Kimileri "Nasıl olur da başka bir ülkeye yerleşirim" derdinde.

Kimileri “Nasıl olur da başka bir ülkeye yerleşirim” derdinde. Bazısının bahanesi para, bazısının ki ise gergin ortamdan uzaklaşma. Kendisini ülke içinde “Gergin” hissedenler için diyecek bir şeyim yok. Kim nasıl hissediyorsa öyle yapsın. Nasılsa sakinleşince dönerler.

Önerilerim az buçuk gelir sahibi olup da stepne vatandaşlık peşinde koşanlara. İlk soru: “Paranız var mı? Hem de çok paranız. “Eğer yoksa bu işe girişmeyin. Dünyanın hiçbir yerinde “Gelin sizi karşılayalım. Pamuklara saralım besleyelim” diye beklemiyorlar. Sakın ha sakın, babadan kalma evi satıp, onu da çok para zannedip başka bir ülkeye gidiş işine girişmeyin. Sonra başınızı sokacak bir yeriniz bile kalmaz ha. Benden söylemesi.

Normalde yabancılar sizi kabul etmek için milyonlarca dolar veya euro istiyorlar. Bunu istiyorlar ki ekonomilerine katkı olsun. İstiyorlar ki, kendi sosyal destek sistemlerine yük olmayın. Nasıl şimdi Türkiye’de neredeyse her isteyen yabancı ev sahibi oluyor, siz de kolaylıkla bir başka ülkede ev alabilirsiniz. Dayayıp döşeyebilirsiniz. Kimse karışmaz. Paranız varsa da “Huzur” içinde yaşarsınız.

Ama paranız sınırlıysa, arkası gelmiyorsa, oralarda yapamazsınız. Bir iş yeri kurup var olamazsınız. Benzinci veya pizzacı işletemezsiniz. Ülkenizde bilmem ne bey diye anılırken, oralarda, kendi ülkenizde beğenmediğiniz işleri yapamazsınız.

Ne olursanız olun. Her şeye yeni baştan başlayacaksınız. Bunu peşinen kabul edin.

Ayrıca hangi ülkeye gideceğinizin de bir önemi yok. En gelişmişi, en çok göçmen kabul edeni. Hangisi olursa olsun sudan çıkmış balığa döneceksiniz.

Size standart yurt dışına yerleşen Türk tipini anlatayım isterseniz. Önce sevinçle gideceklerini herkese söylerler. Belirlenen ülke yağlanır ballanır. “Müthiştir. İnsana saygılıdır” falan. Taşınılır. Buradaki tüm bağlar koparılır. Ev varsa satılır, arsa varsa satılsın diye vekâlet verilir. Bu evrede mümkünse Türkiye hakkında ileri geri konuşmak gerekir. Öyle ya bir derdiniz var ki terk ediyorsunuz. Kendinizi yalancı çıkartacak haliniz yok ya.

Sonrasında birinci yıl hay huy içinde geçer. Tatile gelir, taşındığınız ülkeyi anlatmaya devam edersiniz. Sonraki yıl yanınıza adam aramaya başlarsınız. Taşındığınız ülkenin ne kadar güzel olduğundan dem vurarak. Eşi-dostu, akrabaları ikna etmeye çalışırsınız. “Siz de gelin” diyerek. Genellikle işsiz güçsüz, sizin evinize yerleşmeyi planlamış hala oğlundan başkasını ikna edemediğinizi görürsünüz.

Sonrasında para biter. Çalışmak zorunda kalırsınız. Genellikle yaptığınız işi saklarsınız. Çünkü birazcık da olsa utanırsınız.

Beşinci yıla doğru bir tatile geldiğinizde görürsünüz ki, bıraktığınız dostlarınız almış yürümüş. Beyaz yakalı iseniz arkadaşlarınızı genel müdür yardımcısı olmuş, esnafsanız komşunuzu dükkânı büyütmüş bulursunuz. Hafiften koymaya başlar. Ama süngüyü düşürmemeye gayret edersiniz.

Zaman 10’uncu yıla ulaştığında ise geri dönüş planları yaparken bulursunuz kendinizi. Sonra dua edersiniz “İyi ki o tarla zamanında satılmamış” diye. Çocuklar büyümüş olur. Burada ne yapacaklarını pek bilemezler. Gelmek de istemezler zaten. Sonrası… Sonrası ise hayatınızdan 10 yıl gider. İki tarafta da tarumar olursunuz.