüne sokar gibi…

Kendinden emin.

Sadece küçük dağların değil, bütün memleketin sahibi sanki…

Arkasını yasladığı yere güveni, kendine vehmettiği güç, kibir, ekranlar onun, kalemi silah, söylediği hikmet, her şeyi bilen vs.

Abdullah Gül’e bakarken, “Seni oraya oturtan benim. Bir fiskemle sallarım makamını” der gibi ukalâ…

Ve kaçıp giderken “hain” damgasıyla efendilerinin kucağına… Ceketinin önünü çoktan iliklemiş bile!

Alman Cumhurbaşkanının yanında kulaklarını dikip, dilini çıkarmaya hazır bir zavallılık içinde…

Durumu pazarlaması malum: “Dünya benim arkamda…”

Bir benzeri, yabancı devlet adamının kendisine ismiyle hitabını coşkuyla duyururken aşağılık kompleksini köpürtüyordu hatırlarsınız…

Kim bu adamlar?

Bu ülkede el bebek gül bebek pış pışlanan, cepleri doldurulup hep “etkili” yerlerde olmaları sağlanan, görüntüde bu memleketin evladı süsü verilip aramıza salınan ve fakat “biz”den olmayan…

Önce “biz”i tarif etmeliyiz defalarca…

Defalarca, çünkü bazı problemlerimizin çözümü, iltihaba antibiyotik gibi… İlaca başlar başlamaz iyileşme emareleri görülse bile kutuyu bitirmek zorundayız.

Konu kıtlığı değil…

İhtiyaca binaen…

İlacın prospektüsü bu!

“Biz” bu memleket için ölenlerin çocuklarıyız.

“Biz” bu memleket için her an ölmeye hazırız.

“Biz”im içimizde Sünni var, Alevi var, Türk var, Kürt var, Çerkez var, alaturka var, alafranga var…

Yani çeşit çok.  Ama hain yok!

Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olanız biz.

“Vatan millet aşkına!” narasıyla, rengârenk iken kan kırmızı kesilip bayrak gibi dalgalanan…

Gerçek kimliğini ve inancını saklamadığı sürece “öküze tapanlar” için bile cennet olan Türkiye’nin “çoğunluk” evlatlarıyız.

15 Temmuz’da “vatan” için kimimiz camiden, kimimiz evinden, kimimiz meyhaneden çıkıp ölmeye koşanlarız. 

Tamam…

Biz buyuz da…

Tırsınca aramızdan kaçıp elin gavurunun kucağına zıplayan bu adamlar kim?

Bilmediğimden/ bilmediğimizden mi soruyorum?

Hayır. 

Şuurumuzu her an tetikte tutmak için soruyorum.

Gittiler… Dönmeyecekler. 

Başkaları da gidecek.

Kovmayacağız. Düşmandan başkasını kovmayız ki…

Kendiliklerinden, kimi usulca, kimi zarar vermek adına patırtı kopararak gidecekler…

Türkiye, yeni ve büyük Türkiye olma yolunda ilerlerken konforları bozulduğu için, menfaatleri kesildiği için, maskeleri düşmeye başladığı için gidecekler…

Bize ihanetlerinin, efendilerine hizmetlerinin karşılığı olarak, çöküşünü izlediğimiz vahşi batıdan, yükselişimizi izleyecekler…

Vakti vardı!

Vakti geldi!

Bir an düşünün:

O zavallı mahluk, Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında öyle oturabilir miydi?

Devletin en yüce makamını temsil eden, o makamın haşmeti ve mehabetiyle muhatabının bacaklarına hâkim olamıyorsa…

Hoşgörüye sığınmasın kimse!

Milletin karşısında bacak bacak üstüne atamayacakları için gidecekler!